Recep TAŞCI |
|
Geleceğimize kurşun sıkıyoruz |
Bir ülkenin ekonomisini güçlü kılan nedir? Tabiî zenginlikleri mi? Parası mı pulu mu? Fabrikaları, tesisleri, barajları mı? Uzatmayalım. Bunların hepsi önemli. Ama insan... Hiçbiri insanın yerini tutamaz. Eskilerin tabiriyle “beşerî sermaye”. Tabiî ki eğitimli, kalifiye insandan bahsediyoruz. Yoksa eğitimsiz insan topluluğu, bırakın ekonomiye katkısını, ayak bağı olur, gelişmeyi engeller. Bunun bilincinde olan ülkeler eğitime büyük kaynak aktarırken, eğitim sistemlerini de çağımıza adapte ederler. Ezbere dayanmayan, düşündüren, üretken bir eğitim sisteminden geçen insanlarınız varsa... Korkmayın, sırtınız yere gelmez. İşte 2. Dünya Savaşın’dan sonra yerle bir olan bölünmüş Almanya, atom bombalarıyla yakılan, yıkılan, tabiî kaynak fakiri Japonya, vasıflı insanlarıyla ayağa kalktılar ve en güçlü ekonomiler arasında yerlerini aldılar. ABD’nin de süper güç olmasında bu ülkeye akın eden beyin göçünün rolünü unutmayalım. Keza Güney Kore. Ya ülkemiz? Manzara hiç de iç açıcı değil. Detaya girmeden başlıklar halinde şu gözlemlerimizi sıralayabiliriz. İnsanlarımızın ortalama eğitim süresi 4 yıl. Kadınlarda okuma-yazma bilmeyenlerin oranı hâlâ çok yüksek. Sınıflar kalabalık. Sıra bekleyen onbinlerce öğretmene rağmen dersler boş geçiyor. Sistem ezbere dayanıyor. Eğitim ticarîleşmiş. Veliler dershanelere avuçla para ödüyor. Ve en önemlisi öğretmen mutsuz. Geçim sıkıntısı çeken öğretmen verimli olamaz. Öğretmenlik moral mesleğidir. Bu şartlarda başarı beklenemez. Nitekim açıklanan üniversite sınav sonuçları bunu ispatladı. Rakamlar çarpıcıydı. 30.000 öğrenci sıfır puan aldı. Fenden 700 bin, matematikten 250 bin öğrenci sadece birkaç soruyu doğru cevaplayabildi. Az sayıdaki öğrencinin başarısı ise eğitimdeki fırsat eşitsizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Kazananların çoğu hiç arzu etmedikleri bölümlere kaydolacak. Baraj puanlarının düşürülmesiyle 100 üzerinden 20 alanlar ki normalde zayıf bir nottur, sınavı kazandı kabul edildi, üniversitelerin kalitesini olumsuz etkileyeceği düşünülmedi. Buna rağmen yüzbinlerce öğrenci üniversite kapılarından döndü, hayallerinin gerçekleşmesi bir başka bahara kaldı. Şimdi kafamızı kurcalayan bazı soruları sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sınav sonucuna göre sınıfta kalması gereken yüzbinlerce öğrenci okullarından nasıl mezun olabildi? Tamam, bütün günahı sisteme yükleyelim ama okul yöneticilerinin, öğretmenlerin ve öğrencilerin hiç mi sorumluluğu yok? Müfredatla sınav soruları mı örtüşmüyor? Yetkililerin cevaplarını bekliyoruz. Bir de uluslar arası camiadaki yerimize bir göz atalım. Temel bilimler, fen ve matematikte OECD ülkeleri arasında sondan 2., dünyada 60. sırada bulunuyoruz. Dünyanın en iyi üniversiteleri listesinde bizimkilerin esamisi okunmuyor. Bilimsel yayınlarda sınıfta kalmışız. Eğitim sistemimizin perişanlığını sergileyen bütün bu hususlar herkesçe bilinirken, üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı ilk günlerde kıyamet kopuyor, eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor, sonra unutuluyor, gündemden kayıp gi- diyor. Oysa eğitim sorunları gündemimizin en tepesinde yerini her zaman muhafaza etmeli, çözümler üretilmelidir. Gelişmiş ekonomiler seviyesine çıkmak için, Sosyal barışı sağlamak için, Demokrasinin sorunsuz işlemesi için, Güçlü devlet olmak için, Ve de geleceğimizi teminat altına almak için, bu gereklidir. Vakit geçirmeden kollar sıvanmalı, köklü reformlar yapılmalıdır. Şunu bilmeliyiz ki bu eğitim sistemi ile geleceğimize kurşun sıkıyor, gençlerimizin umutlarını yok ediyoruz. 27.07.2009 E-Posta: [email protected] |