Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Gıpta edilecek bir emekli |
Halkın dilinde her ne kadar emekliye “Yaşı geçmiş, işi bitmiş” dense de, onun durumu hiç de öyle değil. Belki emekli olduğu için, yaşının geçtiği kısmen doğru olsa da işinin bitmediği, artarak devam ettiği kesin. Ömür dakikalarının sel gibi akıp gittiği gerçeğinden hareketle yaşın durdurulması mümkün olmadığına göre elbette yaş da geçecek, bir gün gelip, sayılı olan bu ömür dakikaları da bitecek. Bu hakikatların şuurunda olduğundan, emeklilik hayatının günlerini, saatlerini, hatta dakikalarını en üst düzeyde değerlendirmenin hesabını yapıyor... Hayatının belki de en zinde, en sağlıklı devresi sayılan gençliğinin hemen hepsini devlet kapısında geçirmiş biri olarak geriye kalan sayılı günlerinin saatlerini ve dakikalarını artık uhrevî hayatı için harcamayı düşünüyor olmalı ki, emekliliğine ayırdığı bu zamanı boş geçirme niyetinde değil. Gerçi o devlet kapısında çalışırken de dünya ahiret-dengesini gözeterek zamanını iyi değerlendiriyordu; ahireti unutup, arka plana itip, dünyevî meşgalelere çok dalmıyordu; ibadetlerini ve elden geldiği kadar okumalarını aksatmıyordu; nurlu sohbetlerden geri kalmıyordu... Ama ne kadar da olsa devletin ona verdiği bir işi, bir vazifesi vardı. Bu sebeple uhrevî hizmetlere istediği kadar zaman ayıramıyordu. Ama görülüyor ki, bu emeklilik hayatı tam da ona göre, iyi bir fırsat. Herşeyden önce devletin emir-komuta zincirinden uzak bir şekilde hür olmanın tadını çıkarıyor. Emekliliğin en tatlı, en ferahlı yönü hür olmanın yanında zaman bolluğu olmalı ki, o bu zamanı en güzel, en verimli bir şekilde geçirmenin hesabını yapıyor. Emekli olsa da onun belli ve değişmez bir mesaisi var. Her gün için önceden planlanmış bir programı var. Ve hemen her gün, hazırladığı bu programa uymanın gayretinde olur. Fevkalâde bir durum olmadıkça, çok acil bir mani çıkmadıkça, bu günlük programını mutlaka uygular. Programının önemli ve zaman alıcı kısmını okumalar teşkil eder. Kur’ân-ı Kerim, Cevşenü’l-Kebîr ve Risâle okumaları... Namazlar ve sâir ibadetler... Gazete ve derdi okumaları... Nurlu sohbetlere iştirak... Dost-ahbap ziyaretleri... vs. Evet onun günlük çalışma programı böyle. Kendisine, her gün hiç aksatmadan bu programı nasıl uyguladığını sorduğumuzda, şöyle diyor bizim emektar emeklimiz: “Yeter ki bu konuda kararlı ve azimli olun, gerisi kolay. Zamanı iyi ayarlayıp dakik olduktan sonra mesele kalmıyor. Devlet işinde çalışırken nasıl ki bir mesai saatim vardı; emekli olduktan sonra da değişmeyen bir mesaim var. Uyku saatim, kalkma saatim, yemek saatim, namaz saatlerim, okuma saatlerim her gün bellidir ve ben mutlaka bu programa göre kendimi hazırlarım. Yani ‘Nasıl olsa emekliyim, bunu sonra telâfi ederim’ diye günlük programımı erteleme cihetine gitmem. Çok acil bir meşgale veya hesapta olmayan bir mani çıktığında o gün yapamadığım vazifelerimi ertesi günü telâfi etmeye çalışırım. Günlük programımı tamamlamadan, acil bir iş olmadan dışarı çıkmam, misafirliğe gitmem, gelecek olan misafirlere başka bir vakit veririm.” Evet emekli insan deyince çoğumuzun aklına, işsiz-güçsüz, boş boş gezen veya akşama kadar orada burada zaman geçiren insanlar gelse de, az da olsa böyle zamanını faydalı meşgalelerle dolu dolu geçiren emeklileri görmekle, emekliler hakkındaki kanaatimiz değişiyor. Görünen o ki, yaşı başı geçmiş, hayatlarının artık kışını yaşamakta olan bu gibi emeklilerimizin bu gibi gıpta edilecek bir yaşantının içinde olmalarında Risâle-i Nur eserlerinin ve kudsî hizmetin payı ve katkısı büyüktür. İlerlemiş yaşlarına rağmen, nice gençlerden daha zinde, daha azimli olmalarında hiç şüphesiz Nurlarla meşguliyetin hissesi inkâr edilmez.
07.03.2010 E-Posta: [email protected] |