Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Sigara yasağı ve ötesi |
Sigara yasağını evler dışındaki bütün kapalı alanları içine alacak şekilde genişleten uygulama başladı. Önceki denemeler, duvarlara, hem tatbikatı, hem de takibi olmadığı için istihza konusu olan “Burada sigara içilmesi yasaktır, içene şu kadar para cezası kesilir” levhaları asmaktan ibaret kalmıştı. Bu defa hem ceza miktarları daha gerçekçi belirlendiği, hem de denetim sistemi daha makul bir şekilde tanzim edildiği için galiba sonuç alınacak gibi. Umarız, zaman içinde tavsayıp sulandırılmaz. Gerçi bu tür konuların tepeden inme yasaklarla düzenlenmesi pek sağlıklı bir yöntem değil. Çünkü bu şekilde getirilen kurallar gönül rızasıyla benimsenmediği müddetçe fazla uzun ömürlü olmaz. İşin başında sıkı tutulsa da zaman içinde gevşemeler olur. “Yasaklar çiğnenmek için konulur” sözüyle ifade edilen psikoloji de devreye girince tekrar eski duruma dönülür. Bu sebeple asıl olan ve kalıcı sonuç verecek yöntem, insanların davranış ve tercihlerini arzu edilen istikamette yönlendirip değiştirebilmek ve yerleşik kötü alışkanlıklarından vazgeçirebilmek için, onları buna ikna etmeyi esas almalı. Konuya ışık tutan ilginç bir örneği, yine sigara üzerinden, On Dokuzuncu Söz’de okuyoruz. O Söz’ün Sekizinci Reşha’sında “Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle, ancak, daimî kaldırabilir” diyen Üstad, ardından Peygamberimizin (a.s.m.) İlâhî fermanı tebliğ ettiği toplumlarda yaptığı büyük inkılâbı vurguluyor: “Bu zat büyük ve çok âdetleri, hem inatçı mutaassıp büyük kavimlerden zahirî küçük bir kuvvetle, az bir zamanda ref’ edip (kaldırıp), yerlerine öyle secâyâ-yı âliyeyi (yüksek seciyeleri)—ki dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak—vaz’ ve tesbit eyliyor...” (Sözler, s. 375) İşte Peygamberimizin eşsiz mu'cizelerinden biri de bu: Hiçbir baskı, dayatma ve zorlamaya tevessül etmeden, sadece mesaj ve telkinleriyle insanları kötü alışkanlık, âdet ve geleneklerinden vazgeçirip yerlerine güzel hasletleri ikame ederek toplumlarda olumlu anlamda köklü, derin ve kalıcı bir değişimi gerçekleştirmiş olması. Evvelce kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek bir vahşet içindeki insanların bu değişim sonrası birer şefkat ve merhamet âbidesi haline gelmeleri ya da içkiyi yasaklayan son âyet nâzil olduğunda hiçbir “zabıta baskını”na gerek kalmadan herkesin evlerindeki şarap fıçılarını kapının önüne çıkarıp devirmeleri ve bir daha içkiye ağızlarını dahi sürmemeleri, bunun çok sayıda düşündürücü örneğinden yalnızca ikisi. Peygamberimizin 14.5 asır önce yaptığı ve tesiri bütün canlılığıyla hâlâ devam etmekte olan bu muhteşem iman ve ahlâk inkılâbının tarihte başka bir emsali olmadığı içindir ki, Said Nursî bu izahı yaptıktan sonra şöyle meydan okuyor: “İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziretül-Arab’ı gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zatın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birini acaba yapabilirler mi?” Bu emsalsiz değişim mu'cizesinin diğer önemli boyutları da İşârâtü’l-İ’caz’daki “Nübüvvet” bahsinde geniş ve ayrıntılı şekilde açıklanıyor. “İrşadıyla kalplerin derinliklerine kadar nüfuz etmek, hissiyatın en incelerini heyecana getirmek, istidatların inkişafına yol açmak, ahlâk-ı âliyeyi (yüksek ahlâkı) tesis ve alçak huyları imha ve izale etmek, cevher-i insaniyetten perdeyi kaldırıp hakikati teşhir etmek, hürriyet-i kelâma (ifade hürriyetine) serbesti vermek, ancak şua-i hakikatten muktebes (hakikat ışığından alınmış) bir mu'cizedir” (s. 269) ifadeleri, bu son derece önemli izahların yalnızca bir örneği... * Şubat sonundaki Eskişehir programımızda, geçirdiği ağır ameliyat sonrası ayağa kalkmış haliyle görüştüğümüz 40 yıllık okurlarımızdan Mehmet Kılıçoğlu da berzah âlemine göçenler kervanına katıldı. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun... 26.07.2009 E-Posta: [email protected] |