Hüseyin GÜLTEKİN |
|
‘Pederâne’ ve ’mürşidâne’ tavırlar |
Nur mesleğinin özü ve esası olan ihlâsı kazanmak ne kadar önemli ise, onu bir ömür boyu muhafaza ederek korumak da o derece önemlidir. İhlâstaki esas ve düsturları öğrenmek belki kolaydır, ama onları yaşantımıza geçirmek, o istikamette bir hayat tarzını sürdürmek önemli ve önemli olduğu kadar da zor bir iş. İhlâsımızı bozacak, bizi ondan ayıracak mâniler, tuzaklar pek çok. Bu maniler, bu tuzaklar fark edilmese, gaflet veya ülfet sâikiyle bunlar önemsenmese ihlâsımızın zarardide olması her an kaçınılmazdır. Çünkü çok nazik, çok ince olan ihlâs hasleti çok çabuk kırılma istidadındadır. Bize göre hiç de önemli olmayan, hiçbir sakıncası bulunmayan bir söz, bir tavır, bir hâl, bir hareket ihlâsın kırılmasını netice verebilir. Böyle olduğu için Bediüzzaman; “İhlâsı kıracak esbaptan yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz” dedikten sonra “Hz. Yusuf (as) ‘Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder-ancak Rabbim merhamet ederse o başka’ (Yusuf Sûresi: 53) demesiyle nefs-i emmareye itimat edilmez” diyor; akabinde de “Enaniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasın” (İhlâs Risâlesi) ikazında bulunuyor. İhlâsı bozacak hâl ve davranışlardan yılandan, akrepten çekindiğimiz gibi kaçmamız gerektiği ikazında bulunan Bediüzzaman, yine ihlâsı muhafaza etme çerçevesinde İhlâs Risâlesi’nin sonlarında; “Mesleğimiz uhuvvettir (kardeşliktir)” tesbitinde bulunduktan sonra, “Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz” ikazında bulunuyor. Görüldüğü gibi Nur mesleğinin esası kardeşliktir. Şu veya bu şekilde karşılıklı kardeşlik esasları zedelendiğinde herhangi bir hizmetten bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca ‘Kardeşin kardeşe peder olamayacağı bedihî olduğu halde Bediüzzaman böyle bir ifadeyi niçin kullanıyor?’ sorusu akla gelebilir. Fakat cümleden hemen sonra gelen “mürşid vaziyetini takınamaz” ifadesi meseleye açıklık getiriyor. Yani Nur dairesindeki ihvanların yaşı-başı, bilgisi-birikimi ne olursa olsun hepsi birbirinin kardeşidir. Böyle olduğu için de kimse kimseye üstünlük taslayamaz, kimse kimseyi küçük göremez, irşad edici bir pozisyona giremez ikazında bulunuyor o büyük Üstad. Aynı bahsin devamında yine Bediüzzaman; uhuvvetteki makamın geniş olduğunu beyan etikten sonra; “...gıptakârane müzahameye medar olamaz” tesbitini nazarlarımıza veriyor. Burada da daire içindeki kardeşlerin birbirini gıptaya özendirecek ve dolayısıyla gereksiz zahmet ve meşakkatlere sevk edecek hâl ve davranışlardan çekinmeleri gerektiğini beyan ediyor Bediüzzaman. Kardeşlik esasları çerçevesinde hizmetlerin yapılmasını tavsiye eden Bediüzzaman, bunun nasıl yapılacağını, şeklini, biçimini de “olsa olsa kardeş kardeşe muâvin (yardımcı) ve zahîr olur. Hizmetini tekmil eder” diyerek Nur hizmetinde kardeş konumundaki ihvanların birbirlerine karşı olan vazife ve mükellefiyetlerini hatırlatıyor. Belki de hırs-ı sevap, yani ‘Daha ziyade sevap kazanayım’ niyetiyle zaman zaman “mürşidâne”, “pederâne” veya “gıptakârâne” hal ve tavırlara giriliyor. Yani kendilerinde bazı kabiliyet, bazı özellik, bazı güzellikler bulunduğunu düşünen kişiler, bu bilgi ve birikimlerinden başkaları da faydalansın niyetiyle belki de farkında olmadan bu gibi hoş olmayan durumlara giriyorlar. Kardeşlik esası üzerine binâ edilen bir hizmet tarzını benimseyen Nur mesleğinde, niyetler ne olursa olsun neticesi itibarıyla muhatabı küçük görme, ona tepeden bakma gibi hoş olmayan bir durumu akla getiren “mürşidane, pederane, gıptakârâne” gibi ihlâsı kıran, kardeşliği zedeleyen hâl ve davranışlara hiçbir şakirdin tevessül etmemesi gerekir. Evet, Nur mesleğinin vazgeçilmez esaslarından olan ihlâsı kazanmak ve onu sonuna kadar muhafaza etmek önemli ve zor da olsa, bu kudsî dâvâya baş koyanların bu zorun üstesinden gelmenin gayretinde olmalarının bir önemli vecibe olduğunu bilmeleri gerekir. Çünkü bu kudsî hizmet ancak ihlâs ile devam eder. 14.02.2010 E-Posta: [email protected] |