Robert MİRANDA |
|
Risâle-i Nur’a güveniyoruz |
Risâle-i Nur okurken, Bediüzzaman Said Nursî’nin kuvvetli bilgeliğinden ve basiretli fikirlerinden dolayı kendimi büyülenmiş hissediyorum. Risâle-i Nur eserleri bana kelimenin tam mânâsıyla doğru bir Müslüman olmanın reçetesini sunuyor: Tefekkürden bilgiye, bilgiden tasdiğe, tasdikten iman veya inanca, inançtan da teslimiyete götürüyor... Bu yolda eğitimimde ve inancımda ilerlerken, her geçen gün, tıpkı her gün güneşin doğması gibi, ilâhî hakikatin tecellisinin üzerimde parıldadığını görüyorum. Ve bu ilâhî hakikat asla sönmeyecek bir ışık gibi... Tıpkı gün boyunca güneş ışınlarıyla aydınlanmamız ve gece olunca da ayın nuruyla nurlanmamız gibi daimî ve sürekli bir aydınlanmadır... İşte o ışık Risâle-i Nur’dur ki, benim imanımı aydınlatmış, Müslüman olmam için gereken bilgiyi vermiş ve beni basit ve taklidi bir imandan kurtarmıştır. Bir Müslüman olarak, Amerikalılara İslâmı sunmak için yapmam gerekenleri hep düşünürüm... Wisconsin’de Risâle-i Nur hizmetine başladıktan sonra, bu meseleyi tekrar tekrar düşündüm ve sonunda şu neticeye vardım ki, Wisconsin’de ve pek tabiî ki geneli itibariyle Amerika’da bizim bu hizmetimiz sayesinde bir çok fütuhatlar yaşanabilir, ama henüz çabalarımız bunu sağlamak için yeterli değil. Kesinlikle, biz inanıyoruz ki İslâmiyet inancı Müslümanlar için herşeydir. Bizim inancımız, İslâmın anlaşılması ve doğru yorumlanması üzerine bina edilmektedir, ancak bir çok inançsız insan için bu pek bir anlam ifade etmeyebilir. Batı’da İslâmı inanmayan insanlara tanıtmak için yazılan kitaplar tamamen Batılı bir zihniyete göre yazılmış kitaplardır. İnançları harekete geçiren nosyonlar ise ya örtülmüş yahut yok sayılmıştır... Bu ise inanmayan bir insana kesinlikle faydalı bir bilgi sunmamaktadır. Bu sebeplerden ötürü, Batı dünyası benim gözümde, güneşin ışığının sönmesi yahut insanları karanlıklarda bırakan ve dinî inançlardan uzaklaştıran bir ay tutulması metaforundan öteye geçmemektedir. Karanlık Batı’da hızla yayılmaktadır çünkü Batılıların çoğu gerçeklerden ve imandan hızla uzaklaşmakta, Bediüzzaman Said Nursî’nin önemle işaret ettiği “firavunlaşma” mânâsında, iman hakikatlerini hayatından silip süpürmektedir. Amerikan kültüründe, insan için tek referans kendisidir, kendini, kendi kâinatının merkezinde görür ve hayatındaki tek geçerli kriter kendi sefil hayatıdır. Batı kültürü adeta insana Esma-ül Hüsna kıyafetlerini çalıp kendi üzerine giyme hakkı tanır ve insan bu şekilde “İlâh” kılığına girmeye çalışır. Zenginlikten, egodan ve firavunluktan dolayı Batı insanı kendi hayat tarzının biz Müslümanların inandığı ideal hayat tarzına uygun olduğu yanılgısına kapılır. Problem şudur ki, Batılı düşünceler ve hayat tarzı asla ve asla İslâma uygun olmamıştır ve olamaz... Tarihe şöyle bir bakarsak, asırlardan beridir Batılı insanların bütün dünyayı kendi mülkleri gibi gördüklerini ve bütün hayatlarını elde ettikleri varlığa varlık katmakla harcadıkları görülecektir. Batı insanı fıtratındaki Yaratıcı’yı tanıma ve O’nu sevme kabiliyetini bastırmış ve aslında tek başına kaldığında zayıf ve güçsüz bir hiç olduğu gerçeğini kibriyle göz ardı etmiştir. İşte bizim Risâle-i Nur’u kendilerine getirmek istediğimiz bu seküler ve bencil toplum bütün katmanlarıyla insanı körleştirmek ve aptallaştırmak için tasarlanmıştır. Bunun için biliyoruz ki, en başta “Ene” hastalığına çare bulunmalıdır. Bu hastalığa yakalanmış birine, İslâmın öngördüğü ekonomi ve adalet sisteminin en eşitlikçi ve en adil sistem olduğu gerçeğini anlatmak kesinlikle mümkün değildir. Batı dünyası yakalanmış olduğu kanser hastalığından artık topraklarını fethederek veya işgal ederek kurtarılamaz. Bunun için gereken şey ise Risâle-i Nur’dur... Said Nursî’nin sözlerinde gizli saklı hiçbir şey yoktur, herşeyi apaçık önümüze koyar: İman ya da imansızlık; ebedî saadet ya da ebedî sefalet; kurtuluş ya da azap; cennet ya da cehennem... Bu dünyada ve öteki dünyada... Amerika’daki Müslümanlar olarak bizler, Risâle-i Nur’un her üniversitede okutulması gerektiğini haykıracağız. Bunu gerçek kılmak için de Amerika’da Yeni Asya hizmetlerini yürütecek bir mekanizmanın hayata geçirilmesinin heyecanını yaşıyoruz. Bunu gerçekleştirirsek ve eğer Bediüzzaman Said Nursî’nin de Amerika’da bir hanesinin, bir adresinin olmasını temin edersek, şüphesiz bu Allah’ın izni ve iradesiyle olacaktır...
TERCÜME: UMUT YAVUZ 04.08.2010 E-Posta: [email protected] |