02 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Allahu Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, ezelî ve ebedî hayat sahibidir; O Kayyûmdur, varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya O'nun yaratmasıyla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kalır, beka bulur.

Bakara Sûresi: 255

02.05.2010


Baharda yaprakların muntazaman çıkmasını gör!

İşte, bahar mevsiminde yaprakların muntazaman çıkması, çiçeklerin mevzunen açılması, meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi ve dalların ellerinde, mâsum çocuklar gibi, nesîmin esmesiyle oynaması içindeki latîf ağzını gör.

On Dokuzuncu Pencere

“Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin” (İsrâ Sûresi: 44.) sırrınca, Sâni-i Zülcelâl, semâvâtın ecrâmına o kadar hikmetler, mânâlar takmış ki, güyâ celâl ve cemâlini ifade etmek için semâvâtı güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle süslendirdiği gibi, cevv-i semâda dahi olan mevcudâta öyle hikmetler ve mânâlar ve maksadlar takmış ki, güyâ o cevv-i semâyı berkler, şimşekler, ra’dlar, katreler kelimeleriyle intak ediyor ve kemâl-i hikmet ve cemâl-i rahmetini ders veriyor. Ve nasıl zemin kafasını hayvanât ve nebâtât denilen mânidar kelimeleriyle söyleştirip kemâlât-ı san’atını kâinata gösteriyor. Öyle de, o kafanın birer kelimesi olan nebatları ve ağaçları dahi yapraklar, çiçekler, meyveler kelimeleriyle intak edip, yine kemâl-i san’atını ve cemâl-i rahmetini ilân ediyor; ve birer kelime olan çiçekleri ve meyveleri dahi, tohumcuklar kelimeleriyle konuşturup, dekàik-ı san’atını ve kemâl-i rubûbiyetini ehl-i şuura tâlim ediyor.

İşte, bu hadsiz kelimât-ı tesbihiye içinde, yalnız tek bir sümbül ve tek bir çiçeğin tarz-ı ifadesine kulak verip dinleyeceğiz; nasıl şehâdet eder, bileceğiz.

Evet, herbir nebat, herbir ağaç pekçok lisân ile Sâni’lerini öyle gösteriyorlar ki, ehl-i dikkati hayretlerde bırakır ve bakanlara “Sübhânallah! Ne kadar güzel şehâdet ediyor” dedirtirler.

Evet, herbir nebatın çiçek açması zamanında ve sümbül vermesi ânında tebessümkârâne mânevî tekellümleri hengâmındaki tesbihleri, kendileri gibi güzel ve zâhirdir. Çünkü, herbir çiçeğin güzel ağzı ile ve muntazam sümbülün lisâniyle ve mevzun tohumların ve muntazam habbelerin kelimâtıyla hikmeti gösteren o nizam, bilmüşâhede, ilmi gösteren bir mîzan içindedir. Ve o mîzan ise, maharet-i san’atı gösteren bir nakş-ı san’at içindedir. Ve o nakş-ı san’at, lûtuf ve keremi gösteren bir zînet içindedir. Ve o zînet dahi, rahmet ve ihsanı gösteren latîf kokular içindedir. Ve birbiri içinde bulunan şu mânidar keyfiyetler, öyle bir lisân-ı şehâdettir ki, hem Sâni-i Zülcemâlini esmâsıyla tarif eder, hem evsafıyla tavsif eder, hem cilve-i esmâsını tefsir eder, hem teveddüd ve taarrüfünü, yani sevdirilmesini ve tanıttırılmasını ifade eder.

İşte, birtek çiçekten böyle bir şehâdet işitsen; acaba zemin yüzündeki Rabbânî bağlarda umum çiçekleri dinleyebilsen, ne derece yüksek bir kuvvetle Sâni-i Zülcelâlin vücûb-u vücudunu ve vahdetini ilân ettiklerini işitsen, hiç şüphen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi? Eğer kalsa, sana insan ve zîşuur denilebilir mi?

Gel, şimdi bir ağaca dikkatle bak. İşte, bahar mevsiminde yaprakların muntazaman çıkması, çiçeklerin mevzunen açılması, meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi ve dalların ellerinde, mâsum çocuklar gibi, nesîmin esmesiyle oynaması içindeki latîf ağzını gör. Nasıl bir dest-i keremle yeşillenen yaprakların dili ile ve bir neş’e-yi lûtufla tebessüm eden çiçeklerin lisâniyle ve bir cilve-i rahmetle gülen meyvelerin kelimâtı ile ifade edilen hikmetli nizam içindeki adilli mîzan; ve adli gösteren mîzan içinde bulunan dikkatli san’atlar, nakışlar; ve maharetli nakışlar ve zînetler içinde rahmet ve ihsanı gösteren ayrı ayrı tatlı tatmaklar; ve ayrı ayrı güzel kokular ve hoş tatmaklar içinde birer mu’cize-i kudret olan tohumlar ve çekirdekler, gayet zâhir bir sûrette, bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Rahîm, Muhsîn, Mün’im, Mücemmil, Mufaddıl’ın vücûb-u vücudunu ve vahdetini ve cemâl-i rahmetini ve kemâl-i rubûbiyetini gösterir. İşte, eğer bütün rûy-i zemindeki ağaçların lisân-ı hallerini birden dinleyebilsen, “Göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah’ı tesbih eder” (Cumâ Sûresi: 1.) hazînesinde ne kadar güzel cevherler bulunduğunu göreceksin, anlayacaksın.

