Hüseyin EREN |
|
Mermere yazmak |
Yazar ne yazar, neden yazar, kime, hangi makamda yazar? Yazan çok da, yazar kaç kişi, kaç elin kaç parmağı kadar? Yazmak, bir sonucun ifadesi mi, yoksa bir başlangıcın sancısı mı? Yazmak bir yazgı mıdır, yoksa yazar yazgısını mı yazar? Sorusu, sorunu olanlar mı yazar? Yazar dediğin arızalı insan mıdır, arızasını, arayışını kelimelere yükleyip saklayan kimse midir? Hangi makamda yazarsa o makamda okuyucu bulur yazar; ekonomi yazanlar ekonomiyi merak edenlerce okunur, siyaset yazanlar siyasetle içli dışlı olanlarca okunur, dış politika keza… Kalpten yazanlar ehli kalp tarafından okunur; kalbî yazıların karşılığı kalplerdir, akla esas tutan yazılar akıllılarca en iyi anlaşılır… Duysallığın karşılığı yine duygusallık; içtenlikle yazmanın mükâfatı içtenlikle okunmak… Yazarlığın okulu yok; biraz yazar doğulunur, çokça emek sarfından sonra yazar olunur… Eğer paye ise, kişi kendisi veya bir başkası veremez o payeyi; karar okuyucunundur, kabul eder veya etmez? Hangi okuyucu; bugünkü sessiz çoğunluk ve yarınlardaki yeni takipçileri; yüzyıllar ötesinden gelen yazarlar bugün hâlâ okunuyorsa bugün yine yazardır onlar… Kelimelere yüklenen hikmet kaybolmayan kıymet; bir gün mutlaka ortaya çıkar ve aydınlatır bulunduğu yeri, yüreği… Tribünlere yazılanlar bir günlük alkıştan sonra sönüp gider, geride iz bırakmadan izi sürülmeden kaybolur, günü kurtarmaksa evet gün kurtarılmıştır, günsüz günlerde ise gün yüzü görmeyecektir o yazılanlar… Tutkuyla yazılmışsa yazılar tutkuyla okunur, okutulur okuyucu tarafından; alkış için yazılmaz, ama okuyucu beğenmişse yürekten alkışlar; büyük ödül bu ödül, büyük paye bu paye… Yazmanın dayanılmaz tutkusu üzerinize bir değiversin bırakabilir misiniz bilmem? Yazmayı yaşamak, yaşamayı yazmak kadar önemseyenler yazardır, yazar kalacaklardır, verdikleri eserlerle unutulmazlara adlarını yazdıracaklardır… Yazar olmayan kim var ki; aklı, iradesi, kalbi, vicdanıyla herkes kendi hayatını yazar, son noktayı ise ölüm koyar… Ölümsüzlük sabahında sahifeler önüne konur; yazdıklarının hesabı sorulur, tevil, tefsir yoktur artık, haşiye için zaman kalmamıştır… Yazdıklarının karşılığı iki sonuçtan başkası değildir; ya sonsuz mutluluk veya mutsuzluk… O hayatta bizi kurtarmayacak yazmaların, eserlerin ne kıymeti var ki? Bütün yazarlar bu noktaya dikkat etmeli değil mi? Yoksa su üstüne yazı yazmakla, mermere yazmak aynı olurdu. 24.11.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (28.10.2009) - Kanaate kanaat etmek (17.09.2009) - Enes’in otobüsü (12.05.2009) - Pencereyi değiştirmek (05.05.2009) - Ruhaniyetli sayfalar |