Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Katsayı zulmü bitti mi? |
YÖK Genel Kurulu, 28 Şubat’ta Çevik Bir’in talimatıyla meslek liselilerin üniversiteye giriş yoluna konulan ve on seneyi aşkın süredir yürürlükte olan katsayı barikatını nihayet kaldırdı. Şayet bir engelleme olmazsa, karar gelecek seneden itibaren uygulanacak. Çok iyi bilindiği gibi, bu, yıllardır kanayan yaralardan biri. “İmam hatipler üniversiteye gidip de devleti ele geçiremesin” mantığıyla konulan katsayı bariyeri, onlarla birlikte bütün meslek lisesi mezunlarının eğitim hakkını kısıtlayarak çok ciddî mağduriyet ve incinmelere sebep oldu. Bununla kalmayıp, önü kapalı olduğu için meslek liselerine yönelişi engellemek suretiyle, sanayinin ve iş dünyasının nitelikli ara eleman kaynağını zaafa uğratarak, vasıfsız gençlerden oluşan işsizler ordusunun büyümesine yol açtı. Öyle ki, başlangıçta “laikliği koruma” gerekçesiyle bu uygulamaya doğrudan veya dolaylı destek veren bazı holdingler, zaman içinde eleman sıkıntısına düştüklerini görünce, kendi inisiyatifleriyle meslek eğitimi verme noktasına geldiler. Ve AKP iktidarının 7. ÖSS’si de, katsayı ayrımcılığı ve başörtüsü yasağı ayıbının gölgesinde yapıldı. Oysa başından beri bu partiye oy veren kitlelerin öncelikli ve en önemli beklentilerinden biri, bu haksızlıklara âcilen son verilmesiydi. Gerçi hükümetin bu yönde girişimleri olmadı değil. Ama her defasında statükonun, tehditleri de elden bırakmadan sergilediği inatçı direnişe takıldı. Bu denemelerin akim kalmasında, işi temelden çözmenin şartı olan yapısal ve anayasal reformları yapmadan yola çıkılması da etkiliydi. Ki, YÖK’ün farklı katsayı uygulamasını gelecek yıldan itibaren kaldırma yönünde almış olduğu son karar için de aynı risk maalesef geçerli. Bilgisayarında google arama motoruna girip “Danıştay+YÖK” kelimelerini yazarak tuşa basanlar, bu riskin vahametini ortaya koyan çok sayıda örneğin kayıtlara geçtiğini görebilirler.
Bu da Danıştay engeline takılmasın Bu kayıtlar içinde en yakın misaller, YÖK’ün yeni açılan üniversitelere yaptığı eleman atamalarının ya da başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma iddiasıyla yapılan anayasa değişikliğinin Meclisten geçip Çankaya onayından çıkarak yürürlüğe girmesinden sonra YÖK Başkanınca rektörlüklere gönderilen “Başörtülüleri alın” yazısının Danıştay engeline takıldığını gösteriyor. Umarız, son kararda da aynı şey olmaz.... Ama ülkenin koyulaşan ve derinleşen bir yargı vesayetine girdiği, resmî ideolojinin kırmızı çizgilerini koruma işlevinin birinci derecede yüksek yargı organları tarafından üstlenildiği ve bu uğurda hukukun temel ilkelerini dahi gözardı edip çiğneme fütursuzluğunun sergilenebildiği bir ortamda, doğrusu fazla ümitli olamıyoruz. Katsayı kararını yargıya taşıma bahsinde riskin konuyu Danıştay’a götürmekle sınırlı olmadığı ve yine yargı cenahında başka kanalları da devreye sokma planlarının yedekte tutulduğu, eski YÖK Başkanvekili İsa Eşme’nin tepki açıklamasında görülüyor. Son kararın düz liselileri mağdur ettiğini öne süren Eşme, bir kişinin bu gerekçeyle dâvâ açıp düzenlemeyi iptal ettirmesi halinde 1.5 milyon adayı etkileyecek bir kaosun yaşanabileceğini iddia ederek bir anlamda bunun gözdağı niteliğindeki işaretini vermiş oldu. Netice olarak, YÖK’ün çok yönlü ve çok boyutlu tahribatlara yol açmış olan haksız bir 28 Şubat tasarrufunu, 10 seneyi aşkın bir gecikmeyle dahi olsa yürürlükten kaldırma noktasına gelmesi elbette memnuniyet verici bir gelişme. Darısı, başörtüsü yasağı ve Kur’ân kurslarına getirilen yaş sınırı gibi diğer 28 Şubat icraatlarına. Ama dediğimiz gibi, Türkiye’nin adeta yargı kararlarıyla yönetilir hale geldiği ve yetkilerini yürürlükteki ihtilâl anayasasından alan yargı organlarının, AKP iktidarını bahane ederek sistemdeki vesayetlerini daha da güçlendirdikleri bir ortamda yalnızca YÖK’ün karar almış olması sorunun kesin olarak bittiği anlamına gelmiyor. 24.07.2009 E-Posta: [email protected] |