Dizi Yazı |
|
Arapça eğitimde ilk akla gelen ülke |
HALEP ORADAYSA, ARŞIN BURADA Dilimize yerleşen “Halep oradaysa arşın burada” sözü, bir bakıma Halep’in bize yakınlığını ifade ediyor. Türk sınırlarına yaklaşık 60 km. mesafede bulunan Halep, aynı zamanda Suriye’nin ikinci büyük şehri. Biz konvoyla şehrin içine girmeden kenarından geçtik. Yaklaşık 1-1.5 saat şehrin girişinde polis bizi bekletti. Bu sırada Haleplilerden bazı kişilerle sohbet etme imkânımız oldu. Denizinden (Lazkiye limanından) 186 km. içeride ve deniz seviyesinden 379 m. yükseklikte bulunan Halep, tarihinin en eski dönemlerinden günümüze kadar gelebilmiş çok eski bir şehirdir. Metropol alanı ile birlikte nüfusunun 4 milyona yakın olduğu ifade ediliyor. Büyük bir bölümü Osmanlı döneminden kalan çarşı, pazar, han ve bedestenlerinin zenginliğinin ve çeşitliliğinin ancak İstanbul, Bursa ve Gaziantep ile karşılaştırılabilecek düzeyde olduğunu öğrendik.
LAZKİYE’DE BEŞ GÜN ASKERÎ KAMPTA KALDIK Suriye’den Mısır’a Lazkiye Limanından gidecektik. Bu sebeple Başşehir Şam’dan Lazkiye’ye ulaştık. Ancak bizi Mısır’a götürecek gemi firmasının vazgeçtiğini öğrendik. Suriyeli yetkililer konvoydaki hanımlar ve idarecileri Lazkiye Orduevinde misafir etti. Sahildeki bir askerî yaz eğitim kampına da bizleri yerleştirdi. Yeni yıla burada girdik. Bu kampta yaşadığım ilginç bir anımı paylaşmak istiyorum. Kamptaki odamızın kapısı önünde namaz kılarken fotoğraf makinam çalındı. Vakit geçirmeden doğruca kampın kapısındaki nöbetçi polislere haber verdim. Başta çok ilgisiz yaklaştılar. Ben makinadan ümidimi kestim. Acayip moralim bozuldu. Seyahati yarıda kesip Türkiye’ye dönmek için planlar yapmaya başladım. Bu ara yetkililerden birisi gelip: “Polis şehirde operasyon başlatmak üzere. İnşallah senin makinayı bulacaklar. Bir İngilizin de laptopu çalınmış” dedi. Ben pek inanmak istemedim. Bu arada kampta “fotoğraf makinası çalınan gazeteci” olarak meşhur oldum. Gerçekten yaklaşık 2 saat sonra polisler kampa gelip beni buldular. Ve müjdeli haberi verdiler. Makinam bulunmuştu. İHH’dan Faruk Bey ile birlikte polis merkezine gittik. Polis müdürü işini yapmanın rahatlığı içinde masasının üzerinde duran makinayı gösterdi: “Bu senin mi?” dedi. “Evet” cevabını verdim. Sonra yakaladıkları hırsızı bana gösterdiler. Yaklaşık 20 yaşlarında bir gençti. Dâvâcı olup olmadığımı sordular. Faruk Bey’in de telkiniyle dâvâcı olmadığımı söyledim. Sonradan “İyi ki olmamışım” diye sevindim. Çünkü polisler genci fena halde hırpalamışlardı. Ben dâvâcı olmadığım halde genç yine de kurtulamadı. Kamu hukuku gereği tutuklandı. Kendisine dua etmekten başka bir şey elimizden gelmedi. Bu arada Suriye polisi hâlâ Osmanlı ünvanlarını kullanıyor. Levazım-ı evvel (Üsteğmen) rütbesinde bir görevli bize yardımcı oldu. Suriye polisinin bu kadar kısa sürede hırsızı yakalamasına doğrusu şaşırdık. Polis merkezi çok iptidai idi. Bir bilgisayarları bile yok. tutanaklar bir deftere elle yazıldı. Gerekli tutunaklar hazırlandıktan sonra makinayı alıp kampa döndük. Burada yeni bir gemi arayışı başladı. Aranan gemi bulunup araçlar Mısır’a gönderildi. Bu arada Türkiye’nin Lazkiye Fahri Konsolosu Avukat Nezih Abdullah bizlere her türlü yardımını esirgemedi. Eşi Türk olan Abdullah Bey’in oğlu Cemil de kendisi gibi avukat. Şu an stajını yapıyor. Limanda mükemmel Türkçesiyle bizlere yardımcı oldu. Suriye’de çok sayıda Türkmen var. Gerek Şam’da gerekse Lazkiye’de yanımıza gelen Türkmenler bizleri hasretle bağırlarına bastılar. Öğrendiğimize göre Suriye’de 700-800 bin Türkmen yaşıyormuş. Ancak çok sayıda Türkmen artık asimile olup Araplaşmaya başlamış. Türkmenlerin ve çok sayıda Arab’ın ortak sözleri şöyle oldu: "Keşke Osmanlı yıkılmasaydı. Sultan Abdülhamid’in hizmetleri devam ettirilebilseydi.” 4 Ocak 2010 günü öğleden sonrasına kadar Lazkiye’de kaldık. Suriye topraklarında toplam 8 gece 9 gündüz geçirdik. Bu şehir Türkiye sınırına yakın bir noktada. Tipik bir Akdeniz şehri olan Lazkiye’de kaldığımız sürede Suriye hakkında bol bol bilgi topladık. Zaten beklemekten başkaca yapacak bir işimiz yok.
