Nurullah AKAY |
|
Kendimizi tanımak için düşünelim |
Bu kâinat ne için yaratıldı? Bu içinde yaşadığımız dünya gezegeni neden hayat sahiplerinin yaşayabileceği bir duruma getirildi? Neden biz insanlar bu dünya hanına en teçhizatlı misafir olarak gönderildik? Neden hiçbir varlığın üstlenemediği sorumluluğu Âdemoğulları üstlendi? Neden bir süre yaşadıktan sonra ölümle bu dünyadan ayrılmak zorunda kalmaktayız? Yaratıcımız sadece bizi bu dünya hayatı için mi yarattı? Ölümden sonra bizleri neler beklemektedir? Kendimizi tanımak ve niçin bu dünya hanında misafir edildiğimizi anlamak için zaman zaman zihnimizde sorular peşi sıra dizilmektedir. Düşününce, cevaplandırılması gereken o kadar çok ciddî soruların olduğunu anlıyoruz ki, dünyanın kayda değmez hâdiselerine zihnimizde yer vermemizden dolayı hayıflanıyoruz adeta. Oysa mükemmel bir şekilde yaratılan biz insanlar, bu mükemmel yaratılışı, her yönüyle mükemmel olan bir Yaratıcı’ya vermemiz gerekmektedir. Çünkü O Yüce Yaratıcı, bizleri, Kendisini tanımamız, anlamamız ve ortaya konulan kaide ve kurallara uyarak yaratılışın mânâsına uygun yaşamamız için yaratmıştır. Hayatımızdaki her gerçek, bize insan olarak en güzel bir şekilde olmanın yolunun Kâinat Sultanını tanımaktan ve O’na kul olmaktan geçtiğini göstermektedir. O İlâhî nuru göz önünde bulundurmadan hayata baktığımız zaman, karşımıza insan ruhunun altından kalkamayacağı, bakmaya dayanamayacağı korkunç manzaralar çıkacaktır. İnsan ruhunun aydınlık âlemler için yaratıldığını, karanlıklarla yokluklara mahkûm olan bir hâlete lâyık olmadığını, hayatın bütün cilveleri bize hatırlatmaktadır. Her şeyden önce ruhlar, Kâinat Rabbinin varlığını düşünmeye muhtaçtır. İnsanlık gerçeği, hava ve su gibi imana ihtiyaç duymaktadır. Allah’a iman kalesi ruhların kurtuluş bulduğu bir sığınaktır. O Sultan-ı Kâinat’tan başka biz insanları huzura kavuşturacak, yakıcı ve kavurucu azaplardan kurtaracak başka bir mercî bulunmamaktadır. Dünya hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiği üzerinde düşünmemiz ve bu fani dünya hayatıyla nasıl bâkî bir hayat kazanabileceğimiz üzerine kafa yormamız gerekir. Hem dünya hayatımız hem de ölümden sonraki ahiret hayatımız için, baktığımız her şeyde, meydana gelen her hadisede Rabb-i Rahîm’in ismini bulmalıyız. “Bugün Allah için ne yaptım?” sorusunu kendimize sorduğumuz zaman, “Bugün Rabbimin bana farz kıldığı ibadetlerimi yaptım, O’nun bana haram kıldığı şeylerden uzak durdum, O’nu razı etmek için elimden geleni yaptım, her şeyden çok O’nu düşündüm” diyebilmeliyiz. Allah’ı her an düşünmek ve her an O’nun rızasını hedef ittihaz etmek, insanı dünyevî işlerde bile muvaffak kılacak, onu varlıkların en değerlisi hâline getirecektir. Böyle bir insan, insanı gerçeklerden uzaklaştırıp Rabbine asi bir duruma getirmeye çalışan şeytanlara karşı muzaffer olacak ve imtihanı kazanmak için büyük bir adım atmış olacaktır. Evet, Rabb-i Rahimi tanımak ve O’na kul olmak insanlığın en önemli görevidir. O’nun Yüce Resûlü (asm) biz insanlara bunu öğretmiştir ve öğretmeye devam etmektedir. Gerçek bir insan olmak için rahmeti nihayetsiz Hâlıkımızın, Hz. Muhammed (asm) ile bize göndermiş olduğu Kur’ân hakikatlerini hayatımıza geçirmemiz gerekmektedir. İnsanlığın medar-ı iftiharı Peygamberimiz (asm) bizlere en güzel rehberdir. Nur-u Muhammedî ile insanlık ancak gerçek mahiyetine kavuşabilir, yaratılan her şey ancak o nurla mânâ kazanabilir. Kâinatın Rabbi tanınmazsa, Nur-u Muhammedi’den (asm) istifade edilmezse, hayat karanlıklara bürünür, bütün güzellikler çirkin ve korkunç birer düşman gibi görünür. Duâ edelim ki Rabbimiz, O’na en iyi bir kul olmamız için bize güç ve kuvvet versin, bizi Habib’inin (asm) yolunun yolcusu etsin. Bizleri bu çöllerde mahvettirmesin, rızası dairesinde yaşayan bir kulu hâline getirsin... 25.08.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları |