Cevher İLHAN |
|
Ve GDO soruları… |
GDO tartışması, Türkiye’nin genetiği bozdurulmuş ürünlere, gıdalara ve tohumlara ihtiyacı olup olmadığı sorusunu sorduruyor. Gerçekten dünyada gıda açısından kendi kendine yeten mahdut birkaç ülkeden biri olan Türkiye’nin genleriyle oynanmış, yapısı bozdurulmuş ve değiştirilmiş gıdalara ve ürünlere ne ihtiyacı var? Denetlese bile tabiat, çevre, insan ve hayvan sağlığı üzerindeki etkileri meçhul olan ve tahribatının sınırları tesbit edilmeyen tahrip edilmiş ürünlerin ve gıdaların ithalinin gereği nedir? Hükûmetin, bu ürünleri ve gıdaları ithal etmesinin zorunluluğu nedir? Bu soruların cevabında, uluslar arası global dev şirketlerin büyük rant ve avantaları sözkonusu oluyor. Görünen o ki uluslararası “GDO’lu lobisi”nin baskısına gelinip göz göre göre halk nereye varacağı tesbit edilmeyen bir felâkete sürükle sürükleniyor. Ciddî hiçbir tedbir alınmadan “GDO vebâsı”na kapılar açılıyor; genetiği bozdurulmuş ürünler ve gıdalar halka yediriliyor? Çoğu Yahudi lobisi güdümündeki küresel ifsad komitelerine finansörlük yapan Amerikan ve ecnebi uluslar arası holdinglerin ve tekellerin GDO ürünlerin ithaline kapı açılıyor; niçin? “GDO yasası”nda ve “yönetmeliği”nde, açık açık “GDO’lu gıda ve yemin ciddî riskler ve tehditler taşıdığı değerlendirmesiyle insan, hayvan ve çevre sağlığına zararlı olduğu” yazılıyor. Bu durumda, bu “zehirli” gıda ve ürünlerin yurda girişini, satılmasını ve tüketilmesini düzenlemenin, üretimini ve ithalini “yasalaştırma”nın sebebi nedir?
ULUSLAR ARASI GDO KOMPLOSU! Hakikaten eşiği “binde 9 oranında GDO”ya hangi sıkı denetimle başa çıkılacak? Özellikle bebek maması ve çocuk besinlerinde bu eşiğin aşılmaması nasıl, hangi denetimle sağlanacak? “Paketlenen” gıdalara AB ülkelerine benzer bir denetim getirilse dahi, paketsiz ve açıktan satılan meyve ve sebzelerin “genetiği değiştirilmiş organizma”lı olup olmadığı nasıl tesbit edilecek? Tarım Bakanlığı, ithal edilecek GDO ve ürünleri için Bakanlıktan izin alınması, araştırma yapmaya yetkili kuruluşların risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmeye ilişkin bilimsel raporlarından, kurul tarafından, biyogüvenlik bilgi değişim mekânizması vasıtasıyla kamuoyuna açıklanacağını bildiriliyor. “GDO ve ürünlerinin, belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasak olacağını” bildiriliyor. Peki, Türkiye zayıf araştırma ve analiz kurumlarıyla, yetersiz denetim ve kontrol mekânizmalarıyla bunu nasıl yapacak? Amerika’da bile tıbbî hatadan ve bu tür ilâçlardan resmî rakamlara göre 250 bin, gayr-ı resmî 800 bin insanın hastalandığı belirtiliyor. İnsanları GDO’li ürünlerle hastalığa sürükleyip, ardından “ilâcını” piyasa süren menhus menfaat endeksli çoğu Amerikan ve Batı ilâç holdinglerinin çıkarları uğruna insanlığı felâkete attığı, bütün dünyada biliniyor. İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri ihtiva eden GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasağının kaldırılmasıyla GDO’lu ürünleri ve gıdaları tüketenlerin, özellikle çocukların bünyesinde tahribat yapacağı, tedaviyi zorlaştırdığı, belirtilmekte. Sırf bu ürünler yüzünden ABD’de her yıl 10 bin kişi antibiyotiğe cevap veremediği için öldüğü bildirilmekte…
SORULARIN CEVABI NEDİR? Amerikan kamuoyu ve aklı başında çevreleri, bu dehşetli “ticaret komplosu”ndan ve “ilâç kumpası”ndan bîzar ve şikâyetçi. Bütün dünyada bu tehlikeye karşı etkin tedbirler alınırken, Ankara’nın doğru dürüst tedbir almadan, araştırma ve denetim kurumlarını yeterince oluşturmadan, alelâcele yasa ve yönetmeliklerle “GDO düzenlemesi”ne gitmesinin sebebi nedir? İşin başından beri ifâde edilen, “Katmerli bir suç işlenmektedir. Bir insanlık suçu söz konusu. Bebeklerimize ne yedirdiğimizi, GDO içerip içermediğini bilemeyeceğiz. Bu karar, ithalatla ilgili kurulan bağlantıların, ticarî kaygıların ağır bastığını gösteriyor” feryadına, GDO’lu ürünleri ve gıdaları denetlemeyle yetkili Tarım Bakanlığı’nın tedbiri nedir? Anlaşılan o ki global dev şirketler, GDO konusunda büyük bir baskı yapıyor. Ve yine anlaşılıyor ki siyasî iktidar, bu uluslar arası lobiye karşı dayanamıyor; GDO yasağını kaldırıyor. Peki Türkiye, dev küresel GDO firmalarının ticarî menfaatlerinin alanı olmaya mecbur mu? Sonra “bu üründe GDO yoktur” ibâresinin hangi güvenilir teminatı olacak? Uluslar arası şirketlerin bütün zorlamalarına rağmen AB, 2002 yılından yaptığı düzenlemelerle bu gıdaların ithalini ve piyasaya sürülmesini yasaklayıp engellemeye çalıştığı halde baş edemiyor. Türkiye nasıl baş edecek? Sahi Tarım Bakanlığı, neden GDO’lu ürünlerin ve gıdaların kontrolsüz girmesine cevaz veriyor? Neden, GDO’lu ürünlerin ve gıdaların resmen ülkemize girmesinin önünü açıyor? Bakanlığın, bütün bu sorulara cevabı nedir? 08.05.2010 E-Posta: [email protected] |