Hüseyin GÜLTEKİN |
|
İzzet ve iffet timsâli Bediüzzaman |
Efendimizin (asm) “Azîmeti uygulayın; ruhsatı kabul edin” tavsiyesini yerine getirme noktasında, bize bakan yönü itibarıyla, dînî yaşantımızda, azimetin de ruhsatında, bir başka ifade ile takvanın da, fetvanın da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Yani her ehl-i din için azimet de, ruhsat da makul olan bir uygulamadır. Yalnız burada Resûlullah’ın (asm) tavsiyede bulunarak önümüze koyduğu “azimeti uygulayın” ve “ruhsatı kabullenin” emir ve tavsiyelerinin muhatapları—elbette genelde bütün mü’minler olmakla birlikte—özel olarak kimler olmalı diye kafa yormakta fayda var. Anlayabildiğim kadarıyla dinî yaşantımızdaki tercihimiz “takva” olmalı; haricimizdeki sâir ehl-i dinin “fetva” ile amellerine nazar-ı müsamaha ile bakmalı ve onları o şekilde kabullenmeliyiz. Yani kendimiz mükemmel bir dinî yaşantı içinde olmanın gayretinde olurken; diğer mü’minlerden de aynı takvayı, aynı hassasiyeti beklememeli, onların ruhsatla olan dinî yaşantılarını da hoş görmeliyiz diye düşünüyorum. Bu hadis-i şerifin her tabakadan ehl-i dine bakan bir tarafı olduğu gibi; Nur Talebelerine de bakan bir yönünün bulunduğu muhakkaktır. Bu yönüyle baktığımızda, hadis-i şerifte geçen “azimeti uygulayın”, “ruhsatı kabullenin” tavsiyesinde Nur Talebelerinin yeri neresidir? Yani Bediüzzaman’ın talebeleri dinî yaşantılarında “takva”yı mı, “fetva”yı mı tercih edecekler? Bu konuda Nur Talebeleri için en inandırıcı, en geçerli delil elbette Bediüzzaman’ın hayatı ve onun bu yöndeki tavsiyeleridir. Bediüzzaman’ın hayatındaki tercihin baştan sona “azimet” olduğu, dost veya düşmanın tasdikiyle sabittir. Büyük günahlar bir tarafa; onun küçük günahları işlememekteki hassasiyetini; ayrıca farzlar, vacipler bir tarafa, onun sünnet-i seniyyeyi yaşamaktaki dikkat ve titizliğini herkes biliyor. Meselâ bu meyanda onun izzet ve iffeti muhafaza yolunda sergilediği tavır ve davranışa bir bakalım isterseniz. Bir çok dikkat ve hassasiyetin zedelendiği günümüzde maalesef bir çok ehl-i dinin de gerekli duyarlılığı göstermekte lâkayt kaldığı kadın-erkek münasebetlerinde, Bediüzzaman’ın bilhassa Nur Talebeleri açısından örnek alınacak duruş ve tavırları calib-i dikkattir. Bu meyanda onun, Bitlis Valisi Ömer Paşa’nın ilme olan hürmeti sebebiyle iki yıl evinde kaldığı halde, valinin altı adet kızından üç büyükleri hiç görmediği, tanımadığı Bediüzzaman’ın hayatını bilenlerin malûmudur. Ayrıca Kâğıthane şenlikleri esnasında, Köprüden Kâğıthane’ye kadar Haliç’in iki tarafında, binlerce Rum, Ermeni açık-saçık kadın, kız bulunduğu halde, Bediüzzaman’ın dönüp hiç bakmadığı, yanındaki iki mebusun şehadetiyle sabittir. Üstad’ın bu hâlini gıpta ile seyreden o mebusların “Niçin bakmadın?” suâllerine Üstad; “Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akibeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum.” (Tarihçe-i Hayat, s. 792) cevabını vermiştir. Yine Sungur Ağabey’in nakline göre, Üstad’ın; “Kardeşlerim; ben gençliğimde İstanbul’da on sene kaldığım halde, hiçbir kadına bakmadım, bakamadım. Çünkü bana âlem-i misâl açılmıştı” dediğini öğreniyoruz. Yine Molla Hamid Ağabeyin anlattığına göre, Üstadın; “Nasıl küçük bir ateş ormana yayıldığında, yavaş yavaş o ormanı yakar, mahveder, bitirir. Nazara tenezzül edip harama bakan bir mü’min, amelini gün be gün yer, mahveder. Sonra korkarım ki, o adamın akıbeti elim ola” dediğini öğrenmiş oluyoruz. Bu ve benzeri hatıra ve tavsiyelerinden de anlaşılıyor ki, Bediüzzaman, taife-i nisâ ile olan münasebetlerinde takvayı ve bu ölçüleri esas almıştır. Meselâ, Isparta’daki hizmet ehli hanımların Üstad’dan vaaz-u nasihat şeklindeki arzu ve isteklerine karşılık; “Madem on beş sene evvel gençlerin istemeleriyle Gençlik Rehberi’ni onlar için yazdın ve pek çok istifade edildi. Halbuki hanımlar taifesi, gençlerden daha ziyade bu zamanda öyle bir rehbere muhtaçtırlar” (Lem’alar, s. 259) diyerek onları Nurlara havale etmiştir.
NOT: Dâvâ adamı, hizmet erbabı, samimi dostum ve arkadaşım Ömer Pektaş'ın ağabeyi Mehmet Pektaş'ın dar-ı bekaya irtihalini öğrendim. Merhuma Cenab-ı Hak'tan rahmet ve mağfiret; yakınlarına sabr-ı cemil temenni ederim. 02.05.2010 E-Posta: [email protected] |