05 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Ertuğrul Özkök son 7 yılda neleri öğrendi

MEKKE ve Medine’yi keşfetti. İhrama girdi. Hicret yolunda yolculuk yaptı. Talaal Bedru’yu çok sevdi.

Said Nursi hakkında düşündü, okudu ve yazdı.

Mustafa İslamoğlu’nun diline meftun oldu.

Girerken ve çıkarken “Selamünaleyküm” denileceğini öğrendi.

Sibel Eraslan’ın yazılarını sevdi öğrendi.

Hz. Ayşe’nin aykırılıklarını öğrendi ve pek sevdi.

Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiirinin ezberledi.

Bazı durumlarda o da “Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum” dizesini okumaya başladı.

Tarık Tufan’dan ve Hakan Albayrak’tan alıntılar yaptı.

Gerçek Hayat dergisinin takipçisi oldu.

Hasan Karakaya ile kurduğu dostlukla övünmeyi öğrendi.

Ahmet Arsan, Hürriyet, 4 Nisan 2010

05.04.2010


Devlet iktidarı

ÜLKEMİZDE bir yanda seçmenin oylarını alarak meclise giren ve hükümet kuran ‘partiler’ var, diğer yanda da bu partilerin hiç bir zaman ulaşamadığı, erişemediği, yönetmelerinin mümkün olmadığı özel bir alan var: Devlet.

‘Devlet’ her zaman gerçek iktidarı oluşturuyor, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran hükümet ise ancak ana muhalefet olabiliyor. Yalnız bugünkü AK Parti hükümeti değil, Süleyman Demirel’in, Bülent Ecevit’in başbakanlıklarını yaptıkları hükümetler de hiç bir zaman gerçek iktidarlar olamadılar. AK Parti’nin ‘kurulu sistem’e yönelik eleştirilerini, tıpkı bir muhalefet partisi gibi, kamuoyundan destek alarak güçlendirmek zorunda kalmasını da bu çerçeve içinde değerlendirebiliriz.

‘Devlet’, Türk Silahlı Kuvvetlerinin merkezini oluşturduğu, yüksek yargının hukuki alt yapısını şekillendirdiği, meclis içinde de kolları bulanan bir ‘yüce yapı’. Bu yapı, çok uzun yıllardır ülkemizin gerçek hakimi ve karar vereni konumunda.

Üç askeri darbe, bu darbelerin yarattığı anayasal kurumlar, sözünü ettiğimiz ‘devlet’i giderek daha güçlü ve dokunulmaz kıldı. Bu ‘devlet’in sözünü dinlemeyenler gereken dersleri aldılar. En çok ders alanlardan birisi de iki askeri darbede alaşağı edilen Süleyman Demirel’dir. (...)

Türkiye’nin normalleşmesinin, evrensel demokratik ölçülere uygun bir devlete sahip olabilmesinin yolunun, ‘devlet’in seçilenler tarafından denetlenebilir hale gelmesi olduğunu defalarca dile getirdik. Ele geçirilmek istendiği söylenen bu ‘devlet’, kendisinin denetlenemez olduğunu iddia ediyor.

Bu ülkenin başbakanlarını, bakanlarını yargıyla işbirliği ederek idam edenler kimlerdi? O idam kararlarını verenler Anayasa Mahkemesi’ne başkan yapılmadı mı? Onlarca partiyi bu Anayasa Mahkemesi kapatmadı mı?

‘Onlar’ın sürdürmek istedikleri statükonun temeli şu: İstediklerinde darbe yapabilecekler, istedikleri partiyi sudan gerekçelerle kapatabilecekler, istedikleri insanları hapse atabilecekler ve onlardan kimse hesap soramayacak.

Milli iradeden bağımsız bir güç odağı olarak her istediklerinde her istedikleri müdahaleyi yapabilmek ve kimse tarafından denetlenemeyen bir konumda olmaya devam etmek konusunda ısrarcılar. Kime oy verirsek verelim ülkeyi onların temelini oluşturduğu ‘devlet’ yönetsin, biz de kaderimize seyirci kalalım istiyorlar.

Sarfettikleri süslü cümlelerle, dillerinden düşürmedikleri büyük laflarla verdikleri mesajın temeli hep bu.

Oral Çalışlar, Radikal, 4 Nisan 2010

05.04.2010


İspanya dersleri

MADRİD’DE güneşli bir pazartesi sabahı... Bir kulağımız Türkiye’deki anayasa tartışmalarında, diğer kulağımız da karşımıza oturmuş bize İspanya’nın faşizmden demokrasiye geçiş sürecinde anayasanın işlevini anlatan akademisyende...

Complutense Üniversitesi’nin kampüsündeyiz. Dolores Rubio Garcia, uzmanlık alanı olarak Avrupa bütünleşmesini seçmiş bir uluslararası ilişkiler doktoru. Özel olarak da Türkiye’nin AB’ye üyelik süreciyle ilgili. Türkiye’den ‘AB üyeliğinin yararları’ konulu bir program için davet edilmiş bir grup gazeteciyi kabul buyurmasının nedeni bu...

