Ali FERŞADOĞLU |
|
Hak ve vazifelerini bilenle evlenin |
Sağlam bir aile yuvasının kurulup huzûr içinde devam edebilmesinin şartı, eşlerin güçlü bir imândan sonra, yekdiğerinin haklarına riâyet etmesidir. Bu haklar şöyle özetlenebilir: Anne-baba hakkı, eş (karı-koca) hakkı, çocuk hakkı, akraba ve komşu hakkı, insan hakları, hayvan hakları, hatta eşya hakları (çevreyi koruma). Hakların yanında herkesin görevleri de belirtilmiştir. Meseleler kimsenin şahsî, indî, beşerî istek ve arzularına bırakılmamış; âdil ve fıtrata uygun haklar, selâhiyetler, mesuliyetler, vazifeler bir bir sayılmıştır. Bununla da kalınmamış, hak ve vazifelerin eğitim ve terbiye yoluyla akıl, kalb ve vicdânlara yerleşmesi, fiiliyata dökülebilmesi için de gerekli tedbirler alınmıştır. İslâma göre kadın ve erkek aynı gâye ve hikmet için yaratılmış, aynı cevher ve ruhu taşımaktadır. Aynı emir ve nehiylere muhatap kılınmışlardır. “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan Allah’ı tanıyın” -Kur’ân, Nisa,1 hitab-ı İlâhî bunun yalnızca bir delili. Zariyat Sûresinin 56. âyetine göre, “Allah’ı tanımak ve O’na ibâdet etmek,” En’am Sûresi’nin 156. âyetine göre de, Allah’ı tanımak ve yeryüzünü mamur etmek üzere her iki cins dünyaya gönderilmiş. Kur’ân emir ve nehiyleri “Zekât veren erkekler, zekât veren kadınlar, salih amel işleyen erkekler, salih amel işleyen kadınlar” denilerek her iki cinse de eşit şekilde hitâp ediyor. İşte huzur ve mutluluk eşlerin hak, sorumluluk ve vazifelerini bilmeleri ve yerine getirmeleri derecesindedir. Hakların ihlâl edildiği, sorumluluk duygusunun hakim olmadığı ve vazifelerin ifa edilmediği bir aile yuvasının ömrü uzun olsa da, mutlu olamaz! Haklar, mesuliyetler hususunda en önemli vazife, eşler olarak anne-babaya düşer. Şayet, onlarda bir aksaklık varsa, o müesseseden sağlıklı meyve almak imkânsız. *** Birgün Ebû Hanîfe Hazretleri çamurda yürüyen bir çocuğa rastlamıştı. Ona merhamet ve şefkatle tebessüm ederek; “Evlâdım, dikkat et de düşmeyesin!” dedi. Çocuk da, zekâ ve basîret parlayan gözleriyle Ebû Hanîfe Hazretlerine döndü ve kendisinden pek de beklenmeyecek şu ibretli mukabelede bulundu: “Ey İmâm! Benim düşmem basittir, düşersem yalnız ben zarar görürüm. Fakat asıl siz dikkatli olunuz. Zîrâ eğer sizin ayağınız kayacak olursa, size tabî olup peşinizden gelenlerin de ayağı kayar ve düşerler ki, bunların hepsini kaldırmak da oldukça zordur.” Çocuğun sözlerine hayran kalan İmam, ağlamaya başladı ve talebelerine: “Şayet bir meselede size daha kuvvetli bir delil ulaşırsa, o hususta bana tabî olmayınız. İslâmda kemâlin alâmeti budur. Bana olan sevgi ve bağlılığınız da ancak bu şekilde ortaya çıkar...” 28.07.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |