S. Bahattin YAŞAR |
|
‘Ödül almaya gelecek vaktim yok’ |
Büyükler, küçük şeylere takılmayanlardır. Başarılı olmuş insanların ortak özelliklerine bakıldığında, kocaman bir ideal, sönmek bilmez bir azim ve maddî manevî hiçbir bahaneyi başarmanın önüne koymayan bir hayat biçimi akla gelir. Başarı ve Çocuklarımız isimli, Psikolog Nur Yaycıoğlu’nun Ya-Pa yayınları arasında 2000’de yayınlanmış kitabını okuyorum. Küçük çaplı bir çalışma, ama derinliği olan bir özelliğe sahip. 130 sayfalık çalışmanın 55 sayfası, dünyada başarılı olmuş insanların hayat öyküleri ile dolu. Bunlar arasında Madame Curie, Thomas Alva Edison, İbni Sina, Mimar Sinan, Ludwig von Beethoven, Biruni, Albert Einstein gibi pek çok isimler var. Beni bu isimlerle birlikte, bu başaranların ortak özellikleri ilgilendirdi. Çünkü biz başarmak için haddinden fazla bahane üretiyoruz. Hatta öyle ki, bu noktada havanın bulutlu olması bile çalışmamak ve başarmamak için bahane olabiliyor. Özellikle bir de maddî ve manevî imkânsızlıklar içerisinde isek, tamam, başarmamak için gerekli şartlar oluştu demektir. Bir de biraz çevreden, biraz aileden, biraz da devletten yanlış tavırlar görmüşsek, haksızlıklara uğramışsak başarı kapıları iyice kilitli demektir. ‘Geç be kardeşim, bu devlete mi çalışacağım, bu aile mi benim varlığım, bu vatanı ben mi kurtaracağım.” diyerek, anlamlı da gözüken bahanelerle kenara çekilmek ve pes etmek mümkündür. Ama hedefi büyük olanlar, ideali yüksek olanlar yani himmetleri milletleri, himmetleri nev’î olanlar, küçük meselelere ve küçük olaylara kendilerini bırakmamışlardır. Bu örnekleri şunun için veriyorum. Zihnimizde teşvik edici pozitif örnekler ne kadar çok olursa, pozitif model alma şansı da o nispette fazla olacaktır. Kitap içerisindeki pozitif modellerden bir kaçını paylaşmak, kitabın bütünü hakkında bilgi verecektir. Madame Curie, bebeklik döneminde, annesi tüberküloz hastalığı sebebiyle kızını bir kez olsun öpememiş. Yani insanın en az mide ihtiyaçları kadar önemsenebilecek önemli bir şey de, sevgi ihtiyacıdır. Marya’nın bu sevgi ihtiyacı giderilmemiş. Ama ‘Benim sevgi ihtiyacım giderilmedi’ diyerek, ‘ben de çalışmıyorum’ dememiş. Parasızlık sebebiyle yükseköğrenimine başka bir ülkeye gitme olanağı yoktu. Kaldığı yer daha da dikkat çekici, ‘tavan arasında, ısıtılmayan küçük bir odada bütün gün derslerine çalışıyordu.’ Gelen cümle çok daha dikkat çekici, ‘Bir gün yakınları onu açlıktan gelen bir baygınlık içerisinde buldular.’ Maddî ve manevî bütün bu yoksunluklar, onun, ‘uzun ve yorucu bir uğraştan sonra x ışınları, kapkara bir kimyasal karışımdan ışıldadı. Bu çamurumsu zift karışımı, uranyum maddesinden elde edilen ‘Radium’du. Böylece, 1903’te fizik dalında, 1911 yılında da kimya dalında Nobel ödülü aldı. O güne kadar iki Nobel ödülü alan kimse yoktu. Başaranlar da, zirve noktasında bir insan sevgisi dikkat çekiyor. Kendisini, insanları, varlığı ve yaratıcıyı sevmeyenlerde başarı neden olsun. İnsanın başarmak için bile mutlaka bir nedeni olmalıdır. Yani şefkat-i cinsiye terakkinin zembereğidir. Ve işte Curie’nin o büyük davranış ve sözü, şöyle bir ruh halinden çıkıp geliyor: “Marya Curie’nin ulaştığı başarılar ve aldığı Nobel ödülleri ardından gelen ün, onu hiç ilgilendirmiyor, zaman zaman da huzurunu kaçırıyordu. Çünkü onun laboratuvar çalışmalarında zaman yitirmesine sebep olacak hiçbir engele hoşgörüsü yoktu” Yani ödül almaya gitmeyi bir zaman kaybı olarak görmek, işte büyüklüğün ta kendisidir. Bir başka başarı ustası, müziğin dehası Beethoven, hastalandıktan sonra bile, onuncu senfonisi üzerinde çalışırken şu sözleri söylemekteydi. “Bu senfonimle öyle bir yenilik getiriyorum ki, dünya şaşacak.’ Evet, cümle, hasta iken bile nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu gösteriyor. Durum onu gösteriyor ki, bütün başaranlar ortak bir takım özellikler içeriyor. Bunlar; -Başaranlar, çok ciddî boyutlarda bir insan sevgisine sahipler. Böyle bir duygu taşımayan neden insanlık için kendini feda etsin. -Sıkı ve disiplinli bir çalışma olmadan yetenek bile tehlikeye girebilir, ziyan olabilir. -Fikir ve san'at kitaplarına karşı ilgi duyuyor ve çok fazla kitap okuyorlar. -Yaşanan olumsuzluklara karşın, çalışma heyecanın ve varlığını dimdik ayakta tutuyorlar. -Küçük meselelere takılmadan yaşamayı öğreniyorlar. -Büyük ideal insanlarıdır. Trendeki vagonu kendine kimyasal deneyler yapma yeri olarak değerlendiren Edison, vagonlar çarpıştığında kimyasal maddeleri yangın çıkmasına sebep olur. Bu sebeple kondoktör, kulağını hayatı boyunca sağır edecek bir tokat atar ve bir kulağı sağır olur. Ama büyüklük bu ki, sağır olan kulağı dolayısıyla hayata, tokat vuran insana, onun memuru olduğu devletine ve uğruna çalıştığı insanlığa bir düşmanlık içerisine girmeden, heyecanını da kaybetmeden çalışmalarına devam eder. Öyle olmasaydı, şu an Edison, kulağının birisi patlatılmış ve bu yüzden hayata küsmüş bir insan olarak her halde gündeme gelmeyecekti. Çünkü dünyada kulağının birisi veya her ikisi patlamış/patlatılmış o kadar çok insan var ki. Ama Edison, büyük idealinin önüne patlamış kulağını koymayacak kadar büyük olduğu için, bu gün onu biz buluşu vesilesiyle dünyanın gecesini neredeyse gündüze çeviren, ışıl ışıl yeni bir dünya kurulmasını sağlayan muhteşem mucit olarak görüyoruz. Anlaşılan o ki, büyüklerin hayat-başarı öyküleri de, alınacak dersleri de büyük. Küçük şeyler, büyük yürüyüşlere mani olmamalıdır. Büyükler, küçük şeylere takılmadan yürüyüşünü sürdürenlerdir. 22.11.2009 E-Posta: [email protected] |