H. İbrahim CAN |
|
Avrupa’daki İslâm korkusu azaldı mı? |
2001 saldırılarıyla birlikte Avrupa’da bir İslâm korkusu başladı. Madrid ve Londra’daki bombalamalar bu korkuyu doruğa ulaştırdı. Karikatür protestosu yürüyüşleri ve Fransa’daki olaylarla iyice pekişti. ‘Avrupa’nın bir İslâmî ayaklanma yaşayacağı’ endişesi her platformda dile getirilmeye başlandı. O kadar ki Bruce Bawer isimli bir yazar “Avrupa Uyurken” adlı bir kitap yazıp, kıt’anın geleceğini aşamalı bir şekilde mutlak şeriat hukukuna geçişe teslim ettiğini yazdı. The Daily Telegraph sordu: “Fransa İslâm Devleti olma yolunda mı?” Aslında bütün bu korkular İslâm karşıtı çevrelerin kasıtlı propagandaları, güya İslâm adınaymış gibi şiddet eylemlerine girişen bazı kukla grupların saldırıları ve Avrupa’nın asırlardır yerleşmiş bulunan İslâm’a dair önyargılarından kaynaklanıyordu. Aradan geçen birkaç yıl bu korkuların ne kadar yersiz olduğunu ortaya koydu. Şimdi Gallup’un yaptığı en kapsamlı ankete göre gerek Müslüman Avrupalılar gerekse diğerleri bu korkuların yersiz olduğuna inandığını söylüyor. 20 milyon Müslümanın radikalleşip saldırıya geçeceğine artık inananların sayısı çok az. Ankete göre Fransız Müslümanların yüzde 82’si, Alman Müslümanların ise yüzde 91’i sivillere yönelik saldırıları haklı görüyor musunuz sorusuna ‘hayır’ cevabını veriyor. Yapılan araştırmalara göre Avrupa’da yaşayıp Avrupa’yı ve Batıyı reddeden Müslüman nüfusun oranı yüzde 10 kadar. Geriye kalan kısmı kendi geleneklerini muhafaza ederek Avrupa’ya entegre olmaya çalışıyor. İngiltere geçen yıl güvenlik tehdidi düzeyini 11 Eylül saldırılarından bu yana en alt düzeye düşürdü. Yetkililer bunda İngiliz Müslümanlarının kendi aralarında şiddet yanlılarına karşı çıkmalarının önemli rolü olduğunu söylüyor. Hollanda’da da Müslümanlar arasında radikalizmin çekiciliğini kaybettiğini tesbit ediyor Terörle Mücadele Kurumu Ulusal Koordinatörü Judith Sluiter. Avrupalıların bu yersiz korkularından kurtulmaya başlamalarında, Müslüman toplumun kendisini ve dinini daha iyi anlatmaya ve çalışmaya özen göstermelerinin rolü büyük. Onlar kendilerini daha iyi anlattıkça, Avrupalılar da onları daha iyi anlamaya başladı. Nitekim yine Gallup’un Londra, Paris ve Berlin’de yaptığı bir geniş katılımlı ankete göre, ankete katılanların büyük çoğunluğu farklı etnik, dinî ve kültürel özelliklere sahip kişilerden oluşan mahallelerde yaşamayı tercih edeceklerini söylüyorlar (Paris’teki Müslümanların yüzde 78’i, diğer Fransızların yüzde 59’u; Londra’daki Müslümanların yüzde 63’ü, diğer İngilizlerin yüzde 58’i bu arzusunu dile getirirken; Berlin’deki Müslümanların yüzde 71’i, diğer Almanların yüzde 55’i birlikte yaşamak istiyor). Aynı ankete göre ‘Müslümanların demokratik kurumlara saygı göstermediği’ önyargısı da yanlış. Hatta Müslümanlar içinde bu kurumlara yaşadıkları topluma nazaran daha fazla güveniyorlar (Lonra’daki Müslümanların yüzde 64’ü bu güveni dile getirirken, diğer İngilizlerin yalnızca yüzde 36’sı demokratik kurumlara güveniyor.). Bütün bunlar aslında bir gerçeği gösteriyor: Müslümanlar hakikî İslâm’ı anlayıp, lisan-ı halleriyle anlattıkları zaman, bulundukları toplumda saygı, sevgi ve itimat görüyorlar. Ve bu davranışlarıyla daha çok Avrupalının gönlünün İslâm’a ısınması ve kurtuluş yolunu bulmasına vesile oluyorlar. Öyleyse yapılacak olan belli: Hakikî İslâm’ı anlamak ve lisan-ı halle anlatmak. 27.07.2009 E-Posta: [email protected] |