LAZKİYELİ ÖMER AMCANIN ROMAN’A KONU OLACAK HAYATI Ömer Mihtar, 1958 İstanbul Bahçelievler doğumlu. Annesi Büyükçekmeceli. Babası Lazkiyeli. İlkokul 3. sınıfına kadar Türkiye’de okula gitmiş. Daha sonra babası Lazkiye’ye taşındığı için Lazkiye’ye gelmiş ve okulunu burada bitirmiş. Buraya kadar her şey normal. Ancak Ömer Mihtar, Suriye’den uçakla Hollanda’ya gitmiş ve oradan bir araba almış. Arabayı Suriye’ye götürürken Edirne’de Türk polisi, Ömer Mihtar’ı yakalar, “Sen Türk vatandaşısın ve asker kaçağısın” der. Ömer Mihtar derdini bir türlü yetkililere anlatamaz. “Ben Suriye vatandaşıyım ve bu ülkede 4 yıl 15 gün askerlik yaptım” dediysede kimse onu dinlemez. Ve Türkiye’de askere alınır. İstihkâm sınıfından İzmir Narlıdere’de acemi askerliğini tamamlayan Ömer Mihtar, Ağrı’daki usta birliğinde askerliğini tamamlar. Ömer Mihtar, Suriye’de yaptığı 4 yıl 15 gün askerliğin üzerine 17 ay da Türkiye’de askerlik yapar. Askerlik süresince Türkiye’ye alışan Ömer Mihtar, memleketine dönmekten vazgeçer. Askerlikten sonra İstanbul’a gelip çalışmaya başlar. Bostancı’da bir ev kiralar ve bu evde kalır. Eve gidip gelirken bir gün karşı komşusunun kızı olan Tomris ile tanışır ve ailesinden ister. Ailenin de oluruyla bir subay kızı olan Tomris Hanımla evlenen Ömer Mihtar, bu sıralar ticarî hayatın içindedir. Coşkun Aralların Kadıköy’deki bürolarında da bir müddet çalışan Ömer Mihtar, çalıştığı firmaların ihracat departmanlarında görev alır. Lübnan ve diğer Arap devletlerine yapılan ihracatlarda yazışmaları yapar. 3 yılın ardından memleketi Lazkiye’ye dönmek isteyen Ömer Mihtar, yıllar önce ayrıldığı Lazkiye’ye eşiyle birlikte döner. Fakat eşi Lazkiyeyi sevmez ve kocasından müsaade isteyerek Türkiye’ye dönmüş. Ömer Bey Suriye’de tekrar evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş. Bir mermer atölyesi sahibi. Daha sonra eşi Tomris Hanımı bulmak için Türkiye’ye gelir ancak Tomris Hanımı adresinde bulamaz. Ömer Bey, “Tomris benim resmî nikâhlı eşim. Türkiye yasalarına göre o benden resmen boşanmadığı için başkasıyla evlenemez. Bizim yasalarımıza göre benim evlenmemde bir engel olmadığı için evlendim. Ancak onun için üzgünüm. Bulabilseydim resmen boşayacaktım” diye konuştu.
