Dizi Yazı |
|
Osmanlı devlet geleneği yaşatılıyor |
Bugün Ürdün’de Osmanlı devlet düzeni hakim. Meşrûti bir monarşi sözkonusu. Tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi iki meclis var. Bunlardan birisi halk tarafından 4 yıllığına seçilen 110 sandalyeli Millet Meclisi. Diğeri ise Kral tarafından atanan aşiret temsilcilerinden seçilen 64 üyeden oluşan Ayan Meclis’i. Belediye Başkanları Amman dışında seçimle belirleniyor. Amman Belediye Başkanı Kral tarafından atanıyor. Ürdün’de “Kralı eleştirmek kesinlikle yasak.” Eleştiriler hükümete yapılıyor. Hükümeti ise kral atıyor. Kabilelerin ileri gelenleri dönüşümlü olarak Başbakanlığa getiriliyor.
OSMANLI’NIN SON HİCAZ VALİSİ ŞERİF HÜSEYİN Ürdün Orta Doğu’da tampon bir devlet. Osmanlı Devleti yıkılırken sınırları kendi istediği şekilde çizen devrin sömürgeci devleti İngilizler Ürdün’e böyle bir rol biçmiş. Ürdün Arapça: el Memleket’ül Ürdüniyyet’ül Haşimiyye ya da resmî adıyla Ürdün Haşimi Krallığı olarak anılır. Osmanlı’nın Hicaz Valisi Şerif Hüseyin’i Büyük Arabistan Krallığı için kandıran İngilizler, sıra savaştan sonra devlet kurmaya gelince Şerif Hüseyin’e söz verilen devletin yerine üç tane devlet kurmuşlar. Suudi Arabistan, Irak ve Ürdün. Hatta o dönemde Fransız mandasına bırakılan Suriye'yi de bu devletlere ilâve edebiliriz. Ürdün, İngilizler tarafından kurdurulan devletlerden birisi. Sözü buraya getirmişken Şerif Hüseyin konusuna bir parantez açmakta yarar var. Zira bizim tarihimizi önemli ölçüde etkileyen bu tarihi şahsiyeti daha yakından tanımakta yarar var. Şerif Hüseyin Osmanlı Devleti’nin son Hicaz Valisi’dir. 1854’te İstanbul’da doğdu. Kureyş Kabilesi’nden yani bir başka deyişle Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) soyundan geldiği kabul edilen Mekke şerifleri ailesine mensuptur. Bilindiği gibi Peygamberimizin torunu Hazreti Hasan’ın soyundan gelenlere “seyit” Hazreti Hüseyin’in soyundan gelenlere de “şerif” deniliyor. Şerif Hüseyin İstanbul’da doğup eğitim görmüş bir şahsiyet. 1908’de İkinci Meşrûtiyetin ilânından sonra Hicaz Valisi ve Mekke Şerifi olarak Arabistan’a gönderildi. Şerif Hüseyin, Osmanlı devletinin yakında yıkılacağını söyleyerek, Arapların Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları yönünde çalışmalar yapmaya başladı. Şerif Hüseyin, bu dönemde oğlu Abdullah aracılığı ile Mısır’daki İngiliz yönetimi ile ilişki kurdu. I. Dünya Savaşı başlayınca çalışmalarına hız veren Şerif Hüseyin, 1915-16 yıllarında Arapların Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklanmaları halinde İngilizlerin kendi krallığını tanıyacağını böylece Büyük Arabistan Krallığı’nın kurulacağını söylemeye başladı. Şerif Hüseyin, oğlu Abdullah vasıtasıyla İngilizlerle siyasî temasları sürdürürken her ihtimale karşı Osmanlı ile temasta kalmayı sürdürdü. Bu maksatla oğullarından Faysal’ı Suriye’de bulunan İttihatçı Osmanlı komutanı Cemal Paşa ile anlaşmak üzere gönderdi. Bu sıralar Osmanlı Devleti de savaş sebebiyle gücü iyice zayıfladığı için Şerif Hüseyin ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Şerif Hüseyin ise zaman kazanma arayışındaydı. 1916 ilkbaharında Cemal Paşa’nın Beyrut ve Şam’da devlete ihanetle suçladığı bazı Arap milliyetçilerini idam ettirmesi Şerif Hüseyin’i endişelendirmeye başladı. Bu arada Osmanlı birliklerinin Hicaz Demiryolunu denetim altına almasının ardından, Şerif Hüseyin krallığını ilân ederek, Haziran 1916’da Osmanlı Devletine karşı ayaklandı. Şerif Hüseyin kendisine bağlı Arap birlikleriyle Hicaz Demiryoluna saldırılar düzenlemeye ve Osmanlı birliklerine kayıplar verdirmeye başladı. Bu dönemde bir yandan İngilizlerle çarpışan Osmanlı ordusu, Hüseyin’in oğulları komutasındaki Arap birliklerine karşı da savaşmak zorunda kaldı. Ve en nihayetinde 1918’e gelinince Filistin, Kanal cephelerinde yenilen Osmanlı ordusu bu bölgeleri boşaltıp Şam’ın kuzeyine kadar çekilmek zorunda kaldı.
