25 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Gizli tanıklar ne kadar gizli?

Ergenekon Davası’nın görüldüğü mahkeme 3. iddianamenin 185 klasörlük delillerini avukatlara dağıttı. Binlerce sayfalık deliller içerisinde ki belgeler dehşet verici. Fakat en çok dikkat çeken ‘olmayanların çokluğu.’ Tam 214 klasör ‘çok gizli’ olduğu için avukatlara bile verilmedi. Bundan sonra da sır kalacak. Öyle ki kendilerine Ergenekon adını veren bu yapılanma devletin en kritik yerlerindeki en mahrem bilgilere ulaşmış, arşivlemiş ve bunlar üzerine strateji geliştirmiş. Sadece bu durum bile ne tür bir örgütlenme ile karşı karşıya olunduğunu ortaya koyuyor.

Ek klasörlerde dikkat çeken noktalardan birisi de Gizli Tanıklık meselesi. Birinci ve ikinci iddianamede ifadeleriyle gündem oluşturan gizli tanıklar bu kez de sarsmaya devam ediyor. Gizli tanık ‘İlk Adım’ sanıklardan Levent Ersöz’ün PKK liderlerinden Cemil Bayık ile görüştüğünü, Gaffar Okkan’ın da Ersöz’e bağlı bir ekip tarafından öldürüldüğünü anlatıyor. Bu iddialarını da yer, tarih ve olay vererek sıralıyor.

Yine üçüncü iddianamede gizli tanıklar Anadolu, Gurbet ve Mehmet çok çarpıcı ifadeler vermiş. Hatırlanacaktır. Birinci ve ikinci iddianamede ‘Kıskaç’, ‘Aydos’, ‘Hisar’ başta olmak üzere 20’e yakın gizli tanık vardı. İfadeleriyle bir dönemin karanlık olaylarına ışık tuttular.

Fakat ilk günden bu yana Gizli Tanıklık meselesi üzerine tartışmalar sürüyor. Hatta Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bile basın toplantısında ‘Gizli tanık kimdir? Ne kadar güvenilir’ diyerek farklı bir noktadan tartışmaya girmişti.

Konunun teknik kısmı basit. Organize suçlarla mücadelede klasik ceza muhakemeleri usullerinin yetersiz kalması sebebiyle Gizli Tanıklık Kanunu çıkarıldı. Hücre tipi yapılanmış, gizliliğin temel esas olduğu örgütlenmelerde içeriden birinin gizli tanık olması çok önemli. Dosya sadece ifadeler üzerine kurulmuyor fakat bazen bir ifade kilit taşı rolü üstlenebiliyor.

Fakat dava sürecinde birçok gizli tanık deşifre oldu. Hatta bir kısmı bizzat savcılar tarafından deşifre edildi. Belki savcılar farkında değildi belki de ‘iddianameyi açıkla’ baskısı yüzünden gerekli özen gösterilmedi. Birçok gizli tanığa ait tanımlayıcı bilgiler ek klasörlerde yer aldı. Parmak izleri internete düştü. Bir kısım gizli tanıklar da sanıklar tarafından duruşma salonunda deşifre edildi.

Gizli tanıkların gizliliği hayati öneme sahip. Çünkü karşımızda bombalara, tetikçilere, silahlara sahip bir yapılanma var. Ve savcıların iddiasına göre de gerektiğinde naylon terör örgütleri kurma yeteneği de mevcut. Uzantılarının da hâlâ aktif olduğu düşünülürse deşifre olacak gizli tanıklar da hayati tehlikeyle karşı karşıyalar.

Ya da en basit şekliyle ‘İfademi geri çekiyorum’ diyerek savcılığa başvuruyorlar. Yakın örnek Albay Cemal Temizöz davasında yaşandı. 17 yaşından itibaren korucu olarak Temizöz ve ekibiyle iç içe olan M.N.B ifadeleriyle Temizöz ve Kamil Atak’ın tutuklanmasına neden olmuştu. Fakat deşifre olan M.N.B daha sonra ‘Ben sadece duyduklarımı anlattım’ diyerek ifadesini geri çekti. Duyumlar kendisinin ve ailesinin tehdit aldığı yönünde. Benzer durum diğer gizli tanıklar için de geçerli.

Tanıkların kimliğinin deşifre edilmesi konusundaki sıkıntılar sadece savcıların ihmali ya da dikkatsizliğinden kaynaklanmıyor. 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu çerçevesinde kurulan Tanık Koruma Dairesi ve Kurulu hakkında Ankara kulislerinde ilginç senaryolar dolaşıyor. Bizzat kurulun tanıklık olayına soğuk baktığı biliniyor. İşin ilginç yanlarından biri de 11 kişiden oluşan kurula HSYK’nın üye ataması. Malum HSYK yaz kararnamesinde Ergenekon hakim ve savcılarının kellesini istemişti. Tabii faili meçhulleri araştıran savcıların da. Aynı isimlerin böyle önemli bir kurula yollayacağı temsilciler ister istemez şüphe doğuruyor. Gizli tanıkların ne kadar gizli kalacağı sorusu önemli bir soru.

