Ahmet ÖZDEMİR |
|
Gökyüzünde bayram mı var? |
Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz, “tefekkür”ün ne kadar önemli olduğunu anlatmak için ibadetle kıyaslamış ve “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır”1 buyurmuşlardır. Tefekkürde Rabbimizi bize tarif eden üç büyük tarif ediciden biri olan kâinat kitabını okumak vardır. Bugün birlikte kısa bir tefekkür yapmaya ne dersiniz? Bir gece yolculuğunda büyük bir şehrin uzaktan ışıl ışıl görüntülerini hatırlayın… Veya bir bayram gecesi donanmaların geçişini gözünüzün önüne getirin… Yahut bir şehrâyinde pırıl pırıl donatılmış büyük bir şehrin ışıklar, maytaplar, havai fişekler arasındaki rengârenk manzarasını tasavvur edin… Bütün bu manzaraları tüm canlılığıyla birden hayalinizde canlandırmak zor mu geliyor? Öyleyse, haydi başınızı yukarı kaldırın, gözünüzü gökyüzüne çevirin. Dikkatlice bakınız: Bulutsuz bir gecede gök kubbemizin manzarası, herhalde donanmaların resmigeçidinden, büyük bir şehrin şehrâyininden daha az ihtişamlı değildir. Gündüz Güneş sistemimizin komutanı Güneşin ışığı ardında gizlenen muhteşem bir yıldızlar ordusu, akşam olup da şehrâyin vakti geldiğinde teker teker yerlerini alıp gözlerimiz önünde öyle manzaralar çizer, öyle nakışlar gösterir ki, insana kâinatı adeta bir bayram yeri olarak takdim ederler. Belki hayalimizde tasavvur edemeyeceğimiz güzellikleri bir arada görürüz. Tarif etmek için kelimeler bile yetersiz kalır o an. Üstelik gök kubbemizdeki şehrâyin belli birkaç geceye mahsus da değildir. Milyarlarca yıldan beri her gün, her gece bu muhteşem tablolar semamızda tekrar tekrar gösterilmektedir. Bu tablolarda yer alan sayısız yıldızlar içinde öyleleri var ki, koca güneşimizden binlerce, hatta milyonlarca büyüklüktedir. İnsanlık bu yıldızların sayısını bile hesaplamaktan acizken milyarlarca yıldır devam eden bu şehrâyinlerin masraf ve enerjilerini nasıl hesaplasın? Bu kadar büyük masraflarla bu kadar büyük işlerin çevrilmesi elbette sahipsiz ve sebepsiz olamaz. Her şeyi hikmetle yaratan Rabbimiz uçsuz bucaksız kâinat denizinde milyarlarca yıldır sürekli devam ettirdiği bu kadar büyük manevraları hiç sebepsiz ve hikmetsiz yapar mı? Her gece gözlerimiz önünde meydana gelen bu büyük ve muhteşem şehrâyin, elbette akıl sahiplerine bir şeyler anlatmaktadır. Bu sayısız yıldızlar ordusu bize neyi ders veriyor, neyin bayramını yapıyor dersiniz? İnsan olarak bu soruların cevabını araştırmak bizim görevimiz değil midir? Kâinatı muazzam bir orduya benzetebiliriz. Bu ordu bildiğimiz ordular gibi kolordulara, tümenlere, tugaylara, alaylara, taburlara, bölüklere, takımlara ve mangalara ayrılmıştır. Gökyüzündeki hiçbir cismin kendi başına münferit hareketi söz konusu değildir. Kâinat gerçekten muhteşem bir ordudur. Fakat en muntazam ve en disiplinli bir orduda bile görülebilecek kusurların zerresine kâinat ordusunda rastlamak mümkün değildir. Bir alayda disiplini sağlamak, bir mangada disiplini sağlamaktan daha zordur. Oysa kâinatın hangi tarafına baksak, kanun ve nizamların her yerde büyük bir titizlikle uygulandığını görürüz. Aynı emirle bir gezegen hareket ettiği gibi, kâinat da aynı emirle hareket etmektedir. Meselâ, bir galaksinin durumu, büyük bir çayırda bir çimen yaprağının durumundan farklı değildir. Kâinattaki kusursuz nizam ve intizam bir tesadüften ibaret olamayacağı gibi, kendi kendine de meydana gelmiş olamaz. Tabiatın yapması, tesadüfün karışması, kendi kendine olması hele hiç mümkün değildir! İnsanoğlu, kâinatın “nasıl” yaratıldığını öğrenebilmek için merak saikasıyla pek çok paralar ve emekler harcamıştır ve harcamaya da devam etmektedir. Kâinatın “niçin” yaratıldığını öğrenmek için bu emeklerin binde birini olsun harcamak ihtiyacını duymayanların aklına şaşmak gerekir. Çünkü kâinatın niçin yaratıldığı bilinmezse, nasıl yaratıldığını öğrenmek kimseye bir şey kazandırmaz ki! Ancak bir korku, bir dehşet alırsınız herhalde. Sonra korkmaya başlarsınız: Meselâ, Halley kuyruklu yıldızı dünyamıza ne zaman çarpacak veya göktaşı ne zaman başımıza düşecek diye korkular her geçen gün daha da artacaktır. Sonunda hayat çekilmez bir hâl alacaktır. Peki, insanın yaratılış gayesi nedir? Dünyaya niçin gönderilmiştir? Buradaki vazifeleri nelerdir? Bu soruların cevaplarını düşünmek gerekmez mi? Kabiliyet ve yetenekleri itibariyle bütün kâinatın üzerine çıkan insanoğlu, bu kabiliyetleri kullanmakta da kâinattan geri kalmamaya çalışmak zorundadır. Hücrelerden yıldızlara nasıl her varlık kendisi için tayin edilen görevi eksiksiz ve kusursuz yapıyorsa, insan da yaratılış gayesini keşfederek görevini yerine getirmeye çalışmakla mükelleftir.2 Öyle değil mi?
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s. 26, 56 2- Hüseyin Demirkan, Yıldızların Esrarı, Yeni Asya Yayınları, s. 92 30.11.2009 E-Posta: [email protected] |