İNGİLİZLERİN İSRAİL’İ KURMA ÇALIŞMASI O ZAMAN BAŞLADI Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra İngilizlerin Filistin’de bir İsrail devleti kurmaya çalışması Şerif Hüseyin’i kızdırdı. Zira İngilizler, Osmanlıya isyan etmesi halinde kendisine Büyük Arabistan Krallığı sözünü vermişlerdi. Ancak sözünde durmayan İngiltere, 1921’de Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı Ürdün Emiri, diğer oğlu Faysal’ı da Irak Kralı yaptı. Bu durumda Şerif Hüseyin’e sadece Suudi Arabistan Krallığı kaldı. Gücü bölünen Şerif Hüseyin’in Arap dünyasındaki otoritesi iyice sarsıldı. Şerif Hüseyin, Mart 1924’te, Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasından sonra kendisini halife ilân ettiyse de Mekke’yi kuşatan İbni Suud Abdülaziz tarafından krallığına ve halifelik iddialarına son verildi. İngilizler de Şerif Hüseyin yerine İbni Suud Abdülaziz’in Krallığını tanıdı. Şerif Hüseyin ise İngilizler tarafından tutuklanarak o zaman İngiliz yönetiminde olan Kıbrıs’a sürgüne gönderildi. Şerif Hüseyin 1930 yılına kadar o dönem İngiliz yönetiminde olan Kıbrıs’ta sürgün hayatı yaşadı. Bundan sonra, Ürdün Emiri olan oğlu Abdullah’ın yanına gitti. Bir yıl sonra, 1931 yılında öldü. Tekrar Ürdün’e dönecek olursak Ortadoğu’nun en önemli merkezi olan Kudüs ve çevresindeki Filistin topraklarını ileride kuracakları İsrail Devleti için kendi ellerinde tutan İngilizler, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan arasında bir devlet daha kurmaya karar verdiler. Ve Ürdün adını verdikleri bu devletin başına da Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı Ürdün Emiri olarak getirdiler. Ürdün Emiri Abdullah, Kral tacını giymek için 1949’a kadar beklemek zorunda kaldı.
