Cevher İLHAN |
|
Bu mu “başarılı diplomasi”? (1) |
Kanlı İsrail saldırısı öncesi ve sonrasındaki diplomasi başarısızlığı, gün geçtikçe daha bâriz bir biçimde sırıtıyor. Ve bu başarısızlık Türkiye’ye pahalıya mal oluyor. Tıpkı “one minute” gibi Ankara’da her fırsatta iddia edilen “krizin uluslar arası mercilere taşındığı” iddiaların da altı boş… Her fırsatta “başarılı diplomasi”den dem vuruluyor. İktidar partisi çevrelerince Birleşmiş Milletler’in “Üzgünüz!” kararı methediliyor. Oysa yarım ağız zayıf “başkanlık bildirisi”nin hiçbir bağlayıcılığı yok. Zira İsrail’i himâye politikalarıyla “Amerikan vetosu” BM’yi işlevsiz hale getiriyor. Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayan BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısını araştırmak üzere nezâretinde beş kişilik bir “uluslar arası araştırma komisyonu” kurulacağını bildiriyor. İsrail’in de bir üyesinin bulunacağı ve iki ay içerisinde nihaî raporunu vereceği belirtilen komisyonun meseleyi sürüncemede bırakacağı baştan belli. Daha önce de defalarca denenen bu teşebbüslerden bir netice çıkmadığı örnekleriyle ortada. BM’nin İsrail’in işgalden vazgeçmesi hakkında 200’e yakın kararı var. Türkiye’nin “model ortağı” ABD ve Batılı hâmilerin şımartmasıyla İsrail, BM kararlarını takmıyor…
NATO NEZDİNDE NE YAPILDI? Diğer yandan Ankara, NATO nezdinde ciddî bir diplomatik başarı elde etmiş değil. Türkiye’nin çağrısı üzerine 1 Haziranda toplanan NATO üyesi ülkelerin büyükelçileri, ortak bir karar alamayıp, Obama’nın teminatıyla Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirmeyen Genel Sekreter Rasmussen’i açıklamayla görevlendirip âdeta geçiştiriyor… Nitekim Rasmussen, yazılı açıklamasında İsrail’i doğrudan kınamak yerine, “bu trajediye yol açan eylemleri” yuvarlak cümlelerle kınamakla kalıyor. Esasen, İngiltere Dışişleri Bakanlığında uluslar arası deniz hukukunu ilgilendiren önemli vazifeleri üstlenen eski İngiliz Büyükelçi Craig Murray’ın, NATO’nun bu kırılgan tavrına tepkisi, işin iç yüzünü deşifre ediyor. NATO’nun uluslar arası sularda üye ülkelerin gemilerine saldırıda karşılık vermekle yükümlü olduğunu vurgulaması, gerçeği su yüzüne çıkarıyor. Kimsenin NATO’nun İsrail’e karşı askerî eyleme geçmesini beklemediğini, ama en azından teorik açıdan bunun masada olması gerektiğini belirten Büyükelçi’nin “NATO, Türkiye’yi savunmak için güçlü bir şey yapmakla yükümlüdür. Üyelerin birbirine ortaklaşa askerî destek vermesi NATO’nun mevcudiyet sebebidir” değerlendirmesi, NATO’nun çifte standardını ortaya koyuyor. Bu açıdan Gazze’ye insanî yardım götüren gemilere saldıran İsrail’e karşı gereken tepkiyi veren Murray’ın, Afganistan’a dikkat çekmesi, oldukça anlamlı. Gerçekten bu haliyle NATO “ortak bir savunma işbirliği”mi yoksa “ABD’nin dış politika ve çıkarlarının bir aracı ve paravanı” mı? İngiliz Büyükelçinin sorduğu gibi, “Başta Türkiye olmak üzere üye ülkeler, büyük mâliyetlerle ve vatandaşlarının canı pahasına ABD’yi Afganistan’da desteklemek için uzun vâdeli taahhütler altına girerken, üyesi olmayan bir ülkenin saldırdığı en aktif üyesi Türkiye’ye bir “destekleme jesti” bile yapamıyorsa, NATO ne tür bir “ortak destek örgütü”dür?
“ULUSLAR ARASI CÂMİA”YI HAREKETE GEÇİREMİYOR… NATO “ortak bir savunma örgütü” ise, NATO üyesi “stratejik müttefiki” ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki küresel hegemonya ve çıkarları hesabına işgal ettiği Afganistan’a askerî birlik göndererek Mehmetçiği cepheye sürüp conilere kalkan yapan Güneydoğu kanadının en cansiperâne savunucusu Türkiye’ye açıkça arka çıkması gerekmez miydi? Erdoğan’ın BOP’un “eş başkanı” olup Türkiye’nin “savaşta taraf olmaya” sürüklenmesi pahasına Irak’a her türlü lojistik desteği vererek, havaalanlarını, limanlarını, üslerini NATO üyesi ABD ve savaş ortağı işgalcilerin savaş uçağı ve gemilerine açan Türkiye’nin üye olmayan bir ülke tarafından saldırıya uğramasına karşı neden bu denli tepkisiz? Bu nasıl bir “başarılı diplomasi”dir ki, sivil gemisi uluslar arası sularda açık bir saldırıya uğramasına, yüzlerce vatandaşı rehin alınıp tutuklanarak işkenceye tabi tutulmasına karşı, uluslar arası kuruluşları yanına alamıyor! Resmen haksızlığa ve hakarete uğramasına rağmen, Kore Savaşından bu yana binbir fedakârlıklar gösterdiği NATO’yu harekete geçiremiyor! Bu nasıl bir “başarılı diplomasi”dir ki, uluslar arası hukuku defalarca ihlâl eden İsrail’e karşı siyasî ve ekonomik bir karar çıkartamıyor! Saldırıyı sâdece iç politikada kullanıyor; halka karşı İsrail’e veryansın ediyor; lâkin İsrail hakkında BM şartının öngördüğü yaptırımları uygulamıyor, uygulatamıyor! Bu nasıl bir “başarılı diplomasi”dir ki, İsrail’e “özür diletmesi” bir yana, insanlık suçunun faillerini, katilleri, korsanları, canileri cezalandırılması için uluslar arası hukuk yolları âcilen işletilmesini sağlayamıyor, yardım gemilerini dahi geri getirtemiyor! Başbakan, “sorunun İsrail’le uluslar arası câmia arasında oluğunu” söylüyor; lâkin hükûmeti uluslar arası câmiayı hareket geçirmede başarılı olamıyor! Bu mu “başarılı diplomasi”? 07.06.2010 E-Posta: [email protected] |