Ahmet DURSUN |
|
Eğitimsiz eğitim yahut ihanetin bir başka boyutu |
Düşünen, sorgulayan bir toplumdan yoksun olmayı arzulayan ve böyle bir toplumdan korkan bir sistem hangi düşüncenin ürünüdür ve nasıl bir yapılanmanın peşindedir? Böyle bir toplumu arzulayan sistemler genellikle tabuların, ideolojik yaklaşımların hakim olduğu otoriter sistemlerdir. Kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün her alanda boy gösterdiği bu sistemler kendi insanlarının huzuru ve refahıyla ilgilenmezler, kendi kalkınmışlıklarını ülkelerinin kalkınmışlığından önde tutarlar. Ülkemiz açısından bunun en tipik örneğini, meslek liseleri için üniversiteye girişte uygulanan katsayı engelinde görmüştük. Bu ülke, on yıl boyunca kendi yavrularını yiyen bir canavar görüntüsü sergilemekten utanmadı, kendisini elli-yüzyıl boyunca ilerilere taşıyacak nesillerini yitirdi, küstürdü, düşünen-üreten bir toplumun oluşmasını her nasılsa engelledi. YÖK’ün bu engeli kaldırması sadece var olan bir zulmün sona erdirilmesi anlamına gelmektedir; zira eğitim sistemimizin iflasını her fırsatta ilan eden yapısal bozukluk devam etmektedir. Bu iflası ortaya koyan en önemli göstergelerden biri gençlerin kabusu haline gelen ÖSS ve benzeri sınavlardır. Bu sistemin kendi nesillerini nasıl öz değerlerinden kopardığı ve ruhundan uzaklaştırdığı da ayrıca sorgulanması gereken bir diğer önemli meseledir. Bu seneki sınav sonuçları ülkemizin geleceği açısından pek çok muammayı içinde barındırmaktadır. Sonuçlar ülkemizin geleceğini belirleyecek olan bugünün gençliğinin ne denli temel bilgilerden yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Yaklaşık bir buçuk milyon öğrencinin katıldığı imtihanda 700 bin öğrenci hiç bir fen sorusuna cevap verememiş, yine binlerce öğrencinin puanının hesaplanmasına gerek görülmemiştir. Daha somut verilerle ortaya konulacak olursa sistemin kendi iflasını nasıl belgelediği görülecektir: İmtihanın ilk bölümünde müfredattan dört ayrı alanın her birinden 30 sorunun sorulduğu testlerin ortalaması şöyle olmuştur: Türkçe: 14,1, Sosyal Bilimler: 11,4, Matematik: 9,0, Fen Bilimleri: 4,0 olarak gerçekleşmiştir. İstatistikler Türkiye genelinde başarı puanının geçen yıla göre 4 puan azaldığını ortaya koymaktadır. Puanı hesaplanmaya değer görülmeyen, 180 sorudan hiçbirine doğru cevap veremeyen öğrenciler, genele isnad etmeyen bir istisna olarak değerlendirilse bile, dört yıllık bir lise eğitimin nasıl oluyor da böyle öğrencileri mezun edebildiği sorusunu sormayı engelleyemiyor. Bugün 20-22 dersten sorumlu olarak liseden mezun olmuş, diplomasını alabilmek için yıllarca sorumluluk sınavlarıyla uğraşan binlerce öğrencinin varlığını düşününce bu sorular da normal geliyor insana. Normal olmayan şudur ki, hiçbir soru çözemeyecek seviyedeki gençleri (katsayı korkusuyla meslek liselerinden uzaklaştırarak) yıllarca sıralara mahkûm edip liseden sözümona mezun etmenin bu ülkenin geleceğine olan katkısıdır. Mesela, Türkçe sorularına hiç cevap vermeyen on binlerce öğrenci nasıl okuyor, okuduğunu nasıl anlıyor; yüzbinlerce öğrencinin fen sorularına cevap veremediği bir sistem nasıl bunları mezun edip üniversite kapısını açıyor, bu öğrenciler gittikleri üniversitelerde nasıl bilim üretecekler, içinde bulundukları toplumu nasıl anlayıp nasıl bu topluma katkıda bulunacaklar? Geçmişte üç yıl olan eğitim sürecinin dört yıla çıkarılması problemleri çözmemiş; aksine katlamıştır. Üç yıllık eğitimin ne eksikleri görüldü de eğitim dört yıla çıkarıldı sorusunun cevabı da bu sonuçlarla ortaya konulmuş oldu. Sistem, problemlerin en kısa yoldan en çağdaş şekilde çözülmesini arzulamıyor; aksine problemi daha karmaşık hale getirerek adeta çözümsüzlüğü öneriyor. Birçok uzman, bugünkü toplumsal sorunların, içinde çıkılmaz problemlerin ve artan şiddet kültürünün sınav sonuçlarına doğrudan etki yaptığını düşünmektedir. Bu doğru bir tespit olmakla birlikte meselenin temel problemine işaret etmemektedir. O problemin özünde; düşünemeyen, sorgulamayan bir toplum modeli meydana getirme arzusu içindeki iç dünyası bozuk totoliter ruhun yattığını belirtmiştik. Meselenin üniversite boyutu da farklı problemleri içermektedir. Ortaöğretimdeki başarısızlığı yeni açılan ve alt yapısı yetersiz üniversitelerle çözme girişimleri birkaç bin genci “yaşasın, üniversiteyi kazandım” diye sevindirmekten öteye geçmeyecek, üniversite mezunu niteliksiz işsizlerin artmasından başka işe yaramayacatır. Artırılan kontenjanlar ile üniversitede okuyamayacak, aslında liseden bile mezun edilmemesi gereken, çok sayıda öğrencinin yetersizliğini doğrudan üniversitelere yıkmak ihanetin farklı bir boyutudur. Katsayı adaletsizliğiyle meslek liselerinin canına okuyan sistemin günah çıkarma girişimleri onun günahını katlamaktan başka işe yaramıyor. 28.07.2009 E-Posta: [email protected] |