Son dönemde dinlediğim en ilginç sunumlardan biriydi doğrusu Garcia’nınki. Konuşması bitince keşke sorularımızla sıkboğaz etmeseydik de uzun uzun anlatsaydı diye düşündük arkadaşlarla.

Türkiye’deki güncel anayasa tartışmaları açısından dikkat çekici cümleleri not etmişim. Mesela: “İspanya 1978’de o kadar özgürlükçü bir anayasa yaptı ki sonrasında yapılması gereken demokratik reformlarda hiç zorlanmadı. Anayasa tüm bu reformların altyapısını kurmuştu zaten. Hal böyle olunca reformların içselleştirilmesinde hiç zorlanılmadı.” Gel de aynı çağda, aynı dünyada ama farklı bir ülkede kaleme alınmış bir başka anayasayı, bizim 1982 Anayasası’nı düşünme!

Ve o anayasanın 30 yıldır Türkiye’ye çektirdiklerini; daha da çektireceklerini...

Garcia’nın bizim ‘ıstırap’ımızdan İspanyolları muaf kılan formülün ipuçlarını da verdiği başka cümleleri: “Faşizmden sonra milliyetçilik tu kaka edildi. En önemlisi de iktidar ile muhalefet arasında bir amaç birliği sağlandı. Bu uzlaşma ve toplumun büyük çoğunluğunun da desteğiyle ülke AB üyeliğine, demokrasiye doğru hızla yol alabilidi.” Burda da insanın aklına, Türkiye’de bugün milliyetçiliğin baskın ve ortak payda olarak yerini koruduğu, siyasi kadroların ve toplumun önemli bir bölümünün AB’ye kuşkuyla, eleştirel ve hatta muhalif baktığı geliyor. Bir amaç birliğinden söz etmek mümkün değil bu bakımdan.

Peki İspanya’da hiç mi sorun çıkmadı? Çıktı tabii. Yeni düzene ayak uydurmakta zorlanan güçler olmadı değil. En başta da Franco’nun ölümüyle mutlak gücü elinden alınan ordu. Hatta 1981’de darbe yapmaya bile kalktı bir general... Ama başarısızlığa mahkûmdu girişim. Nitekim de öyle oldu. Çünkü demokrasiden dönüş yoktu. O günlerde Guiterrez Mellado adlı bir generalin ettiği bir sözü hatırlattı Garcia: “Vatan sevgisi askerlerin tekelinde değildir.”

İspanya’nın demokratikleşmesinde silahlı bürokrarisinin, sivil iradeye tabi kılınmasının önemini de anlattı Garcia. Bu süreçte önemli kırılma noktalarından biri darbe girişimiyse bir diğeri ertesi yıl İspanya’nın NATO’ya girmesiymiş: “Askeri kadrolar, uluslararası deneyim kazandıkça daha demokratik bir zihniyete kavuştular. Diğer Avrupa ülkelerindeki mevkidaşlarının siyasete karışmaktan geri durduklarını da gördüler. Zamanla yerlerinin kışla olduğunu anladılar.”

Bize epey tanıdık gelen bir kavramı da kullandı Garcia ordunun NATO üyeliği sonrası geçirdiği değişimi anlatırken: “İç düşmanla uğraşmayı bırakıp, daha doğrusu iç düşman diye bir şey olamayacağını anlayıp dış düşmana yöneltti dikkatini ordu.” Yine bu süreci Türkiye bağlamında değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin NATO’ya 1952’de üye olduğunu, sonrasında da TSK’nın 10 yılda bir darbe yaptığını söylemek yeter herhalde.

Peki asker değişirken sivil kadrolar ne yapmış İspanya’da? Bu değişimi yapısal ve geri dönülemez nitelikte kılmak için ne gerekiyorsa onu. En önemlisi de eğitim alanında. Mesela, İspanya’da harp akademilerinin müfredatı nicedir tamamen savunma bakanlığının denetiminde hazırlanıyor. Ayrıca askeri doktrin sivillerle birlikte oluşturuluyor. Tabii genelkurmay başkanının, savunma bakanının üst düzey bir memuru olduğu zaten malumunuzdur. Bizdeki durumu anlatmama gerek yok.

Demokrasiye geçerken sadece eski düzenden kalma kötü alışkanlıklarla değil, ayrılıkçılıkla da boğuştu İspanya. En önemlisi de Bask sorunu ve bu sorundan doğan ETA terörü... Elbette bugün bile ortadan kalkmış değil bu sorunlar. Ancak özgürlükçü anayasası sayesinde sorunu ehlileştirip terörü marjinalize etmeyi de başardı İspanyol demokrasisi.

Yine Türkiye’ye bağlarsak, İspanyollar genel demokratikleşme süreci içinde ‘Bask açılımı’nı yapıp bitirdiler...

Ve tüm bunlar için, 1978 anayasasını kaleme alanları bugün saygıyla anıyorlar. Umulur ki bir gün bizim de aynı biçimde anacağımız siyasetçilerimiz, hukukçularımız olsun.

Erdal Güven, Radikal, 4 Nisan 2010

05.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl