Cevher İLHAN |
|
12 Eylül’de “12 Eylül”! |
Türkiye’de demokrasinin dönüm noktası olan ilk çok partili hür seçimlerin yapıldığı 14 Mayıs’ın 60. yılında başta Demokrat Parti’yi silâh zoruyla deviren 27 Mayıs kanlı ihtilâli ve 12 Mart muhtırası olmak üzere, demokrasiyi katleden, millet irâdesinin temsilcisi Meclisleri kapatan, hükûmetleri deviren darbelerin ve müdahâlelerin hiçbiri hâlâ hesâba çekilmiş değil… Bu arada medyanın gündemini işgal eden “kaset karambolü”nde, Meclis’te bıçak sırtı geçen “Anayasa değişikliği paketi”nin tartışmalarına bir yenisi eklendi. Yüksek Seçim Kurulu’nun, Anayasa’nın 67. maddesine göre Anayasa’nın 67. Maddesi’nin seçim kanunları kapsamında olduğunu ve buna göre halkoylamasının seçim olarak mütalâa edilip, sürenin değişiklikten önceki hüküm itibarıyla 120 gün olarak tesbitine oybirliğiyle kararı, ilginç bir tevâfuku ortaya çıkardı. Buna göre, şimdiye kadar 16 kez 83 maddesi değiştirilen “12 Eylül İhtilâli anayasası”nın bazı maddelerinin değiştirilmesi, 30 yıl sonra yine bir 12 Eylül günü oylanacak. Ancak bütün çağrılara rağmen, teklifin sahibi iktidar partisi “zamanaşımı”na dair ek yasal düzenlemeye dair önergeleri reddettiğinden darbeleri ve darbecileri koruyup kollayan “geçici 15. madde” kaldırılsa da 12 Eylül darbecileri yargılanamayacak… Kritik süreçte Anayasa Mahkemesi’nde bir engellemeye uğramazsa dahi, 12 Eylül döneminde ihtilâlin Millî Güvenlik Konseyi, bu Konsey’in yönetimi dönemindeki hükûmetlerin, Danışma Meclisi ve darbe dönemi görevlileri hakkında yine cezaî, mâlî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyecek. Yine bu gerekçelerle herhangi bir yargı merciine başvurulamayacak… Böylece mutâbakata varılmadan çıkarılan ve bu yüzden en önemli maddelerinden biri düşen “mini paket”, ciddî bir noksanlıkla halka sunulacak…
ABD’NİN AÇIK DEVİRME TEHDİDİ… Keza “Anayasa paketi” tartışmalarında ve mâlum “kaset karambolü”nde oldukça önemli ifşaat atlandı, gözlerden kaçtı. Bunlardan biri Rusya Devlet Başbakanı Medvedev’in Ankara ziyaretiyle iki ülke arasında beş yıl içinde 100 milyar dolarlık dış ticaret hacmine ulaşmayı hedefleyen ve özellikle nükleer santralden, enerjiden tarıma, petrol boru hattının yapımı ve yine rafinerilerin kurulmasına kadar iki ülke arasında toplamda 17 anlaşmanın imzalanmasıyla yeniden güdeme gelen “Mavi Akım Anlaşması”na dair eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın Meclis Genel Kurulu’ndaki “Beni ABD devirdi” sözü oldu. (Akşam, 5.3.2010) Nabucco Projesi anlaşmasına ilişkin görüşmeleri anlatan Yılmaz, Mavi Akım dolayısıyla ABD’nin Türkiye’yi tehdit ettiğini Meclis kürsüsünde dile getirdi. 1997 Temmuz’unda Mavi Akım Anlaşması’nı TBMM’ye getirip, Meclis’ten oybirliği ile geçirdiklerini anlatan ve “Bu tarihten sonra başta Enerji Bakanıma ve bana birçok yabancı büyükelçi ve temsilci gelmeye başladı” diyen Yılmaz, o dönemde, başta ABD olmak üzere, Katar ve Mısır elçilerinin ziyaretlerini hatırlatıp dünya enerji piyasasına yeni bir oyuncu olarak giren Türkiye’yi engelleyip pazarın ele geçirilmeye çalışıldığını anlattı. Yılmaz, ABD’nin Mavi Akım Projesi’ne karşı çıktığını açık açık söyledi. Rusya’nın getirdiği teklifin çok cazip olduğunu, riski üstlenerek, gazı Karadeniz’den geçirip Samsun’a kadar getirmeyi teklif ettiğini savunan Yılmaz, bu esnada kendisini ziyaret eden ABD elçisinin tehdidini de açıkladı. Bu açıdan Mesut Yılmaz’ın “siyasî hayatımın en ilginç olayı” olarak dediği ve “ABD elçisi bana iki kez geldi, ‘İptal etmezseniz, kötü sonuçlar doğurur, şahsen sizin için, zaten Karadeniz’in altından da boru geçmez’ dedi; ben de ‘Korkum yok, ülkemiz için gerekli olan bu anlaşmayı yapacağımı söyledim’ ifâdesi, Türkiye’de darbelerin ve ara dönemlerin arkasında kimlerin olduğunu bir defa daha deşifre etti… DARBELER VE MUHTIRALAR İKİYE AYRILIYOR! Bu açıdan 2003-2007 arası darbe teşebbüslerini, darbe plânlarını, darbeye ortam hazırlıklarını tek tek sorgulayan AKP siyasî iktidarının 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den 27 Nisan’a kadar başarılan, demokrasiye kasteden darbeleri ve muhtıraları soruşturmaması, dikkat çekici…Gerçekten, Meclis’in kapısına kilit vuran, seçilmiş hükûmetleri alaşağı eden, irtica brifinglerinde yargı mensuplarını, iş adamlarını, gazetecileri, bürokratları dakikalarca ayakta alkışlatan 12 Eylül darbesine ve darbecilerine yargı yolu açılmadı. Tankları sokaklarda yürütüp “demokrasiye balans ayarı veren”, uyduruk “irtica tehlikesi” bahanesiyle yüzbinlerce insanı fişleyen 28 Şubat postmodern darbesinin hesabı sorulmadı. Demokrasiye açık bir müdahâle olan 27 Nisan e-muhtırası da sigaya çekilmedi. Dahası, bu iki müdahâlenin soruşturulması için hiçbir adım atılmadı. İktidarın “muhtıra” olarak algıladığı ve nasıl direndiği son günlerde propaganda edilen “e-muhtıra” hâlâ Genelkurmay’ın web sitesinde duruyor… Görünen o ki, AKP iktidarı döneminde darbeler ve muhtıralar ikiye ayrılıyor! ABD’nin arkasında olduğu, CIA ajanının Amerikan Başkanı’na “Bizim çocuklar başarmış” müjdesini(!) verdiği dayatılan soruşturulmuyor, yargılanmıyor! Buna mukabil ABD’nin desteklemediği ve istemediği başarılmayan, kâğıt üstünde kalan darbe hazırlıkları ve günlükleri tek tek sorgulanıp yargılanıyor! çarpıklığını ortaya çıkarıyor… 16.05.2010 E-Posta: [email protected] |