Cevher İLHAN |
|
27 Mayıs ve Demokratlık mânâsı… (1) |
Cumhuriyet dönemi demokrasi kıtalleri itiyadını başlatan “darbelerin anası” 27 Mayıs kanlı ihtilâlinin 50. yıldönümünde, Türkiye hâlâ gerçek bir demokrasi arayışında. Hâlâ “darbe anayasası” ile yönetiliyor… Bu süreçte “demokrat misyon”un “demokrasinin Kerbelâsı” uyduruk mahkeme Yassıada’daki asil, tâvizsiz ve cesur duruşuyla, peşinden darbelere ve darbecilere karşı verdiği demokratik mücadelesi çok tartışıldı. Bunun en başta gelenlerden biri de 27 Mayıs öncesinde Bediüzzaman Said Nursî’nin başta Başvekil Adnan Menderes olmak üzere Demokratlara ve topyekûn siyasete yaptığı ikazlardır… Gerçek şu ki Menderes ve Demokrat Parti’nin çeyrek asırlık tek parti diktasının ardından fevkalâde zor şartlara rağmen “vatan, millet ve İslâmiyet hesâbına” çok muazzam ve muvaffakiyetli hizmetler yapmaları, Demokratların ihlâs ve samimiyetlerinin açık bir tescilidir. Bu sırdandır ki sırf dine ve mânevî değerlere hizmetlerinden dolayı mâruz kaldıkları zulümler ve işkencelerle dolu akıbet, imtihan dünyasında kaderin bir cilvesi olarak Demokratların fedakârâne maddî ve mânevî hizmetlerinin makbuliyetinin alâmeti olur; değerli kılar ve ebedileştirir… Hayatlarını demokrasiye, ülkenin maddî ve mânevî kalkınmasına, milletin mânevî değerlerinin pâyidar olmasına adayan merhum Menderes ve arkadaşlarına Bediüzzaman’ın açık desteğinin ve duasının anlamı budur…
“DEMOKRATLIK; HÜRRİYET-İ VİCDAN VE MİLLETE HİZMETKÂRLIK” Bediüzzaman, Peygamberimizin “Kavmin reisi, onun hizmetkârıdır; memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete hizmetkârlıktır” meâlindeki hadis-i şerifiyle, “İslâmiyetin bu kanun-u esâsisine (temel yasasına)” istinaden, istibdat ve mutlak keyfiliğe karşı kuvvetin kanunda olmasıyla izâh ettiği “hürriyet-i vicdan” temel düsturu ekseninde demokratlığın anlamını beyân eder. (Emirdağ Lâhikası, 386) “Sayın Adnan Menderes!” hitabıyla başlayan “Demokrat Nur Talebeleri” imzalı lâhika mektubu, demokratlığın târifi ve Demokratlara “beraat” belgesi olur. Öncelikle şunun tasrih edilmesi gerekir ki, “Kalbe ihtar edilen içtimâî hayatımıza ait bir hakikat” başlıklı mektupta, “bu vatandaki dört parti”nin mâhiyetini izâh eden Bediüzzaman, Demokrat Parti’nin misyonunun sâdece Halk Partisi’ne değil, Millet Partisi’ne karşı olduğunun ifâdesi, önemli bir ölçüdür. Âdeta “bir nemrutçuluk” verdiği bürokratik sivil diktatörlüğü şımartan, “İttihatçıların bozuk ve mason kısmının cinâyetlerini ve seyyiatlarını (kötülüklerini)” devam ettiren Halk Partisi’nin yanı sıra, “muhalif ve muârız olmayarak iktidara gelmesine çalışmaz” dediği ve “Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur” diye vasıflandırdığı “Millet Partisi” tarifi, dikkate değer. Bunun içindir ki “Bu iki partinin gâyet kuvvetli ve zevkli ve câzibedâr dayanak noktaları”na mukabil”, Demokratların, “daha ziyâde maddî ve mânevî câzibedâr nokta-i istinad olan İslâm hakikatleri”ne dayanmaları mecburiyetinde olduklarını belirtir. Devamında da, “Yoksa sizin yapmadığınız, eskiden beri cinâyetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî (kuvvetli bir ihtimal) ile hissettim ve İslâmiyet nâmına telâş ediyorum” diye uyarır. 27 Mayıs’ı, isnad edilen uydurmaları ve iftiraları haber verir…
DEMOKRATLIĞIN KRİTERİ, HİZMETLER… Aslında Bediüzzaman’ın ve Nur Talebelerinin Menderes ve Demokratlarla mânevî irtibat hattındaki hâdiseler, günümüzde çokça tartışılan “demokratlığın” kriterini ortaya koyar. “Demokratlar”la, her devirde “Demokratlık” iddiasıyla ortaya çıkan nevzuhurlar arasındaki farkı ortaya koyar; hangi zihniyetin gerçek demokrat, hangisinin demokratlığa heveslerle, slogan ve afişlerle yeltendiğini belirler. Doğrusu “demokratlık mânâsı”nı, Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesiyle başlayan, hak ve hürriyetlerin teminiyle devam eden yakın tarihin demokrasi mücadelesinde görüyoruz. Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınmasının önünü kesen 27 Mayıs ihtilâlinin, 12 Mart muhtırasının, 12 Eylül darbesinin ve 28 Şubat “postmodern darbesi”nin, demokrasiyi inkıtaa uğratan muhtıraların, darbe teşebbüslerinin, dayatmaların hedefine bakıldığında, bu mânâ daha bâriz bir biçimde anlaşılır… Bundandır ki Bediüzzaman, “eskilerin” dediği Halkçıların “lüzûmsuz keyfî kanunları ve sû-i istimalleri neticesinde tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesinin dindar Demokratlara yüklenilmesi”ni nazara verir. “Demokratlık mânâsı” için Demokratlara bazı tavsiyelerde bulunur. (a.g.e, 396) Demokratları, ezân-ı Muhammedînin aslıyla okunması gibi on-yirmi derece kuvvet buldukları icraatının yanı sıra, Ayasofya’nın beşyüz sene devam eden kudsî vaziyetine çevrilmesi ve İslâm âleminin teveccüh ve takdirini kazanan Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur’un resmen serbestiyetinin ilânı olarak sıraladığı hizmetlere çağırır. Geçmişten günümüze, “demokrat misyonu” sürdüren Demokrat Parti ve devamı partilerin “dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar” mânâsı, öncelikle inanç ve ibadet özgürlüğü ile din eğitimi ve öğretimine dair bu mânevî hak ve hürriyetlere dair hizmetlerle tezâhür eder… 28.05.2010 E-Posta: [email protected] |