Nurullah AKAY |
|
Yürümek bahaneydi o gün |
Bir kış gününde yürüyüşe çıkmıştım. O gün yine makamları, mansıpları ve dünyaya birkaç elle tutunan ve tutunmak için can atan insanları düşündüm. Düşünürken yürüdüm, yürüdükçe düşündüm kaldırımlarda. Gelen geçen insanlara bakmamaya, hayalimdekilerle hemhâl olmaya çalıştım. Bazen hayallerimden beni ayırmaya çalışan karartılar çıktı karşıma. Onlara çarpmamak ve onları biraz anlamak için görmeye çalıştım. Ağaçlar kupkuru olmuştu. Yeşillikler başka bahara kadar ortadan kaybolmuşlardı. Yağmur damlalarıyla bazen kendime geliyordum. Damlaların hızlanmasını, yerlerin ıslanmasını hep istemişimdir. Yine öyle bir arzum vardı. Yağmur yağsın ve benim gibi uyurgezerleri uyandırsın diye düşünmeye başlamıştım. Yağmurlar dirilmelerin habercisiydi her zaman. Toprak, bağrındakileri yeşermek için yağmur damlalarının yollarını gözlüyordu. Yağmurlar yağacak, sular toprakla buluşacak, güneş sıcaklığıyla canlıları aydınlatacak ve ısıtacak, daha sonra da dirilmeler arkası arkasında vuku bulacaktı. Yürürken düşüncelerim daldan dala atlamaktaydı. Bir ara rüzgârla kucaklaştım. Uzaklardan geliyordu ama yorgun görünmüyordu. Birçok dağları aşmış, ovaları geçmişti. İnsanların yüzlerini okşayarak yoluna devam etmekteydi. Belli ki çok büyük vazifelerle vazifelendirilmişti. Havayı temizleyecek, uzak diyarlardan haberler getirecekti. Kim bilir daha ne güzel görevler için esmeye devam ediyordu... Bir ara semaya gözlerim ilişti. Bulutlar hızla ilerliyordu bir yerlere. Belli ki emir büyük yerdendi. Bir yerlere gidecek ve oraları yağışlarla şenlendirecekti. Ne kadar güzel görünüyordu her şey. Kuraklıktan korkan insanlar için ne büyük müjdeydi bulutlar... Düşündüm ki her şeyde büyük bir sanat vardır, her şeyde büyük bir düzen, her şeyde büyük ve şaşmaz bir ölçü vardır. Düşünürken paltomun düğmelerini kapattım. İstedim ki havalar soğuk olsun. Çünkü mevsim kıştı. Kışın kışlığını yapmasını istiyordum ve üşümekten korkmuyordum. Üşüdükçe titreyecek, titredikçe de belki kendime gelecektim... İnsanlar gelip geçiyordu. Simalar, boylar, renkler, giyimler, adımlar hep birbirinden farklıydı. Her sima farklı bir dünyanın aynasıydı. Her farklılık büyük bir sanatkârın sanatını haykırıyordu. Mümkün olsaydı her insanın kafasındaki geçeni öğrenmek, herkesin dünyasını,—harim-i ismetine girmeden—öğrenmek istiyordum. Ama mümkün değildi. Bu hiçbir fani için mümkün olamazdı. Bunu bilmek için sonsuz bir ilme, sınırsız bir kudrete sahip olmak gerekiyordu. Ve bir bilen vardı elbette. O’nun yanında her şey kaydediliyordu. Bir zerre dahi O’nun ilminin dışında değildi. Düşündükçe her şeyin beni Allah’a doğru götürdüğünü anlıyordum. Çünkü başka türlü bu dünyanın hakkından gelemezdim. Arzularım nihayetsiz, düşmanlarım sayısız, ihtiyaçlarım sınırsız idi. Çok şeyler yapmak, çok şeyler görmek, huzur denilen sahile çıkmak istiyordum. Ama gücüm de, kudretim de, takatim de yoktu. Hayatımın muhteşem işlerini yapamazdım. Vücudumun baştanbaşa sanatkârane olan işlerinin üstesinden gelemezdim. Sonsuz arzularımı, sınırsız ihtiyaçlarımı yerine getirecek birisine ihtiyacım vardı. Elbette kim beni yaratmışsa, kim beni bu dünyada imtihana tabi tutuyorsa, O beni benden daha iyi tanıyor ve beni benden daha iyi düşünüyordu. O’na teslim olmalıydım. O’na sınırsız ihtiyaçlarımı arz etmeliydim. O’nun bana olan emirlerini öğrenmeli ve her bir arzusunu yerine getirmeliydim. Rabbimi düşünmeye başlamıştım. Nasıl ve neden yaratıldığımın, hangi vazifelerle mükellef olduğumun arayışına çıktım. Düşüncelerim beni bin dört yüz sene öncesine götürdü. Artık hayalen Arabistan yarımadasında, saadet asrındaydım. Lâyık olmadığım Yüce Resûl’ün (Allah’ın yüce salâtı ve selâmı onun üzerinde olsun) huzurunda, doğrulukta yarışan sahabilerinin arasında kendimi hissetmek için gayret ettim. Orada herkes Rabb-i Rahim’den gelecek evâmir-i İlâhiyi bekliyordu... O asrın nuruyla nurlanırken utandım, sıkıldım birden. Çünkü onlara lâyık olmadığımı, onların o asil beklentileri yerine geçici ve değersiz beklentilerle zihnimi bulandırdığımı anladım. Bir tek çarem vardı, o da tevbe kapısını hep açık bulunduran rahmeti nihayetsiz Rabbime, Habibine ve Asr-ı Saadet cemaatine lâyık olmak için niyazda bulunmaktı... 09.02.2010 E-Posta: [email protected] |