Recep TAŞCI |
|
Tahtaravalli |
Bütçe... Devletin tahmini gelir giderini gösteren ve sıkça çiğnenen bir yasa. TBMM’de bütçesi reddedilen hükümetler güvenoyu sorunu yaşarlar, koltuklarını terk etmek zorunda kalırlar. Öylesine önemli. Ne var ki çoğu kez gelir gider tahminleri şaşar, genellikle harcamalar gelirleri aşar. Hele kriz zamanlarında hesaplar alt üst olur, bütçe kevgire döner. 2009 yılında olduğu gibi. Bütçe açığı 10,4 milyar TL öngörülmüşken yıl sonu itibariyle 52 milyar TL’ye çıktı. 5 katı bir sapma. Kıyasıya eleştirdik, uyardık. Kötü gidişe dikkat çekmek görevimiz. Buna karşılık iyi uygulamalar da takdir edilmeli, desteklenmeli. Objektif olmak bunu gerektirir. Tabiî ki ülkenin kalkınması ve insanımızın refah seviyesinin yükseltilmesi için eleştiriler ve uyarılar daha ağırlıklı olmalı. Bununla birlikte olumlu gelişmeler de kamuoyuyla paylaşılmalı. Bu bağlamda, ilk beş aylık bütçe performansı umut verici. Avrupa, bütçe açıkları ve borçla boğuşurken Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara göre; Bütçe açığı geçen yıla nazaran yarı yarıya azalmış. 20,7 milyar TL’den 10 milyar TL’ye inmiş. Bütçe gelirleri yüzde 19 artarken giderler ancak yüzde 5 artmış. Vergi gelirlerindeki artış daha fazla. Yüzde 25. Faiz giderlerimiz de 2 milyar TL tutarında eksilmiş. Bütçe açığımızın millî gelire oranının yüzde 4’ler civarında gerçekleşmesi ihtimal dahilinde. Kimi Avrupa ülkelerinde bu oranın yüzde 10’ların üzerinde olduğu dikkate alındığında bunu başarı hanemize artı puan olarak yazabiliriz. 5 aylık bütçe gelirimiz 102 milyar TL, giderlerimiz 112 milyar TL. Açık 9,9 milyar TL. Yıl sonu hedefi 50 milyar TL olduğuna göre bir kazaya kurban gitmez ve seçim ekonomisi uygulamazsak bu defa öngörülenin bile altında bir bütçe açığı ile yılı tamamlayabiliriz. Bütün bu veriler olumlu. İktidarın hakkını teslim etmeliyiz. Peki, rahatsız eden, negatif bir durum yok mu? Keşke olmasaydı, ama var. Bunu da söylemek mecburiyetindeyiz. Bütçe rakamlarındaki iyileşmenin sırrı vergi gelirlerindeki artışta yatıyor. İlk beş ayda geçen yıla göre 16,5 milyar TL artarak 83 milyar TL’ye yaklaşmış. İyi değil mi? Pek değil. Çünkü artışın dörtte üçü harcamalar üzerinden alınan ve zengin fakir ayıt etmeyen ÖTV ve KDV’den kaynaklanıyor. Anlayacağınız esas itibariyle geniş halk kesimlerinin cebi boşaltılarak vergi gelirleri artıyor. Köklü bir vergi reformu hayata geçirilmediği için gelir dağılımındaki adaletsizliği körükleyen ve zengini daha zengin, fakiri daha fakirleştiren bu kara tablo yıllardır değişmiyor. Nitekim BDDK’nın Nisan ayı bültenine göre; milyoner sayısı bir yıl içinde 6 bin kişi artarak 23 binden 29 bine yükselirken, aynı dönemde milyonerlerin bankada tuttuğu mevduat ise 35,1 milyar lira artışla 213,4 liraya ulaşmış. Daha ilginci olan ise şu: Bankalardaki toplam mevduatın yarısına yakın bölümü bu 29 bin kişiye ait. 72 milyon ise diğer yarısına sahip. Zenginin malı züğürdün çenesini yorar, ama gelir dağılımındaki dengesizliği gösteren bu rakamlar aynı zamanda bu kişilerin ne kadar vergi ödediği sorusunu da akla getiriyor. Parmak basmak istediğimiz diğer bir husus da vergi gelirlerindeki artışın doğrudan ithalatla bağlantılı olması. İthalat kamçılandıkça vergiler artıyor, dolayısıyla bütçe açığı kapanıyor. Öte yandan ithalatın artması döviz açığını, yani cari açığı büyütüyor. Ve açığı da sıcak para finanse ediyor. Geçen hafta sıcak paranın zararlarına değinmiştik. Neticede tahtaravalli misali bütçe açığı yükselirse carî açık iniyor, bütçe açığı inişe geçince carî açık tırmanıyor. Bir türlü dengeyi tutturamıyoruz. 28.06.2010 E-Posta: [email protected] |