Abdullah ŞAHİN |
|
Irkçılık hastalığı |
İnsan varlıklar içinde en aciz ve en zayıf bir mahlûk olduğu halde, Kâinat Sultanı’na imanla intisabı sonucu arzın halifesi ünvanını kazanarak, âlâ-yı illiyyin mertebelerine kadar urûc edip yükselebiliyor. Bunun tersinde de en aşağı derecelere, aşağıların da aşağısına sukût edebiliyor. Yüce Allah (cc), Hucurat Sûresi’nin 13. âyetinde “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır (O’ndan en çok korkanınızdır)” buyurarak ırkçılıktan men ederken, iman ve takva sahiplerini ise methediyor ve onları ebedî saadetle müjdeliyor. Resûlullah (asm) ise; “İslâm, cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği kaldırmıştır”, “Ümmetimin helâk olması üç şeyden ileri gelecektir: Kaderiye (‘Kişi kendi fiilinin yaratıcısıdır’ cümlesinde ifadesini bulan, kaderi inkâr dâvâsı). Unsuriyet dâvâsı (ırkçılık) ve dinî meselelerde gevşeklik etmek.” (Taberanî, Mu’cemü’s-Sağir, 158) “Asabiyet dâvâsına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ uğrunda mücadele eden kimse bizden değildir” (Ebu Davud, Edeb, 121), “Kim hevasına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa cahiliye ölümü üzere ölür” (İbni Mace, Fiten, 7) buyurmuştur. Bediüzzaman da, ırkçılık hastalığına Kur’ânî ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun çözümler getirir. Hutbe-i Şâmiye adlı eserinde ‘medeniyet-i hazıra’nın beş menfî esasını zikrederken, ırkçılık ve unsuriyetçiliği, “Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri (başkasını) yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe‘ni müthiş tesâdümdür (çarpışmadır)” sözleriyle ifade eder. Bu hastalığın tedavisi için ise, ırkçılık ve menfî milliyet yerine, “din ve vatan bağının” esas alınmasını tavsiye der. Ve yine Tarihçe-i Hayat isimli eserinde, “Menfî milliyet ve unsuriyetperverliğe, Avrupa’nın bir nevî firenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o firenk illetini İslâm içine atmış; ta tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür” diyerek bu illetten uzak olunmasını tavsiye der. Hem ayrıca, ‘seretan’ (kanser) denilen en tehlikeli bir hastalık gibi olan istibdadın beslendiği en önemli kaynağın ırkçılık ve menfî milliyet olduğuna işaret eder. Irkçılık, insanı küçültüp âdîleştiren en şenî, bayağı ve şeytânî bir illettir. İblis, Hz. Âdem (as) karşısında kendini üstün görüp, Allah‘a isyan ettiğinden Şeytan olmuş ve lânetlenmiş. İslâmın doğru olarak yaşanıp Kur’ân Medeniyetinin en kâmil mânâda yaşandığı Asr-ı Saadet’te, Arap ırkından olmadığı halde, Selman-i Fârisî faziletiyle gönüllere taht kurmuş ve bizzat Peygamberimizce (asm) hırkası üzerine örtülmekle teşyî edilmiştir. Yanlış anlaşılmasın, herkesin kendi ırk ve milletini sevmesi yaratılışındaki fıtrî meylidir. Yanlış olan, bunu bütün kâinatı ve insanlığı nurlandırıp ihata edecek ve mesut edecek İslâmiyet milliyetinin ve İslâm kardeşliğinin önüne geçirerek, üstünlük dâvâ etmektir. Bin yıllık bir sürede Kur’ân ve İslâmiyete hizmetin bayraktarlığını yapan Türk Milletinin senâ-i Kur’âniye ve Peygamberiyeye mâsadak olması yine İ’lâ-yı Kelimetullah’a hizmeti cihetiyledir. Bin yıla yakın ecdadımız olan Şanlı Osmanlı’da kardeşçe birlikte yaşaması yine Kur’ân Medeniyetinin bir tezahürüdür. Bu durumda milletimizin Türk, Kürd, Laz, Abaza, Çerkez vb. değişik ırklardan meydana geldiği tarihî bir vakıadır ve bu bizim millet olarak bir zenginlik ve güzelliğimizdir. Bunda yanlış olan ise, Türkçülük, Kürtçülük, vb. ırkî mülâhaza ve saplantılardır. Yüce Kur’ân’ın Hucurat Sûresi 10. âyetinde Rabbimiz “Mü’minler ancak kardeştirler. Siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin” buyurarak Cennet ve Saadet-i Ebediye’de de devam edecek olan bu ulvî beraberliğe işaret eder. Hem Yüce Peygamber (asm) ”Mü’minler bir vücudun azaları gibidir” hadisiyle, yine bu kudsî kardeşliğin ehemmiyetini vurgular. Mal-mülk, ırk, soy-sop, rütbe, güzellik-çirkinlik vb. ayrıcalık ve üstünlük zannedilen hususların sıfırlanıp, insanlığın doğduğu andaki gibi huzur-u İlâhîye çıkarılacağı kabir yolculuğunda bu ve benzeri çürük metalar bize arkadaş olamaz ve bir kıymet ifade etmez. Rıza-i İlâhiyeye dayalı İslâm kardeşliğinin, hem dünyada, hem de ahirette geçer akçe olduğunu bilen bir insan, hususan Müslüman, ırkçılık ve benzeri şe’nî ve bayağı şeyleri satın almaya tenezzül etmez ve etmemeli. Cenâb-ı Hak hepimizi dünyada da, ahirette de İslâm kardeşliğinden ayırmasın, birbirine duâ edenlerden kılsın. Bir başka Muhavere’de buluşmak temennisiyle, Allah’a emanet olun. 21.07.2010 E-Posta: [email protected] |