ANA DİLİ TÜRKÇE OLAN BİR ARAP KRALI Kral I. Abdullah, Şerif Hüseyin’in oğlu olmasına rağmen uzun süre İstanbul’da Sultan II. Abdulhamid’in gözetimi altında tuttuğu bir isim. Sultan Abdulhamid, Şerif Hüseyin’in bazı haraketlerinden şüphelendiği için oğlunu İstanbul’da gözetim altında tutmuş. Bu sebeple Kral I. Abdullah, Arap olmasına rağmen annesi Türk, anadili Türkçe olan bir isim. Osmanlı değerlerine göre yetiştirilmiş bir şahsiyet. 1916’da Araplar, İngiliz subayı Thomas Edward Lawrence’in (ünlü İngiliz ajanı) kışkırtmaları ile Osmanlılara karşı ayaklandılar. I. Dünya Savaşı sonrasında Filistin İngiltere’nin manda yönetimine verildi. Osmanlı’nın son Hicaz emiri Şerif Hüseyin’in oğlu olan Abdullah, İngilizlerin desteğiyle 1921 yılında Şeria Irmağı’nın doğusundaki Mavera-i Ürdün Emirliği’nin başına geçti. Önce İngiliz Paeke Paşa’ya, sonra da Glubb Paşa’ya örgütlettiği “Arap Lejyonu” yani Arap paralı askerleri ile Kerkük-Hayfa petrol boru hattının korunmasını sağladı. II. Dünya Savaşı sırasında emirlik sınırları dışına müdahalede bulunmaya başladı. 1946’da İngiltere ile imzalanan bir ittifak anlaşmasından sonra ülke bağımsızlığına kavuşunca 1949 yılında ilk Ürdün kralı olarak taç giydi. Kral I. Abdullah Suriye ve Lübnan’ı içine alacak bir devlet kurmaya uğraşırken 1951’de Kudüs’te Cuma namazı çıkışında bir Filistinli tarafından yapılan suikast sonucu öldürüldü. Kral I. Abdullah ömrünün sonuna kadar İngilizlerin sadık dostu olarak kaldı. Sarayında muhafız olarak Çerkezleri konuşlandırmış ve oğlunun da iktidarda sorunsuz kalmasını sağlamıştır. Başta İngilizlerle birlikte hareket eden I. Abdullah, İngilizlerden bağımsız hareket etmek isteyince öldürüldü. Kral Abdullah öldürülünce yerine oğlu Tallal geçti. Aklî dengesini yitiren Tallal tedavi olmak için İstanbul’a geldi ve yerine oğlu Kral Hüseyin 1953’te yönetime geçti. 1953’te babasının yerine tahta çıkan Kral Hüseyin 1999’a kadar Ürdün’ü idare etti. Ürdün’dün en badireli yılları bu döneme rastlar. Özellikle İsrail ile girişilen savaşlar ve alınan yenilgiler... Ve sonunda İsrail’le yapılan barış anlaşması... Kral Hüseyin'in 1999’da vefatından sonra ise yerini oğlu Kral II. Abdullah aldı. Bugün Ürdün’ü Kral II. Abdullah yönetiyor. Ürdün, tarihte gerek toprak olarak gerekse halk olarak var olmayan bir devlettir. İngilizler sayesinde ortaya çıkmıştır.
ÜRDÜN’DE YAKLAŞIK 20 SİYASÎ PARTİ VAR Bağımsız krallığın ilânı sonrasında yeni bir anayasa yapılmasına gerek duyuldu ve hazırlanan bu anayasa 1947 yılında yürürlüğe girdi. 1948 Arap-İsrail Savaşı sonrasında yeni siyasî ve sosyal gelişmeler ortaya çıktı. Batı Şeria Bölgesi, Ürdün’ün egemenlik sahasına katıldı. Bu fiilî durumu hukukileştirecek hazırlıklar yapılırken, parlamento yapısını bu yeni duruma uyarlayacak girişimler başlatıldı. Ancak Ürdün’de istikrar İsrail ile olan ihtilâflar sebebiyle bir türlü sağlanamadı. Sürekli savaş ve seferberlik ortamında bulunmanın getirdiği şartlar sebebiyle istenilen düzen bir türlü tesis edilemedi. Yıllar bu şekilde geçip giderken 1994 yılında Ürdün-İsrail ile barış anlaşması imzaladı. Bu anlaşmadan önce 1989 yılında Kral Hüseyin, ekonomik ve siyasal alanda serbestlik içeren bir program başlatmıştır. Kral, böylece, kamuoyunun da desteğini alarak rejimin dayandığı temelleri sağlamlaştırmak istemişti. Bu girişimin ardından, parlamenter hayata ve seçimle ilgili düzenlemelere de yansıması yönünde adımlar atılmaya başlandı. 1991 yılında, toplumsal bir mutabakatla ilân edilen Millî Misâk Belgesinde, çoğulculuk ve serbestliğe vurgu yapıldı. 1992 yılından itibaren, 1957’den beri yasak olan siyasal partilere tekrar izin verildi. Milliyetçi, sosyalist, merkez ve İslâmî eğilimli yaklaşık 20 parti kuruldu. Bunlar içerisinde, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın siyasî kanadına mensup İslâmî Hareket Cephesi seçimlere de yansıyan oyuyla ülkenin en organize ve en güçlü partisi olarak ortaya çıktı. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan Körfez Savaşları ve özellikle 1994 Ürdün-İsrail Barış Anlaşması, halkın yarıdan fazlasını Filistinli Arapların oluşturduğu ülkede büyük sıkıntı oluşturdu. Görüş ayrılıkları tekrar günyüzüne çıktı. Siyasî partiler ve basın üzerinde baskılar arttı. Siyasî partilerin bir kısmı 1997 seçimlerini boykot etti. 1999 yılında Kral Hüseyin’in oğlu II. Abdullah böyle bir zeminde tahta çıktı.
