Mehtap YILDIRIM |
|
Dikkat! Sakın o sudan içmeyin |
İnanç, gelenek ve kültürümüze hiç uygun olmayan fiillerin hızla normalleştirildiği bir zamanda yaşıyoruz. Öyle ki, bir zaman sonra doğru olana anormalmiş gibi bakılıyor ve yanlış olan oymuş gibi muâmele görüyor. Bu da oldukça düşündürücü ve içler acısı bir durum. Bir efsaneye göre, bilge bir zat, halkı ikaz etmiş: “Asitli yağmurlar yağacak, herkes altı ay yetecek kadar su kabı yaparak suyla doldurup saklasın.” Kimse onu dinlememiş. Bilge adam kendine su kabı yaparak suyunu saklamış… Nihayet başlamış asitli yağmur yağmaya, bu suyu içen delirmiş, içen delirmiş. Bir süre sonra bilge, köyde tek kalmış. Ne söylediyse hiç anlatamaz olmuş. Başlamış halk buna “deli” demeye. Çünkü bütün köylü delirdiği için bir tek akıllı o kalmış. Ama gel de o köylüye anlat… Sonunda o da anlatamamış zaten ve almış eline baltayı, saklama kabını param parça etmiş ve köylünün içtiği sudan içmiş. *** Bugün de su kabını parçalayan ve herkesin içtiği sudan içen sayısız bilge adamlar var. Sonra da “Ne var bunda canım, herkes böyle yapıyor, her yerde böyle” diyerek bir zamanlar şiddetle karşı çıktıkları yanlış olan fikir ve fiillere artık gönüllü olarak iştirak ediyorlar. Toplumun büyük bir çoğunluğunun yapmayı âdet edindiği fiil ve davranışlar her ne kadar yanlış, haksız, batıl da olsa, çoğunluğun yapıyor olması insanlar tarafından bir süre sonra normal karşılanıyor. İşin en garip yanı da, Müslüman bir toplumda yaşadığımız hâlde inancını gerektiği gibi yerine getirmek isteyenlerin sanki bir suçlu gibi muâmele görmesi. Yeni işe başlayan ve namazını kılan birinin işverene, şirkette mescid bulunup bulunmadığını sorması bir çok işveren tarafından yadırganan bir durumdur. Böyleleri hemen sahte bir nezaket tavrı takınarak “Haklısınız tabiî… Bakın ben de evimde, özel hayatımda zaman zaman namaz kılarım, Cumaya giderim, fakat burası bir iş yeri. Herkes sizin gibi ‘Namaza gidiyorum’ diye işi bırakıp 15-20 dk. ara verse, bu şirketin hâli ne olur?” gibi cümleler sıralarlar. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan, ama işe de ihtiyacı olan adam şimdi ne yapacak? Ya su kabını parçalayarak herkesin içtiği sudan o da içecek, ya da aç ve susuz da kalsa inandığı doğrultuda yaşamaktan vazgeçmeyecek. Hâlâ bir yere “Selâmün aleyküm” diye giren insanlara şaşkın bakan ve anormal karşılayan insanlar var. Sırf bu yüzden her yerde rahatça Allah’ın selâmını vermekten çekinen insanlar da var. İnancı gereği başını örtenler de ilk başlarda yasağa karşı güçlü bir direnç gösterseler de, gün geldi birer ikişer derken dayanamayıp zehirli sudan içmeye başladılar. Hatta en ufak bir vicdanî rahatsızlık duymadan okuluna ya da işine başını açarak devam edenlerin sayısı fazla. Onlara göre bu çok normal. Çünkü okumaları ve çalışmaları gerekiyor! Hatta onlara göre anormal olan, tesettürlü olmakta direnenler. Ne yazık ki; “Meydan başkalarına mı kalacak?!” diye düşünerek kendi kaplarını parçalayıp zehirli sudan içmişlerdir artık. Ama şuurlu bir Müslüman, “Çoğunluk öyle yapıyor, ben de onlara uymalıyım” diye hareket edemez. Müslüman’ın ölçüsü, çoğunluğa uymak değil, hakikate uymaktır. Çünkü binlerce yanlışı toplasanız bir doğru yapmadığı gibi, binlerce batıl da bir hakkın yerini tutamaz. Herkes kabir kapısından tek tek giriyor ve ahirette de hesabını tek başına verecek. Peygamber Efendimiz de (asm) İslâm’ı tebliğ etmeye başladığında tek başınaydı. Ama dâvâsı hak olduğu için İslâm’ı dünyanın başına bir tâç gibi giydirdi. Öyleyse, kendi kabımızı parçalamaya gerek yok. Hak olan yolda, tek başımıza da olsa yürümeye devam etmeliyiz. 28.06.2010 E-Posta: [email protected] |