H. İbrahim CAN |
|
Clinton ne yapmaya çalışıyor? |
ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Bangkok’ta yaptığı açıklama tüyler ürperticiydi: “Eğer ABD Bölgede (Körfez bölgesini kasdediyor) bir savunma şemsiyesi oluşturursa, eğer Körfezdeki müttefiklerin askerî kapasitesini geliştirirsek, İran’ın daha güçlü ya da daha güvende olması imkânsızlaşır”. Bu sözler aklı başında herkesi ürpertecek kadar ağır sözler. “Katilin elindeki silâhı alamıyoruz; onun yerine etrafındaki herkesi silâhlandırarak onu korkutacağız” anlamına geliyordu bu sözler. Dünyada nükleer silâhsızlanmayı sağlamaya yönelik bunca çabaya karşın, ABD’nin bu çabaların öncüsüymüş gibi görünen hükümetinin dışişleri bakanı nükleer silâhlanmayı yayacaklarını söylüyor. Hem de İran’ın nükleer silâh üretme kapasitesine yakın zamanda ulaşmasının imkânsız olduğunu bilmesine rağmen. Aslında Clinton’ın Hindistan’da yaptığı ve Amerikan şirketlerine bu ülkede iki nükleer enerji tesisi kurma izni vermesine yönelik anlaşmanın en önemli boyutu da, Pakistan’la nükleer silâhlanma yarışında olan bu ülkeye daha çok nükleer malzeme satabilmek. Çünkü Hindistan silâhlanmaya 30 milyar dolar ayırmış. Bush dönemine kadar bu ülkeye ambargo uygulayan ABD, şimdi Rusya’nın en kıymetli müşterilerinden birini elinden almaya çalışıyor. Barış, adalet ve özgürlük sloganlarıyla gelen Obama yönetiminin çok yüzlülüğünün yeni bir göstergesi bu adımlar. Kuzey Kore’yi silâhsızlandırmak için her türlü yaptırımı uygulayan ABD yönetimi, şimdi bütün körfez ülkelerini nükleer silâh sahibi yapabileceği tehdidini yapıyor. Peki körfez ülkeleri böyle bir oyuna gelir mi? Nükleer silâhlar gibi bırakın kullanımını, imali ve muhafazası aşamasında bile kaza riski taşıyan ve etkisi Türkiye’de geniş bir bölgeye yayılabilecek olan bir alanda, nükleer silâhlanmayı teşvik etmek akıl kârı mı? Maalesef ABD Birinci Körfez Savaşından bu yana bazı Ortadoğu ülkelerinin, otoriter rejimlerinin iktidarını destekleyerek, onları nüfuzu altına almış durumda. Bu yüzden baskıyla veya “ikna” ederek bu ülkelerde nükleer silâhlanma yolunda adımlar atılmasını sağlayabilir. ABD yönetimini izleyen bazı yorumcular Clinton’ın bu çıkışının yalnızca Obama yönetimi içinde bir kenara itilmişlikten kurtulmaya dönük bir çaba olduğunu, yani bir tür “blöf” olduğunu savunuyor. Öbür yandan İsrail de, İran’ın nükleer silâha sahip olduğunu varsayan bu açıklamayı şiddetle eleştiriyorlar. Dünyanın süpergücü olmanın barışı teşvik etme yükümlülüğü yüklediğini unutmuş gibi görünen Clinton’a, Başkanı Obama’nın bir an önce dünyada nükleer silâhlanmayı caydırmanın ilk görevleri olduğunu, yoksa ‘bak çevrendekileri de silâhlandırırım görürsün gününü’ tarzındaki tahrik politikası gütmenin kimseye yararı olmayacağını anlatması gerek. Umarız bu açıklama yalnızca bir ‘gaf’tan ibaret kalır. Umarız ABD yönetimi bölgeyi daha çok kaosa sokmak yerine, bir an önce bu bölgeden çekilerken, 18 yıl önce gelmesiyle başlayan kan, barut ve feryat atmosferini de beraberinde götürür. Ülkemize ve bölgemize nükleer silâh değil, barış, hürriyet ve huzur lâzım. 24.07.2009 E-Posta: [email protected] |