Hakan YALMAN |
|
Bir mektep olan vatan sathı |
Geçtiğimiz Cuma akşamı Adana’da “Varlığın Doğru Algılanması: Mânâ-i Harfi” isimli bir seminer programına katıldık. Bir konuşmacının çok sıklıkla bulması mümkün olmayan ilgiyle dinleyen bir topluluk Adana’da mevcuttu. Akşam vakti ve haftanın sonu olmasına rağmen yaşlısı ve genci ile canlı bir topluluk tarafından, ruhların gevezeleştiği ve maçın, eğlencenin ve şovun dışındaki ciddî meselelerin rağbet görmediği bir dönemde bir saati geçen bir süre ilgiyle takip edildi. Sadece ilgiyle takip etmekle kalmayıp açık kalplilikle kanaatlerini dile getiren Adanalılar, çok kaliteli bir dinleyici topluluğu olduklarını her halleri ile ortaya koydular. Hele kilometrelerce yol kat edip toplantıya katılan Mersin ve Tarsuslular, ilme rağbetin azaldığını zannettiğimiz günümüzde, bir hadis için aylarca yolculuk eden ilim ehlinin bu asra yansımaları gibiydi. Hele Mersin grubunun seminer sonrası Risâle-i Nur’daki ilmî meselelerle ilgili derin muhabbeti, benim uzun zamandır hasretini çektiğim bir tablo idi. Şartlar uygun olsa sanki sabaha kadar devam edecek bir enerji ile doluydular. Bu vesile ile ülkemiz için Risâle-i Nur eğitim metodunun ne kadar etkili olduğu ve başarılı olduğunu da fark ettik. Üniversite ortamlarında bile ciddi bir konunun ele alınması durumunda çok ilgi duyulmadığı bir süreç içinde bulunuyoruz. Ciddî ve önemli konuların sadece mesleki olması ve maddi getirisi olması durumunda katlanılabilir olarak değerlendirildiği bir asırda felsefî gelebilecek konuları ilgiyle izleyebilen bir topluluk, hizmetin ülkemize ve insanlığa sunduğu en önemli meyvelerden biridir diye düşünüyorum. Üstelik bu topluluk kelimenin tam anlamı ile yediden yetmişe her yaş ve statüden oluşmuş çok geniş alana yayılmış özellikleri olan bir topluluktu. Eğitim, oluşturulmuş kurumlarda dahi çok zor yürütülürken ve bilgi sadece menfaate hizmet ettiği ölçüde önemli addedilirken vatan sathını bir mektebe dönüştürme ideâli ile yola çıkmış ruhun en parlak meyvelerinden biri idi Adana. Cinsiyet, yaş ve sosyal statü olarak birbirinden çok farklı bir topluluğu aynı konu etrafında tefekkür için bir araya getirebilmek ve aynı şevk ile bir konuyu dinletebilmek Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisinin Kur’ân’dan ders almış olması nedeniyle ortaya çıkan bir kerâmet olmalıydı. Nur eğitim tarzı herhangi bir masraf gerektirmeden ve büyük kurumlara ve binalara ihtiyaç duymadan her evi ve her mekânı bir eğitim kurumuna dönüştüren çok etkili bir ıslâh yolu. Bunu farkedebilen bir devletin külliyata ve hizmetin yayılma tarzına önemle sahip çıkması ve yaygınlaştırma arayışı içine girmesi lâzım. Bu tarzda bir arayışın haberlerini de yeni yeni duymaya başladık. Son zamanlarda Rusya, Finlandiya gibi ülkelerin Külliyatı eğitim sistemlerinin bir parçası olarak yerleştirme çabası geleceğin dünyasında yükselen önemli değerlerden birinin Risale-i Nur olacağının önemli bir emaresi. Dünyanın geleceğinde ateizmden bahsetmek ancak dünyayı tanımamanın ve nereye doğru gittiğini bilmemenin bir sonucu olabilir. Dünya genelinde yaygın bir fıtrî arayış var. Herkes aslını, özünü ve varoluş nedenini anlamaya çalışıyor. Bu arayış, insanlığın Asr-ı Saadet’ten günümüze yansıyan bir ses buluşmasının bir vesilesi olacaktır. Hâlihazırda olmaktadır da. Vatanın genelinde gönüllü ve kurumsuz bir eğitim modelinin yaygınlaşması tüm insanlığa hakikatin ulaşmasının çok önemli bir vesilesi olacaktır. Bu güzelliklerin yaygınlaştığı bir dünyada muhakkak barış, refah ve huzur hâkim olacaktır. Bu anlamda Risâle-i Nur saadet asrından günümüze ulaşan nübüvvet elçisidir. Hazret-i Muhammed’in (asm) kendi asrında beşerî boyutta ve bedenen yaptıklarını bu asra taşımak ve saadet mânâsını küremizin tamamına ulaştırmak istidadındadır. 09.02.2010 E-Posta: [email protected] |