S. Bahattin YAŞAR |
|
İmanı olup da negatif olanlar olabilir mi? |
İmanı olmayan insanlar sadece kazanç durumlarında, menfaat durumlarında pozitif olurlar. Hayatın içindeki sıkıntı pencereleri açıldığında ise, pozitiflik, mutluluk diye bir şey kalmaz. Oysa pozitiflik denen şey, bir süreçtir. Aydınlatma lambasının düğmesine dokunmaktır. Yani mutluluk da, neşe de, hüzün de, kazanç da, kayıplar da bir bütün olarak her şey, içinde anlamlı mesajlar taşır. Hatta bazen kayıplar, musîbetler, şer gibi görünen şeyler, ilgili insan için çok ciddî olumlu, pozitif sıçramalar, kazançlar olabiliyor. Onun için de bazen insanın kendisi için şer gördüğü şeyde hayırlar, hayır gördüğü şeylerde ise şerler olabilir. Burada güzel olan, kişiye düşen yapıldıktan sonra tevekkül ve teslimiyet hali içerisinde olmaktır. Asıl konumuz imanı olup da pozitif olamayanların durumlarıdır. İman, mahza bir pozitif programdır. Bu programın ne kadarının kullanılabildiği önemlidir. Çok amaçlı bir bilgisayarın, sadece bir amaç için kullanılması da mümkündür. Kullanmasını bilmeyen için, bu ciddî potansiyel bir anlam ifade etmeyecektir. Ama kendisine yüklenen programın sınırlarını zorlamak arzu edilendir. Çünkü bu programlar kullanılsın diyedir. İman da çok amaçlı ve çok yönlü bir programdır. Bilgisi oranında, yani imanının kuvveti oranında insan, bu programı çok yönlü kullanabilecektir. Nitekim Hazret-i Peygamber, kendisine verilmiş olan programı maksimum düzeyde kullanmış bir rol modeldir. Ehl-i imanın normal şartlarda imanının gereği olarak pozitif bir insan olması gerekir. Ama durum böyle olmayabiliyor. Eğer iman sahibinin taşıdığı imanın derecesi düşükse, ister istemez bu iman kişiyi aydınlatamayacaktır. Kişinin hayat yolculuğunda ona doğru yolu gösteremeyecek veya yanlış yoldan alıkoyamayacaktır. Bu tabiî ki, imanın taklidi olmasıdır. Nasıl bir güce dayandığını, O’nun neler yapabileceğini bilmemektir. Bu da, cehalettir. İmanı olup da, pozitif olamayan insanlar, safra hastası gibidirler. Safra hastalarının tat alma özellikleri yoktur. Ona siz çok leziz bal da ikram etseniz, o bu balın tadını alamaz. Çünkü hastadır. Bu balın tadını alabilmesi için, hastalığının tedavi edilmesi lâzımdır. Bu durumda, problem bal da değil, balın tadını alamayan hastadadır, insandadır. Ya da içinde binlerce ilâçlar bulunan bir eczanede, eczacı hastalansa, o ilâçların içinde olması iyileşmesini netice vermeyecektir. Ta ki, ne zaman, o hasta, o ilâçları kullanmaya başlar, o zaman iyileşme görülebilecektir. İşte eğer iman kişiyi hayatın olumsuzluklarından, negatifliklerinden, günahlarından, hatalarından alıkoyamıyorsa, burada problem imanda değil, o imanı hayatında kullanamayan, manen hasta insandadır. O zaman imanı olup da pozitif olamayan insanlar, aslında hayata tesir etmeyen bir iman taşıyorlar demektir. Asır ciddî kirlenmeleri netice verdiği için, ayna artık ayna olma özelliği taşıyamaz hale gelmiştir. İnsan, günahlarla kirlenmiş böyle bir imanla, elbette hayatın güzelliklerini, pozitifliklerini göremeyecektir. Yani gözlük ayarı bozulan insanın gözlerinin görüntüleri netleştirememesi beklenen bir sonuçtur. Bu görüntü bozukluğu görülen şeylerde değil, görendedir, gözlerdedir. Allah’ın koymuş olduğu fıtrat kanunları, pozitif unsurları algılayacak şekilde kodlanmıştır. Eğer algılamada bir problem varsa, ya fıtrata zıt hareketler vardır ya da ciddî bir kirlenme söz konusudur. Yani program bozulmuştur. O zaman yapılması gereken, Cenâb-ı Hakkın koyduğu fıtrat kanunlarına geri dönmektir. Bozulmayı gidermektir. Bu da insanın, kulluğunu idrak ile olacaktır. Pozitiflik programı çok yönlü bir program olup, içinde iman ve imanın beraberinde olması gereken ibadetler, ibadetlerin de ihlâs sırrı içerisinde olması beklenen sonucu verebilecektir. Tabi bir önemli özellik de, kulun oluşabilecek kirlenmelere karşı, tevbe ve istiğfarın ihmal edilmemesidir. Yani virüslere karşı son versiyon taramalar yapabilmektir.Bunun da en güzel yolu, sünnet-i seniyedir. 19.07.2010 E-Posta: [email protected] |