Mehtap YILDIRIM |
|
Mutlu olmak arzusundaki sır |
“Mutluluk” kelimesini duyduğumuzda bile gözlerimiz ümitle parıldıyor, içimiz içimize sığmıyor. Tarif edilmez bir heyecan kaplıyor bedenimizi. Demek ki insan fıtratında mutlu olmaya karşı büyük bir iştiyak, şiddetli bir istek var. Böyle bir duyguyu veren ancak insanı çok sanatlı yaratan Cenâb-ı Allah’tır. İnsan mutlu olmayı arzuladığı gibi, mutluluğunun dâimî olmasını da arzular. Mutluluğunun bir gün son bulacağı endişesi dahi bulunduğu ânı acılaştırabilir. Bu acıyı duymamak için, mutluluğunun hiç bitmeyeceğine kendisini inandırmaya çalışır. Hep neşeli ve genç kalacağını düşünür. Hep zengin ve refah içinde yaşayacağını düşünür. Hiç ölmeyeceğini düşünür. Sevdiklerinden hiç ayrılmayacağını düşünür. Peki bütün bunlar bu dünyada mümkün mü? Hayatı dünyadan ibaret düşündüğümüz zaman, bu duyguların karşılığını burada alamamak anında dünyamızın kararmasına, ümitsizlik ve çaresizlik içinde kıvranmamıza sebep olabilir. Yani bize verilen akıl nimeti ile hemen istikbalimize uzanıp, mutluluğumuzun son bulacağı endişesinin elemini yaşayabiliriz. Halife-i arz olan insana verilmiş en donanımlı cihazlardan biri olan aklın vazifesi her halde mazi ve müstakbeli düşündürerek insana türlü acılar yaşatmak, zevk almak noktasında hayvandan daha aşağı bir duruma düşürmek olamaz. Akıl nimetinin veriliş gayesini araştıran insan, aklın kâinat sırlarını ve sayısız hikmet hazinelerini açacak bir anahtar olarak verildiğini anlayacaktır. İnsan, bu akıl anahtarı ile mutlu olmak duygusunun hikmetini aramak isterse bulabileceği çok sırlar vardır. İnsanı çeşitli cihazlarla donatan, her bir cihaza aklımızın alamayacağı vazifeler yükleyen Yaratıcımız, bize ebedî bir saadet yurdu hazırladığı için, fıtratımıza da sonsuza kadar mutlu olma arzusunu yerleştirmiş. Dünya misafirhanesindeki imtihanı başarıyla geçen kullarına Cenâb-ı Allah vaad ettiği ebedî saadeti bahşedecektir. İnsan, fıtratına ebedî hayatı için yerleştirilmiş bazı duyguları bu dünya için zannıyla istimal etmeye çalıştığında, tam karşılığını bulamayınca da sükût-u hayale uğrayabiliyor. İnsana düşen, bu konuda ye’se ve karamsarlığa kapılmak değil, bütün duyguların veriliş maksadını bilerek onları yerinde sarf etmektir. 05.12.2009 E-Posta: [email protected] |