KRAL II. ABDULLAH DÖNEMİ Kral II. Abdullah dönemine bakacak olursak 1999 yılında Kral Hüseyin’in ölümü ile oğlu II. Abdullah tahta geçti. 2001 ylında Temsilciler Meclisi feshedildi. 2002 yılında toplumsal bir mutabakat oluşturma amacıyla, üyeleri kral tarafından belirlenen bir komisyon, “Önce Ürdün” adıyla hazırladığı bir metni kamuoyuna duyurdu. Belge; sosyal, siyasal, iktisadî sahada geleceğe yönelik hedefleri ve istekleri belirtiyordu. Ürdün’de seçim sistemi gereği, seçmenler, bir seçim bölgesinde tek bir adayı seçmek zorunda. Bu da “siyasî parti”den çok, “kişi”yi öne çıkarmakta. Siyasî partilerin gelişimini ve güçlenmesini engelleyici bir rol oynamakta. Parlamenter sistemde, istisnâen başvurulabilen fesih mekanizmasına sıkça başvurulması da parlamenter hayatın gelişmemesinde en önemli etkendir. Bu konuda şunları söyleyebiliriz: Temsîlî demokrasi’den “katılımcı demokrasi” aşamasına geçildiği modern dünyada, temsille ilgili pek çok sorunu olan Ürdün’ün siyasî geleceği, “iç ve dış siyasî olayların şekillendireceği” parlamenter hayat ile, “parlamentarizmin şekillendireceği” yönetim anlayışı arasında yapacağı tercihle yakından ilgili gözüküyor. Günümüzde İngiliz parlamenter sistemi ile Osmanlı’nın meşrûti monarşi sistemini karma bir şekilde yaşatmaya çalışan Ürdün Orta Doğu devletleri arasında bu özelliğiyle farklılık gösteriyor.
14 KAMPTA FİLİSTİNLİ MÜLTECİLER YAŞIYOR 1948’de Arap devletleri ile Filistin’deki Yahudiler arasında savaş başlayınca Arap Ürdün ordusu Eski Kudüs ile Yahuda ve Samaria tepelerini ele geçirdi. İsrail’den kaçan Araplar Ürdün’e yerleştiler ve iki ülke arasında sınır çatışmaları baş gösterdi. Bugün Ürdün vatandaşlarının yüzde 50’sini Filistin asıllılar oluşturuyor. Ülkede 14 kampta yaklaşık bir milyon Filistinli mülteci yaşıyor. Bu mültecilerin hiçbir vatandaşlık hakları yok. Uluslar arası büyük bir sorun olmaya devam ediyor. 1958’de Ürdün ve Irak federal birlik kurmak için çalışmalara başladı. Ama, Irak’ta krallık devrilip cumhuriyet ilân edilince bu çalışmalar yarım kaldı. Bu tarihlerde Ürdün’de de krallığın devrilmesi İngiltere’nin yardımıyla engellenebildi. Ürdün 1967’de, Mısır ve Suriye ile birlikte İsrail’e karşı savaşa girdi. Özellikle Kudüs’te yoğunlaşan şiddetli çarpışmalardan sonra Ürdün ordusu yenildi ve İsrail Batı Şeria bölgesinin tamamını ele geçirdi. 1990 yılında başlayan I. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’a ambargo uygulamayan Ürdün, Batı mallarını Irak pazarına satarak önemli oranda para kazandı. buna karşın Irak’tan da ucuz akaryakıt alarak ekonomisini düzeltmeyi başardı. Ancak bu ambargo yıllarında düzelen ekonomi Irak’ın işgaliyle birlikte sarsılmaya başladı. Çünkü Iraklı zenginler güvenli buldukları bu ülkeye kaçtı. Halen bu ülkede yaşıyorlar. Savaştan kaçan Iraklı zenginler bu ülkeye sığınmış. Sayıları 500 bine kadar çıktığı ifade edilen Iraklı zenginler Ürdün ekonomisini de ciddî olarak sarsmış. Fiyatlar bu zenginlerin ülkeye gelmesiyle ciddî oranda artış göstermiş. Ürdün Dinarı (JD) Amerikan Dolarından daha değerli bir para. Türk parasıyla 1 lira 70-75 kuruşla bir Ürdün Dinarı alınabiliyor. Çarşı pazarda fiyatlar hemen hemen Türkiye’ye yakın. Cep telefonu gibi elektronik aletler yüzde 40’a yakın daha ucuz. Akaryakıt da bize göre oldukça ucuz sayılır.
KRALIN MUHAFIZLARI ÇERKEZLERDEN SEÇİLİYOR
ÜRDÜN’DE profesyonel yani paralı askerlik sistemi var. Ancak Filistin asıllı Ürdünlüler asker olamıyor. Askerleri ve polisleri diğer Ortadoğu ülkelerinden çok farklı. Disiplinli ve kılık kıyafetleri çok düzgün. Kullandıkları araçlar da son derece modern ve lüks araçlar. İngiliz devlet geleneği ve disiplini göze çarpıyor. Bu ülkede Çeçen ve Çerkezler var ve çok güçlüler. Ülkede önemli unsur sayılan bu iki kavim kabile sayılıyor. Ayan Meclis’inde temsilcileri var. Ürdün Kralı’nın Muhafız Birlikleri de Çerkezler’den oluşuyor. Aslında Kafkas milletlerinden olan bu iki topluluğun bu topraklara gelmesi ve yerleşmesi de ilginç. Sultan II. Abdulhamid, 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan kaçarak Anadolu’ya gelen Çeçen ve Çerkezlere mensup bazı grupları, daha sonra inşaa edilen Hicaz Demiryolu’nun emniyeti için bu yol güzergâhına iskân etmiş. Devlete bağlılıyla nam salan bu iki kavim yerleştikleri bu toprakları kendilerine vatan kabul edip yıllarca Hicaz Demiryolu’nun güvenliğini sağlamışlar. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı sonrası buralardan çekilince de yeni kurulan devletin hizmetine girmişler. Ürdün’de Çeçen özellikle Çerkez olmak bir ayrıcalık. Çerkezlere devletin güveni sonsuz. Onlar da bu güvene lâyık olabilmek için devlet nezdindeki görevlerini bugüne kadar sorunsuz bir şekilde yerine getirmişler. Bu sebeple Ürdün Kralı’nın Muhafız Birlikleri de Çerkezlerden seçiliyor. Yani bir Arap Devleti’nde Kralın güvenliğini Çerkezler sağlıyor. Ürdün’de Osmanlıdan kalma 5 bin Türk yaşıyor. Ürdün’de bu Türklerin bir araya gelip kurdukları dernekleri bile var. Ürdün’de Türk malı ürünler büyük rağbet görüyor. İstikbal, Merinos LWC vb. başta olmak üzere bir çok Türk firmasının ürünü vitrinleri süslüyor. Ürdünlüler, Türk mallarını güvenle alıp kullanıyormuş. Bu bölge, ticaret yapmak isteyenler için hazır bir pazar söz konusu. Ortadoğu’da ticaret yapmak isteyenler bu fırsatı değerlendirebilir. Önceden sınır kapısında vize veren Ürdün, artık Türkiye vatandaşlarına vizeyi de kaldırdı.
SON |
08.04.2010 |