İşte ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gàfil! Bu derece hadsiz lisânlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdiren bir Kerîm-i Zülcemâl tanımak istenilmezse, bu lisânları susturmalı. Mâdem ki, susturulmaz; dinlemeli. Gafletle kulağını kapasan, kurtulamazsın. Çünkü, sen kulağını kapamakla, kâinat sükût etmez, mevcudât susmaz, vahdâniyet şâhidleri seslerini kesmezler; elbette seni mahkûm ederler.

Sözler, s. 1089

02.05.2010


Aldatan fantaziyeler

Fantaziye; Yunanca bir kelime olup, yalandan gösteriş, boş debdebe, zâhirî süs ve zinet, lüzumlu ihtiyaçtan olmayan ve zevk için kullanılan pahalı eşya anlamına gelmektedir.

Peygamberimiz (asm): “Gözlerden yaş gelmemesi, kalbin kararıp katılaşmasındandır. Kalbin kararıp katılaşması, günahların çokluğundan, günahların çokluğu, bir gün öleceğimizi unutmaktan, bir gün öleceğimizi unutmak, sonu gelmez arzu ve istekler peşinde koşmaktan, sonu gelmez arzu ve istekler peşinde koşmak da gönüllerde geçici ve aldatıcı dünyalık nimetlerin sevgisini yerleştirmekten ileri gelir. Bu sevgi ise bütün kötülüklerin başıdır” buyurur.

Bu konuda Yüce Rabbimiz de “Dünya hayatı aldatıcı bir metâdan başka bir şey değildir” (Âl-i İmran, 185), ”Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir, ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (En’am Sûresi, 32) buyurur.

İnsan dünyada yaşıyor, lâkin ahiret yolcusudur. Bu âyetler ve Peygamberimizin (asm) hadislerinden de anlayacağımız gibi, ahiretimize katkısı olmayan her şey fantaziyedir. Bizden ahiretimizi çalan ve aslında nefis ve şeytanımızın oyunları olan fantaziyeler, idam için darağacına götürülen bir insanın, yolda giderken gördüğü zevk ü safalara, yolundaki atlas ve ipek halılara takılıp, acı akibetini unutmasıdır.

Peygamberimiz (asm) tarafından, dehşetine istinaden “fitne-i âhirzaman” diye tavsif edilen ve saadet-i ebediye yolunda kurulmuş tuzak ve fantaziler konusunda, eserleriyle bu asrın ve gelecek asırların insanlarına hakkıyla ikaz görevini yapan Bediüzzaman, aldatıcı cazibe ve fantaziyeleriyle insanlığı mahveden “İkinci Avrupa“ diye tavsif ettiği “Mimsiz Medeniyet” için:

“Ey sefahat ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere bu Cehennemî hâleti hediye ettin. Sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insanı âlâ-yı illiyyînden, esfel-i sâfilîne atar. Hayvanatın en bedbaht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!” şeklinde en ağır ifadelerini kullanır.

Yine Bediüzzaman, Onüçüncü Sözün İkinci Makamının Zeyli’nde: “Nev’-i beşer bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadı ile ve merhametsiz tahribâtı ile ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle ve mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın ve mahiyet-i insâniyesinin umumî bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla….” şeklinde devam eden sözleriyle bu tehlikeler konusunda bizi uyarır.

Her şeyin bir fantaziyesi vardır; zamanı kullanmanın, yemenin, içmenin, giyinmenin, evin barkın, bineğin vb...

Geçenlerde bir arkadaşımın “full” diye tâbir edilen yeni aldığı lüks bir arabasına “Hayırlı olsun” duâsıyla bindim. Arkadaşım bana “Nasıl, beğendin mi?” deyince, ben de lâtife olsun diye, “Kabirde yatacak adam için biraz lüks değil mi!” deyince birlikte gülümsedik.

Yine bu cümleden olarak, şimdi müteahhitlik yapan bir dostumun, ihtiyâca binâen, satılık dairelerini gezdik. Şehrin çok kıymetli mevkilerinde bir sürü inşaatı ve satılık bitmiş daireleri vardı. Bir hayli gezdik, ikindi namazının da biraz gecikmiş olduğu bir anda, ben kendisine, ”Ağabey, bildiğim kadarıyla iki çocuğunuz (kız ve erkek) var, bu kadar mal-mülk hamaliyesi altında ezilmiyor musunuz?” deyince, kendisi oğlundan yakınarak “Oğlan biraz yaramaz, kendisi tamamen işi ona bırakmamı istiyor, damata da iyi bakmıyor, kendisine bıraksam belki de batırır” deyince, bunu fırsat bilerek kendisine, ”Ağabey, bütün bu inşaatlar ve daireler geçireceğiniz sadece bir ikindi namazına bile değmez, ayrıca bu hamaliyelerin ahiretteki hesabını vermek de çok zor olur” deyince bana “Çok haklısın hocam, ama ne yapacaksın, bir defa bulaştık, bıraksan olmuyor” diye mukabele etti.

Bütün bunlardan, hep birlikte, çıkaracağımız ortak ders aslında şu olmalı: Dünyaya da, ahirete de orada kalacağımız kadar ehemmiyet vermeli, üç günlük dünyanın fani zevk ve fantaziyeleri için ahiretimizi feda etmemeliyiz. Cenâb-ı Hak bizleri dünya için ahiretini feda etmek gafletinden muhafaza eylesin.

Bir başka Muhavere’de buluşmak temennisiyle, Allah’a emanet olun.

ABDULLAH ŞAHİN [email protected]

02.05.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım