Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Hizmet erlerinin sorumlulukları |
Sınırın hem de kritik bir yerinde nöbet bekleyen asker, silâhını bırakıp, istarahate çekilse ne olur? Veya denizin azgın dalgalarıyla boğuşarak yol almaya çalışan geminin kaptanı ve mürettebâtı, bir anlığına da olsa, işlerini bırakıp dinlenmek niyetine bir eğlenceye dalsalar, bu geminin ve içindeki yolcuların hâli nice olur? Veya düşmanın amansız bombardımanına maruz askerinin sevk ve idaresinde sorumlu bir komutan, tam da bu sırada askerinin başsız kalacağını bildiği halde bir köşede istirahate çekilse, peşinen mağlubiyeti kabullenmiş olmaz mı? Evet bir yüce dâvâya gönül veren insanlar, bu görüntünün neresinde? Bir kudsî hizmete baş koyan hizmet erlerinin buradaki rolleri nedir veya ne olmalı? Bu herc-ü merc-ü dünyada, bu kritik ortamdaki vazifemiz nedir? Sorumluluklarımız, mes’uliyetlerimiz nelerdir? Kritik mevkilerde nöbet bekleyen askerler miyiz? Veya sınır gerisinde hiçbir şeyden habersiz sıradan insanlar mıyız? Yolcuları sâlimen limana ulaştırmakla vazifeli gemide kaptan veya mürettebat mıyız? Yoksa denizin azgın dalgalarından habersiz rahat-ı kalple gemide yolculuk yapan insanlar mıyız? Harp meydanında düşmanla burun buruna çarpışan asker veya komutan mıyız? Yoksa cephe gerisinde olup bitenden habersiz, şahsî işleriyle meşgul insanlar mıyız? Bediüzzaman, tâ bir asır öncesinden, alevleri göklere yükselen ve içinde evlâdının yandığını ifade ettiği korkunç bir yangından bahsediyor. Ve o yangını söndürmeye koştuğunu söylüyor. Bu korkunç yangını Bediüzzaman’dan başka kimse görememiş miydi? Ve bu yangını söndürme vazifesi yalnız Bediüzzaman’a mı verilmişti? Ve bu dehşetli yangın bu güne kadar söndürülebildi mi? Yoksa yangın devam ediyor da, biz mi göremiyoruz? Helâl ile haramın, günah ile sevabın beraber bir dükkânda satılıp ve bolca müşteri bulduğu bir zamanda yaşıyoruz. Her gün, her saat, her dakika günahların, kötülüklerin bombardımanı altında bir hayat geçiriyoruz. Hayasızlıklar, arsızlıklar, utanmazlıklar cadde ve sokakları, çarşı pazarları ablukaya almış. Masum denecek yaştaki yavrularımız içki, kumar ve uyuşturucunun tehdidi altında... Ve çoğu insan dehşetli tehlikeyi göremiyor, görenler de kayıtsız ve lâkayt, seyirci olmayı tercih ediyor... Bediüzzaman’ın bir asır önceden görüp feveran ettiği o dehşetli yangın bu olmasın. Her zahmeti, her tehlikeyi göze alarak söndürmeye koştuğu yangın hâlen devam ediyor olmasın. O gün Bediüzzaman’a mani olmaya çalışanlar, hâlen vazife başında olup yangına benzin dökmeye devam ediyor olmasınlar... Bu yangını söndürmek, bu menfîliklere göğüs gererek, onları bertaraf etmek, nifak komitelerince sürdürülen hücumları püskürtmek yine fedakâr, cefakâr, cengâver gönüllü hizmet erlerine düşüyor. Madem onlar bilerek, gönüllü olarak bu zor işi üstlendiler, her güçlüğü, her meşakkati göze alarak, bu milletin imanını, itikadını tehdit eden bütün tehlikeleri geri püskürtecekler İnşâallah... Madem bir ihsan-ı İlâhî olarak onların omuzlarına bu ağır yük tevdî edildi. Madem bu şerefli emanet, bu değerli hazine onların uhdesine verildi. Onlar bu emaneti, bu paha biçilemez hazineyi son nefeslerine kadar en iyi şekilde muhafaza ederek, kendilerinden sonraki nesl-i âtîye emanet edecekler İnşâallah... Bu yolda, bu uğurda onlar gemide kaptan, harpte komutan, yangında birer itfaiye eri olduklarının bilinciyle her tehlikeyi, her maniyi aşmanın başarısını gösterecekler İnşâallah... Onlar bu kudsi dâvâ uğruna meşru olan bir çok haklarından dahi feragat etmek kemâlâtını da gösterecekler. Yorgunluklarını hizmet etmekte; usanç ve bıkkınlıklarını okuyup, tefekkür etmekte; düçar kalacakları hastalık ve belâlardan necâtı sabır ve şükürde arayıp bulmanın huzur ve saadetine erişecekler İnşâallah... Cihad-ı mânevîye talip, Bediüzzaman’ın fedakâr, cefakâr talebelerine böyle olmak yaraşır. 20.06.2010 E-Posta: [email protected] |