S. Bahattin YAŞAR |
|
Hayatı anlamlı kılan kareler; enstantaneler |
Özel zamanların kişi üzerindeki etkisi, algılama kapasitesi kadardır. Bazen bir bayram, bir olay, bir özel yakalanmış hayat kesiti, enstantane, yirmi yıllık hayat birikimini içinde taşıyabilir. Bazen bir lâhza, bir ömre bedel dönüşüm içerebilir. Yeter ki alıcılar açık olsun. Ama alıcılar kapalı ise, göle düşmüş ağzı kapalı bir pet şişe gibi, ne bir damla alır, ne de bir damla dışarı verir. Zaten cehalet budur. Bazı insanlar da böyledir. Çevresinde çok derin, bilgi deryası insanlar vardır, ama gelin görün ki yakınlarında olanlar ondan istifade edemezler. Oysa, maddî ve manevî bereketler, sevaplar, duâlar, iyi temenniler içeren pozitif enerji hazinesi, özel zamanları, günleri, geceleri dolu dolu yaşamak, tabir yerindeyse testiyi doldurmak aklın gereğidir. Biz de birkaç günümüzü, farklı şehirlerdeki Nur kardeşlerimizin sevinçlerine katılarak geçirdik. Elazığ’ın havasını teneffüs ettik. Elazığ şehrini, daha önce de bir kez şöyle bir görmüştük. Ama şimdi anlıyorum ki, bir şehri yakından tanımak için, o şehre zaman ayrılmalı ve o şehirde kalmalı imiş. Elazığ tarihiyle de oldukça köklü bir konuma sahip. Bunu, dünü ve bugünü yansıtan mezarlıklardan anlamak mümkün. Özellikle, Harput’taki mezarlar tarihî şehir kimliğinin kodları hakkında bilgi veriyor. Elazığ’da, yaşayan şehirden ziyade, yaşanmış şehir efsaneleri daha bir ön planda. Her konuştuğunuz insanın size şehrin dünüyle ilgili söyleyebileceği çok şeyleri var. Bu çok anlamlı bir zenginlik. Kıymetli kardeşim, genç Abdullah, “Hocam, ben zaman zaman bu mezarlığa gelir, adeta onlarla hasb-ı hal ederim. Mezarlıklar da tıpkı yaşayan insanlar gibi insanla konuşuyor. Size, şehrin dününden bilgi veriyorlar. Özellikle burada yaşayanlardan ziyade yaşamayanlar konuşuyor ve gündem oluşturuyorlar. Ben bu özel zamanlarda dünyevîleşmeden hiç değilse kısa bir zaman içinde olsa kurtuluyorum. Burada olmak bir ders dinlemek gibi etkili oluyor” diyor. Bu cümlelerin sahibi, 20’li yaşlarda bir genç. ‘Mezarlık ve genç’ çok dikkat çeken bir ikili. Çünkü bir genç için de en büyük nasihat, ölümdür. Elazığ, büyük zatlarıyla meşhur. Bediüzzaman’ın birinci talebelerinden Hulusi Yahyagil de bu silsileden. Hepsinin kabri başında, farklı yaşlarda çocuklarımızla duâlarda bulunduk. Doğrusu, bir şehri, dünüyle ve bugünüyle tanımlamak daha doğrudur. Dünü olmayan bir bugün, çok da anlamlı olmaz. Elazığ’da, Nur kardeşliğinin davranışa dönüşmüş halleriyle karşılaştık. Saygıdeğer Prof. Şekerdağ Hocamızın, saygıdeğer eşiyle birlikte, ince ve nezaketli tavırları, beslendikleri kaynaktan ne derece istifade ettiklerinin apaçık ifadeleriydi. Keban, Elazığ şehrimizde görülmesi gereken bir mekân. Özellikle de, bu güzergâhtaki tesislerdeki balık ziyafeti, şehrin maddî güzelliğini tamamlayan bir unsur. Şehrin güzelliği, gözün gördükleri, kulağın işittikleri, kalbin hissettikleri ve birer müfettiş hükmündeki kuvve-i zaikanın (tat alma duyusu) yaptığı teftişlerle anlam kazanıyor. Önemli olan, maddî ve manevî ikramların nefis hesabına olmamasıdır. Cenâb-ı Hakkın yarattığı nimetlerin, şükür makamında tadat edilmesi de apayrı zor imtihanlardan birisidir. Tıpkı, kızarmış tavuğu yiyen hazretin, kızarmış tavuk yemek isteyenlere iletmiş olduğu şartın, ‘kum bi iznillah’ diyerek, tavuğun dağılan unsurlarının toplanıp, tavuk olarak sıçraması haline bağlaması gibi; ‘aklı midesine, ruhu cesedine, kalbi nefsine’ hakim olanların dünya lezzetlerini tadabileceği ifade edilmesi dikkat çekicidir. Ama biz, bu iki şıkkı da içermese de, ikram edilen nimetleri, ‘Bismillah’ diyerek yedik. Ve kızarmış tavuk değil, ama balık nimetlerini yerken de, ne güzel yaratılmış olduğuna ve biz insanlara bu balıkların kurban edildiğine dikkatleri çektik. Tabiî ki, kuvve-i zaikamız müfettişlik görevini bitirdiğinde ise, ‘Elhamdulillah’ demeyi de ihmal etmedik. Şükür, bize bu gezileri nasip Edene, ve güzel nimetleri Verene! 25.10.2009 E-Posta: [email protected] |