SAVAŞIN EŞİĞİNDEN İŞBİRLİĞİNE TÜRKİYE - SURİYE İLİŞKİLERİ Güney komşumuz Suriye, uzun yıllar terör örgütü PKK’yı himaye ederek Türkiye için bir tehdit unsuru oldu. 1998 yılında iki ülke bu sebeple savaşın eşiğinden döndü. Suriye sınırımızın uzunluğu 877 km. Bu sınır, kara sınırımızın en uzunu. Dicle nehri kavşağından doğu-batı yönünde Hatay il sınırına ulaşıyor. Buradan da İskenderun’un güneyinden Akdeniz’e uzanıyor. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Suriye’ye verdiği mesajda “Hatay’dan girip Ürdün sınırından çıkarız!” demişti. Bölgede Türk Silâhlı Kuvvetleri tatbikatlara ve manevralara başlamıştı. 1 Ekim 1998’de devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel şu beyanatı verdi: ‘‘Suriye, Türkiye’ye karşı açık bir husûmet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilân ediyorum.’’ Türkiye’nin kararlı tutumu neticesinde diplomasi devreye girdi. Mısır Arap Cumhuriyeti (MAC) Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, İran Cumhurbaşkanı Seyit Muhammed Hatemi adına İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi ve dönemin Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa tarafından Suriye adına getirilen mesajların ışığında, terörizm ile mücadele işbirliği konusunu görüşmek üzere, Türk ve Suriye heyetleri 19-20 Ekim 1998 tarihlerinde Adana’da bir araya geldi. Türkiye’nin ciddî tavrı üzerine Suriye, topraklarındaki her türlü PKK faaliyetini yasakladığını bildirdi ve bundan böyle ülkesinde terör örgütünün hiçbir unsurunu barındırmamayı taahhüt etti. Şam yönetimi Adana’da imzalanan anlaşmayla ülkesinde bu konudaki uygulamaları izleyecek Türk yetkililer bulunmasını da kabul etti. Anlaşmayla Suriye PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etti. Ülkesinde, diğer terör örgütleri meyanında, PKK ve bütün yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini yasakladı. İki ülke üst düzey güvenlik yetkilileri arasında derhal ve doğrudan telefon hattı tesis edilmesi kararlaştırıldı. Adana’da 20 Ekim 1998’de imzalanan anlaşmanın altına Türk Heyeti Adına Büyükelçi Uğur Ziyal Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı sıfatıyla imza atarken Suriye heyeti adına Tümgeneral Adnan Badr Al Hasan Siyasî Güvenlik Başkanı sıfatıyla imza attı. Bu gelişmeler üzerine Suriye terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan’ı topraklarından uzaklaştırdı. Sonrasında yaşananlar malûm. Ülkeyi 30 yıl demir yumrukla yöneten Hafız Esad arkasında, çağın gerisinde kalmış bir Orta Doğu devleti bırakarak 10.06.2000 tarihinde öldü. Esad’ın ölümünün ardından babasının koltuğuna oturan göz doktoru Beşşar Esad, ülkeyi babasının çizgisinden çağdaş dünyanın çizgisine doğru çekmeye çalışıyor. Ülkenin bir çok noktasında baba Esad’ın heykelleri göze çarparken oğul Esad’ın sadece fotoğrafları yaygın. Babasıyla birlikte fotoğrafları ülkenin yer yerinde bulunan oğul Esad, ülkesini kalkındırmak için çalışıyor. Suriye’de uluslar arası çok sayıda firma özellikle otomobil firmaları boy gösteriyor. Suriye bugün için Türkiye’ye göre en az 30-40 yıl öncesini yaşıyor. Bugün Türkiye ve Suriye arasında ilişkiler en üst düzeye çıkmış durumda. İki ülke arasında karşılıklı vizeler kaldırıldı. İki ülke hükümetleri ortak kabine toplantıları yapıp çok sayıda işbirliği anlaşması imzalamış durumda. Bunlar 10 yıl önce hayal bile edilemeyecek hadiselerdi. Türkiye ve Suriye arasındaki bu yakınlaşma tarihteki ortak geçmiş ile birleştiği takdirde gelecekte şimdi hayal bile edilemeyecek hadiselere hazırlıklı olmakta yarar var.
SURİYE’DE ARAPÇA EĞİTİMİ NASIL?
