S. Bahattin YAŞAR |
|
Dünya ji kesi ra namineh! (Dünya kimseye kalmaz) |
Dünya bir paket program gibi. İnsan programa geçiyor ve kendisi için kurulan ve kendisinin de etkili olduğu süreci aşama aşama yaşıyor. Kader programı işliyor. İnsan da dümenci neferi gibi. Bu programın dışına çıkmak da yok. İnsanın bu kadar olup bitenler karşısında tesiri o kadar az ve küçük ki. Ama bu az ve küçük olan da imtihanı oluşturuyor. Son zamanlarda Kürtçe bir şeyler söylemek ve bir şeyler yazmak, hiç değilse bizim açımızdan, ayrı bir zevk ve renk. Dil bir anlaşma vasıtasıdır. Önemli olan cümlenin içinde taşıdığı mânâdır. O, güzelse ve birileri onun ne demek istediğini anlıyorsa, mesele bitmiştir. Gerisi lâf. Yani benim anlamadığım bir dilde çok büyük edebî zenginlikler varmış, eee bana ne bundan. Çünkü bana bu mânâyı, benim anladığım bir dilin anlatması lâzım. Benim anlamadığım bir cümle, benim anlamadığım bir cümledir. Başkası için değil. Ama anlaşmak güzel. Mahalledeki bakkaldan öğrendiğim, on cümleyi aşmayan Kürtçe ile bakın huzurlarınızdayım. Keşke daha fazlasını bilseydim. Yani meselâ sınavda birbirine Kürtçe bir şeyler söyleyen öğrencilerin, birbirlerine ne dediklerini anlayabilseydim. Ama buna da şükür. Çünkü bana zaman zaman dostlar, ‘Kırmançi zani’ diyorlar, ben de ‘Kırmançi zanım’ hatta ‘pır zanım’ diyorum. Yani on cümle bana, ‘Kürtçeyi biliyorum’ dedirtiyor, ‘hatta çok biliyorum’ dedirtiyor. Eee canım bilmenin de sonu yok ki. ** Doğrusunu söylemek gerekirse, öğrendiğim cümleler de öyle eften püften cümleler değil. Adeta işin özünü içine alan cümleler. Yani yüzlerce ana dili Kürtçe olan gençle, bu on cümle etrafında çok tatlı sohbetler ediyoruz. Onların itiraz edemeyecekleri cümleler kurunca, mesele bitiyor. Nitekim şu başlığa çekilmiş cümleye kimin itirazı olabilir? Kim bu cümlenin karşısında bir cümle kurabilir? Kursa da kaç para eder? Yani kişinin taşıdığı şartlar ne olursa olsun, neticede dünyadan gitmek var mı, yok mu? Eeee, varsa, dünyevî ‘gam’lara gerek yok. Sen sana düşeni yap, gerisini Sahibine bırak. Yani, ‘hasbünellah ve niğmel vekil’. Doğrusu tevekkül, güzel ve anlamlı. Gemiye binip, bavulunu sırtında taşımak olmaz. Gemi seni de, bavulunu da taşır. Neticede, nice hayatların uğruna feda edildiği dünya, geçici değil mi? Bütün bir hayat boyu biriktirilen dünyalıklar geride kalmıyor mu? Bütün eş, dost, çoluk çocuk hepsinin arkadaşlığı en son nereye kadar? Kabir. Ölüm varsa, kabir varsa, öldükten sonra dirilmek varsa ve yaşanan her şeyin en ince bir hesabı da varsa; o zaman aldanmak, gafil takılmak, görmezden gelmek anlamsız. Gülerler insana. Tabir yerindeyse dünya kimseye de yar olmuyorsa; ona bağlanmak, ona âşık olmak, ondan medet beklemek, akıl kârı mıdır? Yolcu, dinlendiği gölgelikte takılıp kalır mı? Bence akıllılık, geçici olanı verip, ebedî olanı almaktır. Ama bazıları ona delilik diyor, desinler. İnanmak bunu gerektiriyor. Deli kim, veli kim dünyada anlaşılası değil. O zaman gelelim başlıktaki cümlenin özüne. Aslında her günün bir sloganı olmalı. ‘Dünya ji kesi ra namineh’, yani, dünya kimseye kalmaz. Çünkü ‘Mırın heye’, yani, ölüm var. Zaten ne geliyorsa başımıza kötülük namına, hepsi de, dünyaya olan yanlış sevgiden geliyor. Evet, insan dünyayı da sevmeli, ama O’nun adına sevmeli. Fehimkir, anladınız mı? 11.10.2009 E-Posta: [email protected] |