Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Boş zaman yoktur; boşa geçirilen zaman vardır |
Değerini derk edemediğimiz, kıymetini bilemediğimiz nimetlerin başında her halde “sıhhat” ve “zaman” gelir. Ömür dakikalarımızın en müsait, en verimli devresi olan gençliğimizi, âdeta sona ermeyecek şekilde ebedî olduğunu zannederek, boş ve mâlâyani meşgalelerle, hatta uhrevî hayatımızı tehlikeye sokacak günah ve seyyiâtlarla geçiririz. Diğer yandan da sayılı ömür dakikalarının hiç tükenmeyeceği zehabına kapılarak, bu dünya hayatındaki zaman nimetinin farkına varmadan, vaktimizi ya boş faydasız işlerle veya hem dünyamızı, hem de ahiretimizi tehlikeye atacak meşgalelerle geçiririz. Vaktimizi boşa geçirmek, cebimizdeki paramızı boşa harcamak gibidir. Mâlâyani, zararlı meşgalelerle vaktimizi zayi etmek, zarûrî ihtiyaçlarımızı kulak ardı edip, paramızı lüzumsuz yerlere harcayarak çar çur etmek anlamına gelir. Böyle olduğu için Efendimiz (asm) “İki nimet vardır ki insanlar kıymetini bilmiyorlar. Biri sıhhat, diğeri de vakit” buyurmuştur. Öyle ya, çok az bir parası bulunduğu halde, bu parasını zarûrî ihtiyaçlarına harcamayıp, hiç de ihtiyacı olmayan, lüzumsuz, gereksiz şeylere sarfeden bir kimseye akıllı insan denilebilir mi? Böyle hareket eden bir insanın âkıbeti ne olur? Akıllı ve geleceğini düşünen insan, cebinde ne kadar parası olursa olsun, onu, her türlü israftan kaçınarak, zarurî ihtiyacı olan yerlerde harcamasını bilen insandır. Bu noktada büyük âlimlerden Hasan-ı Basrî; “Ben öyle zatlara eriştim ki, onlar sizin paranızı boşa harcamaktan çekindiğiniz gibi, vakitlerini boşa harcamaktan çekiniyorlar, dakikalarının dahi değerini düşünüyorlardı” diyor. İtiraf etmeliyiz ki, bu zamanda insanların çoğu ne paralarının kıymetini, ne de vakitlerinin değerini biliyorlar. Kazandıklarını çarçur etmekten çekinmeyen, yaşantıları her türlü israfla âlûde, lüks bir hayat tarzıyla ömür dakikalarını heder eden günümüz insanı, boş vaktin ne olduğunu, onu en iyi şekilde değerlendirmenin önemini, zamanı boşa geçirmenin maddî-manevî zararını hesap edebilir mi dersiniz? Sonuçta bu fani ve geçici dünyaya gönderiliş sebebinin farkında olan, ömür dakikalarının sayılı olduğunu bilen ve bu dakikalarının da bir sel gibi dönmemek üzere akıp gittiğini görebilen insanlar, daha da önemlisi kendilerine verilen ömür sermayesini en iyi şekilde değerlendirmenin yolunu yordamını bilen her insan, boş zamanın kıymetini bilir ve bütün ömür dakikalarını Allah yolunda harcamanın gayretinde olur. Bu meyanda yaşanmış şu ibretlik hadiseye kulak verelim isterseniz: Selef âlimlerinden Abdullah bin Âmir’e gelen bir adam; “Seninle biraz sohbet edelim” deyince aldığı cevap şöyle olur: “Tut güneşi, gitmesin. Seninle vakit öldürelim.” Bu cevaba şaşıran adam; bunun izahını isteyince Âmir: “Güneş durmuyor gidiyor, böylece vakit harcanıyor; ya vakti durdur seninle muhabbet edelim, ya da geriye çekil, akıp giden vakti değerlendirelim. Nakitten de değerli olan vakti boşa harcama vebâline girmeyelim.” Bu noktada Bediüzzaman’ın, zamanı en iyi şekilde değerlendirmekteki hassasiyetini, vaktini boşa harcamamaktaki titizliğini de hatırlamakta fayda var. Onun, at sırtında, harb meydanlarında, düşmanın top güllelerinin vızıltıları arasında dahi kitap te’lifine devam etmesini; yolda yürürken, dağ başlarında, dere kenarlarında istirahat ederken Risâle tashihini; dayanılmayacak zehirlemeler ve hastalıklar ânında dahi hizmet-i Kur’âniye ile alâkalı faaliyetlere hiç ara vermeden devam etmesi; sâir vakitlerde de gece gündüz demeden, bir dakikasını bile boşa harcamadan ibadetle, taatle, ezkârla geçirmesi, onu rehber olarak görenler için bir nümune-i imtisâl olsa gerek. Hakikat-ı hâlde boş diye bir zaman da yoktur; boşa geçirilen zaman vardır. En sıkışık, en yoğun zamanlarımızda dahi fırsatları iyi kolladığımızda aksatmamakla yükümlü olduğumuz ibadetlerimizi, okumalarımızı, hizmetlerimizi hiç zorlanmadan yerine getirebiliriz. “Zamanım yok” bahanelerine sığınıp, günlük ibadetlerimizi, şahsî okumalarımızı, yapmakla mükellef olduğumuz hizmetlerimizi aksatmanın haklı bir tarafı olamaz. 11.10.2009 E-Posta: [email protected] |