Surİye’de “kamusal alan” yok. Suriye devlet dairelerinde başörtülü kadınlar çalışabiliyor. Meselâ devletle entegre çalışan Suriye Kızılay’ında ve hastanelerde çalışan başörtülü hanımları gördük. Öğrendiğimize göre, üniversitelerde çarşaflı kızlar bile okuyabiliyormuş. Yani siyasî baskılar bir tarafa Suriye’de eğitimde bir özgürlük sözkonusu. İşte böyle bir ortam başta Türkler olmak üzere herkesin ilgisini çekmeye yetiyor. Dünya ülkelerinden gelenlerin Suriye’yi seçme sebepleri bu ülkenin kendi ülkelerine göre daha ucuz olması. Suriye’de üniversiteler ücretsiz, Arapça kurslar ise sembolik ücretler karşılığında veriliyor. Kiralar ve günlük harcamalar da Türkiye seviyelerinde veya kısmen daha ucuz. Bir de bizdeki lise seviyesinde İHL’lere benzeyen okullar var. Eğitimin Arapça yapıldığı bu okullarda, temel İslâmî bilimler okutuluyor. Bu okullara girmek için diploma şartı yok. Okuma yazmayı bilmek yeterli. Türkiye’den gelip bu okullarda okuyan öğrencilerle konuştuk. Hepsi hayatlarından memnun. İlahiyat Fakülteleri’ne giden erkek veya kızların okuyacağı dersler ise temel İslâm bilimlerinden oluşmakla birlikte diğer pozitif bilimlere de temas ediliyor. Türk öğrencilerin Suriye’yi tercih sebepleri toplumsal geleneklerin benzerliği ve bu ülkenin yakın olmasından kaynaklanıyor. Türkiye’den günlük olarak kalkan otobüsler çok uygun fiyata öğrencileri Şam’a götürüyor. Ayrıca uçak da var. Bu ülkeye giden öğrenciler Suriye’de oturma izni alabilmek için Türk elçiliğinde kayıt yaptırmak zorunda. Şu anda Suriye’de yüzlerce Türk öğrenci bulunmakta. Bunda Suriye’deki üniversitelerin diploma aramaksızın sadece kendi sınavlarıyla öğrenci alması etkin. Türkiye’den Arapça öğrenmek veya üniversitelerde okumak için Suriye’ye giden Türklere karşın, Suriyeliler de Türkçe öğrenmeye meraklı. Aldığımız bilgilere göre Türk Elçiliğinin Kültür Merkezi’nde, Şam Üniversitesi’nde ve açılan özel kurslarda yüzlerce Suriyeli etekli, pantolonlu, türbanlı, çarşaflı genç kızlar ve erkekler Türkçe öğreniyor. Bu öğrencilerin sayısı çoğaldıkça iki ülke arasındaki dostluk ve işbirliği de aynı ölçüde gelişip pekişecektir. Son 30 yıl içinde Türkiye üniversitelerinden mezun olan Suriyeli mühendis, doktor, hukukçu ve benzeri uzmanın bugün Suriye’nin her yerinde çalışmakta olduğunu öğrendik. Halen Türkiye’deki üniversitelerde çok sayıda Suriyeli gencin eğitimini sürdürdüğü biliniyor. Bunların iki ülke arasındaki dostluğa önemli katkısı olacağı açıktır. Kısacası 1998 Adana Anlaşması’ndan sonra Suriye ile Türkiye arasında güzel bir işbirliği süreci yaşanıyor. Bu işbirliği gelişerek devam ediyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden insanlar Suriye’ye gelerek bu ülkede Arapça öğreniyor. Bu insanların Suriye’yi tercih sebebine gelince, bu ülke tabiatı ve iklimi itibariyle yaşanabilecek bir ülke. Suriye’de bulunan bir yabancı gezmek için bir saat yoldan sonra Lübnan, 3 saat sonra Ürdün ve 4 saat sonra da Türkiye sınırında olabiliyor. Irak ve Suudi Arabistan’da çok yakın. Müslüman Kardeşler tecrübesini yaşayan Suriye, Baba Esad’dan sonra Beşşar Esad ile birlikte bu olaydan dersler çıkartarak Müslümanlar ile ilişkilerde daha yumuşak bir politika izlemek istiyor. Yönetim, siyasal ve örgütsel bir muhtevası olmadığı sürece her şeye izin veriyor. İki ülke liderleri karşılıklı ziyaretlerde bulunuyor. İşbirliğine yönelik ortak projeler geliştiriliyor. Bu gelişmeler İsrail başta olmak üzere bazı ülke ve güçleri rahatsız ediyor. Bu güçlerin, iki ülke arasındaki dostluğun önüne geçmek için ellerinden gelen herşeyi yapacaklarından şüphe etmeyelim. Onların kötü emellerine fırsat vermemek için uyanık olmalıyız.
YARIN: HAZRETİ İSA’NIN KÖYÜ SURİYE’DE
|
05.04.2010 |