Osman ZENGİN |
|
Musa (as) da bizim, İsâ (as)da! |
Bediüzzaman Hazretlerinin güzel sözlerinden biri de şudur: “Karıncayı emirsiz, arıyı yasubsuz bırakmayan Kudret-i Ezeliye, elbette beşeri nebîsiz bırakmaz!“ Yani; Cenâb-ı Hak, yarattığı hayvanları bile başsız, başıboş bırakmıyor. Arıların başına arı beyini, karıncalara lider olarak da bir emir veriyor. Peki, nasıl olur da, varlıkların sultanı olarak yarattığı insanı; başıboş, başsız bırakır, bu hiç mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. İşte, ondandır ki, daha ilk yarattığı insan olan Hz. Âdem’i (as), diğer insanlara yol gösterici bir peygamber olarak göndermiş, vazifelendirmiştir. Tâ ki; insanlar ne yapacağını, nasıl davranacağını, her şeyden önce de, kendilerini halk eden Rablerinin marziyâtını, arzularını bilsin, ona göre davranıp hareket etsin. Ve kıyâmette mes’ul olarak cehenneme düşmesin. Ve bu silsile, en son peygamber Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a kadar devam etmiştir. İlk ve son peygamberin arasında bir çok peygamber gelmiştir. Ve genellikle de, insanlar ne zaman azgınlık, taşkınlık yapmışsa, o zaman gelmiştir peygamberler. Ve hepsi de belli bir kavme gelmiş, o peygambere tâbî olan, onun getirdiği din ile amel eden kavme de, o peygamberin adı ile hitap edilmiştir. Musa’ya (as) tâbî olanlara ”Musevî”, İsa’ya (as) tâbî olanlara “İsevî” denildiği gibi... Ama, belli bir kavme değil, sadece insanlara da değil; hem bütün kavimlere, bütün insanlara ve aynı zamanda cinlere de peygamber olarak, bir tek bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) gönderilmiştir. Zaten dikkat ederseniz, onun dinine mensup kimseler, onun adı ile anılmıyor. Yani, onun ümmetine “Muhammedî” denilmiyor, “Müslüman” deniliyor. Yani kısaca selâmete ermiş, selâmette bulunan insanlar ve cinler demektir. Ama, tabiî aslında geçmiş bütün peygamberlerin yolları ve dâvâları birdir. Aynı şeyleri söylüyorlar. Cenâb-ı Hak, onların bazılarına, tarafından va’z edilen, kitaplar (veya sayfalar da) yollamıştır. Ve bizim inancımıza göre de, biz bunların hepsine inanmak, iman etmek mecburiyetindeyiz. Musa (as), İsa (as) bizim peygamberimiz değildi desek,—hâşâ—o zaman imanın rüknünde eksiklik olmuş ve tam iman etmemiş sayılırız. Onun için; Musa (as) da, İsa (as) da bizim peygamberlerimizdir. Tıpkı diğer geçmiş bütün peygamberlerin de bizim peygamberimiz olması gibi. Hepsine inanırız, ama şeriatın sahibi Cenâb-ı Hak, eskisinin hükmünü, yenisi ile değiştirmiştir. En son din olan İslâmiyetin gelmesiyle, diğer bütün dinlerin hükmü bitmiştir. Bazı Avrupalı gençlerle bir şekilde münasebetimiz olmuştu. Bu mevzu ile alâkalı olarak onlara; “Eğer biz, İsa’ya (as) inanmasak, Müslüman da olmuyoruz o zaman, biliyor musunuz? Bizim imanımızın 6 şartından birinde, diğer peygamberlere de inanmak vardır. Sonra bakın, hiçbir Yahudi veya Hıristiyan’ın, çocuklarına isim olarak ‘Muhammed’ koyduğunu gördünüz mü? Ancak o insanlar, Müslüman olursa ‘Muhammed’ ismini koyuyorlar. Ama biz Müslümanlar çocuklarımıza; Musa ismini de, İsa ismini de koyduğumuz gibi, diğer peygamberlerin ismini de koyuyoruz. Hatta Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in de ismini koyuyoruz. Meselâ biz beş kardeşiz, benim dışımdaki bütün kardeşlerimin ismi, ya geçmiş peygamberlerin veya onların annesinin, hanımlarının isimleridir“ demiştim de çok şaşırmışlardı. 07.06.2010 E-Posta: [email protected] |