Muzaffer KARAHİSAR |
|
Sessizlik içerisindeki sesler |
Her sabah erkenden hızlı adımlarla işe gitmek için yürürken ayakkabımın çıkardığı sesler, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Kaldırım’ şiirindeki: “Tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin…” mısraını hatırlattı. Bir insanın kaldırımda yürürken çıkardığı sesler, bir anda kâinat fabrikasında işleyen sistemlerdeki büyüleyici sessizliği ve sükûneti hatırlattı. Birçok işler, faaliyetler, hareketler; çok büyük sesler, gürültüler çıkartarak insanları ve başka canlıları rahatsız edici çalkantılar, nümayişlerle olması gerekirken; son derece sükûnetle, ihtimamla ve sessizce gerçekleşmektedir. İnsanın hayal etmekten dahi aciz kaldığı; kâinattaki tecelli eden, işleyen, yenilenen Cenab-Allah’ın eserleri, mucizeleri, güzellikleri, rızıkları ve saymakla bitiremeyeceğimiz her şey bir güzellik, nizam, intizam dahilinde O’nun Kayyum isminin tecellisi ile aksamadan devam edip gidiyor. Bu mucizelerden, güzelliklerden, faaliyetlerden birisi de durmadan, yorulmadan, aksamadan gecikmeden ibretli bir sessizlik ve hayret edilecek sükûnet içersinde her şeyin O’nun izni, ilmi ve yaratması ile meydana gelmesidir. Kâainatta çok büyük faaliyetlerin, işlerin, değişikliklerin Yüce Yaratan tarafından sessizce, insanları rahatsız etmeden gerçekleştirmesi; kudretini, azametini, hikmetini ve rahmetini gösterdiği gibi; eşref-i mahlûkat olarak yarattığı insanlara olan muhabbetini de göstermektedir. Böyle harika bir işleyişi her yerde görmek, bilmek mümkün. Üzerinde yaşadığımız Dünyamız, kendi ekseni etrafında saatte 1670 km hızla ve güneşin etrafında saatte 108 bin km hızla dönmektedir. Bütün bu işleyişler, yanmalar, patlamalar ve faaliyetler bizleri rahatsız ve huzursuz etmeden sükûnet içerisinde asırlardan beri devam edip gidiyor. Bir yaşlımızın muayenesi yapılırken doktor, yaşlının kalbi çalışırken çıkardığı sesi cihazla yükselterek bizlere de dinletti. Bir kova içerisine musluktan kesik kesik akan su sesine benzeyen bir ses çıkarıyordu. Benim merak ve hayret ettiğimi gören doktor bey, kalbimizin bir dakikada 5 litre, bir saatte 300 litre kan pompaladığını belirterek, günlük, aylık, yıllık miktarın hesabını bana bıraktı. Kalbin çalışmasının anne karnında, ceninin iki aylıkken başladığını ve dakikada 150 kez çarptığını söyledi. İki aylık anne karnındaki bir ceninin yaklaşık bir çilek kadar, 2,5 cm büyüklükte ve 10 gram ağırlıkta olduğunu, dünyada bir dakikada 250 bebek doğduğunu ve hepsinin kalp sisteminin böyle işlediğini anlattı. Anne karnında iki aylıkken 10 gram ağırlığındaki bir vücudun içine yerleştirilerek sessiz sedasız atmaya başlayan insan kalbi bir asra yakın olan bir ömür boyunca durmadan, yorulmadan, çalıştırılıyor. Bu çalışma sadece bir insan hayatını ayakta tutmanın ötesinde; aşkların, muhabbetlerin, zikirlerin, ibadetlerin vesilesi olarak insanı Allah’a götüren, O’na bağlayan bir âlemin merkezi olma görevini son nefese kadar sürdüren hareketli, sessiz bir makine. Toprağa atılan tohumların, çekirdeklerin ve tanelerin hangi yöne doğru büyüyecekleri onlara bildirilerek tonlarca gıdaların, rızıkların, meyvelerin ve yiyeceklerin sessizlik ve gürültüsüz bir şekilde meydana gelmesi, onları sulamak için bulutlardaki tonlarca suların yağmur ve kar tanecikleri olarak yere sessizce inmesi ve bunlar gibi üzerinde düşünülerek tefekkür edilmesi gereken Cenab-ı Allah’ın mucizelerinin karşısında insanın, Allahu Ekber demekten başka söyleyebileceği bir şey kalmıyor. Bu düşünceler ve tefekkür içerisinde adımlarım Huzurevine yaklaştı. Her gün sabah namazı sonrasında kendine ait dua, zikir ve tesbihle meşgul olan, gözleri görmeyen Fatma Kara teyzenin mutad ziyaretini yapmaya yöneldim. Onun asra yakın ömrünün sonlarında ritimle çarpan, yaşlı ve sessiz kalbinin nidalarının dilinden bir musiki terennümleri şeklinde Allah… Allah… lafızları olarak dökülmesini görmek, duymak ve hissedar olabilmek temennisi ile huzuruna vardım ve dinlemeye başladım. Her sabah namazından itibaren başlayan dua ve zikirleri saatlerce sessiz bir şekilde devam edip gidiyordu. Sessizlik ve sükûnet içerisinde çalışan kâinat ve mevcudat fabrikasında bulunan kuşların, ağaçların, rüzgârların, derelerin zikir seslerine benzeyen Fatma Teyzenin dudaklarından dökülen tazim, tevhid, tekbir sesleri gizemli bir sessizlik içersinde Arş-ı Âlâ’ya yükseliyordu... 09.02.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (02.02.2010) - Okudu, anladı, anlattı (26.01.2010) - Bolvadin seyahatinden kalanlar |