Adem Yavuz Arslan, Bugün, 24.8.2009

25.08.2009


Sıcak oruç

Bugün otuzlu yaşlarını sürmekte olanlar da dahil olmak üzere yeni kuşaklar yaz Ramazanı nasıl olur, bilmiyordu. Bu tecrübe geçen yıl ucundan yaşandı, bir miktar fikir sahibi olundu. Bu yılsa tam bir yaz Ramazanı yaşanıyor. Uzun yıllar bu böyle gidecek, Ramazan hep yaz aylarına gelecek, oruçlar uzun uzun ve sıcak sıcak tutulacak. Ben çocukluğunda bu tecrübeyi yaşayanlardanım, yaz günü tutulan orucun kişiye kendini daha esastan hissettirdiğini bilenlerdenim. Yani bu benim ikinci yaz Ramazanı tecrübem. Bunu daha önce yaşadım, nasıl bir şey olduğunu da dün gibi hatırlıyorum. İki tecrübe arasındaki tek fark, içi içine sığmayan bir küçük çocuk olmaktan çıkıp artık sükunet özlemi çeken yarı yorgun bir büyük haline gelişimle ilgili… Bu fark, benim bu ikinci tecrübeme bir güzellik, bir başkalık ekliyor tabii olarak… Bu ikinci tura yetişebilmiş olmak, bu esaslı tecrübeyi ediniyor olmak bir nimet şüphe yok ki…

İlki çocukluğuma, ikincisi bugünüme denk geldiğine göre, biraz zorlamayla, hayatımın iki yaz Ramazanı arasında geçtiğini söyleyebilirim. Uzun bir zaman bu elbet… Akşama yakın saatlere kadar kendini tutamayıp top peşinde koşan, iftar yaklaştığında artık gardı tamamen düşmüş, gözünün feri zayıflamış, sofrayı donatan birbirinden iştah açıcı yemeklere hiç bakmayıp, gözünü su dolu bardaklardan alamayan Mecnun susuzluğunda bir çocukla başlıyor o hikâye… Şimdi nerede o canlılık, o hareket, o heyecan? Ama su yine su gibi duruyor sofrada, kıymetini takdir edebilecek bir ölçü, bir bedel yok! Kıymetini az çok kavrayabilmemize imkân veren tek şey yokluğu suyun! Nasıl bir nimet olduğunu ancak yaz günü oruç tutanın ya da çöllerde biçare düşenin bilebileceği bir hayat kaynağı… Dolayısıyla şükrünü de ancak onların hakkıyla edebileceği bir lütuf…

Şimdi bu tecrübeyi yaşamamış imanlılar da suyun ne kadar fevkalade bir nimet, nasıl bir lütuf, nasıl bir mucize olduğunu idrak etme imkanı bulacaklar. Benim hafızamda çocukluk tecrübeleri başlığı altında bütün canlılığıyla varlığını sürdürüyor bu müstesna bilgi… Su gibi aziz olmak nasıl bir dilektir, bunun da esasına bu bilgiyle ermeli, ermeye çalışmalı mutlaka insan.

Çocuk halimle bilemediğim, ikinci tecrübemde fark ettiğim bir şey var ki, onu da yazının sonuna ekleyeyim. Susamış vücutlar, kurumuş diller, çatlamış dudaklar daha bir yakışıyor oruç tutan, kendini oruçlu tutan insanlara sanki. Teslim olmuş, teslimiyete durmuş gönüllere… Sahip olduğuna değil, nimetlendirildiğine inanmış bilinçlere… Acziyetinin tastamam farkına varmış nefislere… Varsıllığını bihakkın yoksullukla, yoksunlukla tanıyan vicdanlara… Dillerde fısıltılaşan samimi dualara… Bir sofranın başında şükranla dolu olarak toplanan analara, babalara, çocuklara… Bir yudum suyla kanan oruçlara… Bereketli sofralara…

Bu sıcak oruçlar, teslimiyetimizde ne kadar samimi olduğumuzu da düşündürecek bize. Bir anlamda fark edeceğiz sandığımızdan daha da Müslim olduğumuzu. Allah rızasına ermek için geçtiğimiz bu sıcak imtihan ferahlatacak içimizi. İmanla bağımızın ne kadar güçlü olduğunu kavrayacağız. Orucun bizi çoğaltan bir zorluk olduğunu, ama bir darlık olmadığını anlayacağız. Ruh yaşımız büyüyecek, insanlığımız olgunlaşacak, müminliğimiz kavileşecek. Sıcağın kuruttuğu topraklara yağmur damlalarının düştüğü gibi bir müjde olarak düşecek gönüllerimize rahmet damlaları.

Gökhan Özcan, Yeni Şafak, 24.8.2009

25.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl
Reklam Linkleri: yemek tarifleri- Risale Çocuk- yemek tarifleri - Risale-i Nur- Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yemek Tarifleri - Makdis