Ali OKTAY |
|
Dâhi bestekâr Tanburi Cemil Bey |
Dün, Tanburi Cemil Bey’in vefat yıldönümüydü. Vefatının üzerinden geçen 94 yıla rağmen bu büyük müzik adamının besteleri, eserleri, ney ve tanbur sazında ki üstadlığı ile adını altın harflerle yazdırdığı müzik tarihindeki yeri apayrıdır. Bu vesileyle tanbur ve kemençe sazının ve tabi ki müziğimizin bu büyük üstadını kelimelerin elverdiğince biraz olsun anlatmaya çalışacağım. 1873 yılında İstanbul’da doğan Cemil Bey, henüz 3 yaşında iken babasını kaybedince annesinin himayesinde, sıkıntılı bir çocukluk dönemi geçirir. Çocukluk yaşlarından itibaren müzik adamlarının dikkatini çeker. Tanbura öylesine düşkündür ki pek çok zaman tanburunu koynuna alır, yatar. Henüz 13-14 yaşlarında iken devrinin usta tanburisi Bestekâr Ali Efendi’ye yaptığı taksimden sonra ‘’Evlâdım bunca yıldır bu sazı çaldım, eh biraz da yendiğimi de sanırdım; şimdi seni dinledikten sonra ben artık elime tanbur filan alamam’’ dedirtecek kadar müthiş bir yetenek. Batı Müziğini tanımak için İtalyan san'atkârların Beyoğlu’nda oynadığı oyunları izler, Sulukule’ye gider, Trakyalı zurnacıların zurnasını dinler, Bahariye ve Yenikapı Mevlevihane’lerinde ayinlerde bulunur, musikînin her türünden ilham almaya çalışır. Ramazan günleri yine camilere gider, mevlid ve Hafız Sami Efendiden Kur’ân dinlerdi. Sık uğradığı bir kahvede Karadenizli bir kemençeciyi dakikalarca dinlemiş para vererek tekrar çaldırmış, çevresindekiler ‘’Üstad siz bunun en âlâsını yapıyorsunuz. Bu sazı nasıl dakikalarca dinleyebiliyorsunuz?‘’ deyince, Cemil Bey ’’Çok güzel nağmeler yapıyor. Ben bunları kullanmak istiyorum’’ karşılığını vermişti. Cemil Bey sağduyulu, geniş kültürlü bir insandır. Terbiyeli çekingen özel hayatında şakacı bir yaratılışı vardı. Konuşup çevirecek kadar Fransızca bilirdi. Kalabalığı sevmez, müzikten anlamayanlardan hele anlar gibi görünenlerden pek hazzetmezdi. 1914 yılında yapılan bir muayenede akciğer veremi olduğu anlaşılmıştı. Bir sanatoryuma yatırılması veya İsviçre’ye gönderilmesi tekliflerini reddetti. Hastalık kısa sürede bütün ciğerlere yayılmıştı. 1916 yılının 28 Temmuz gece yarısı eşini uyandırır. "Vakit geldi! 25 sene rindane yaşadım. Öldüğüme teessüf etmiyorum, lâkin sizin için bâdi-i ızdırap oldum. Affediniz. Kendinize ve oğlum Mes’ud a iyi bakınız’’ diyerek hayata gözlerini yumar. Pek az kimsenin katıldığı cenaze namazının ardından Merkezefendi Mezarlığında toprağa verilir. Tanburi Cemil Bey için ne dediler: “CEMİL Bey sade dahi bir sazende büyük bir üstad-ı musıkî değil güzide bir san'atkârdı. Bazı peşrevleri beste ve güftesi kendi zade-i hassasiyeti bir çok şarkıları yüksek bir bestekâr olduğuna aşikâr bürhanlardır.’’ (Tasviri Efkâr Gazetesinin 30 Temmuz 1916 tarihli nüshası) ‘’BİÇARE Cemil’in kadru kıymeti musalla taşında da lâyık olduğu derecede bilinememiş olmasına bir kere daha yüreğim sızladı. Cemil Bey hayatında gösterişten hoşlanmayan alçak gönüllülüğü kendisine ilke edinmiş cenazesi de aynı surette gösterişsiz fakat gayet samimî bir sadelik içinde kaldırılmıştır.’’ Rauf Yekta Bey “CEMİL’İN san'at dehasını anlamak anlatmak istemek musikîmizin yüzyıllardır uzayıp giden yolu üzerindeki şahikalarından en yükseğinin en büyüğünün irfanına tırmanmak demek olacaktır.’’ Ruşen Ferit Kam Geçmiş Zaman Olur ki… ATIF Esenbel, Cemil Bey’den tanbur ve kemençe dersleri almaktadır. Bir akşam uğradıkları Cemil Beye ‘’Üstadım! Şed-i araban saz semaisine çalışıyorum, dördüncü haneyi kemençe ile çalamadım; lütfedip gösterebilir misiniz?‘’ demiş. Cemil Bey duvarda asılı kemençeyi almış, kısa bir taksim yaparak saz semaisine girmiş. Dördüncü haneye gelince tanburla yaptığı gibi yapamamış, düz notalarla bitirerek ‘’böyle olması gerekir’’ gibi bir şeyler söylemiş. Gece yarısı eve dönerken aynı sokaktan geçen Atıf Bey, Cemil Beyin odasının ışığının yandığını hâlâ şed-i araban saz semaisinin dördüncü hanesine çalıştığını açık pencereden gelen kemençe sesinden anlamış. "Cemil Bey gibi bir dahi bile çıktığı zirveye böyle tırmanmıştır’’ diye kendi kendine mırıldanır. Bir Şiir - Bir Beste Tanburi Cemil’in Ruhuna Gazel Şiir: Yahya Kemal Beyatlı Beste: Cinuçen Tanrıkorur Bezm-i Cemşid’de devran ki kadehlerle döner Şevk şeb-ta-be seher raks-ı mükerrerle döner. Tutuşur meş’ale–i dille merayayı huzuz Hüsn-ü Aşk ortada bin mah, bin ahterle döner. Cümle ervah-ı makamat açılır arşa kadar Rast mahur ile uşşak muhayyerle döner. Kurtulur pay-i tarab yerden o dem ki melekut Yere gökten süzülür halka-i şehperle döner. Her gelen rind kanar zevka bu mecliste Kemal Canib-i rahmete son çektiği sagarle döner. 29.07.2010 E-Posta: alioktay@alioktay. net |