Ali OKTAY |
|
Korsan yayın, internet ve kul hakkı üzerine gelen mesajlar... |
Geçtiğimiz hafta aslında hem bütün dünyanın, hem de özelde bizim müzik camiamızın en önemli problemi olan korsan cd, internetten izinsiz eser indirme ve halkımızın yaklaşımını ele almaya çalıştığım yazıma önemli katkılarda bulunan okur mesajları aldım. Bunlardan bir kısmını paylaşmak ve bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum. Gelen mesajların tamamını yerimizin darlığı sebebiyle alamadığım gibi, cevaplarımın da kısa ve öz olmasına dikkat etmeye çalıştım. M. Said Ünverdi isimli okuyucumuz özetle şöyle diyor: “... Bu yarayı tedavi etmede en önemli görev devlete düşmektedir. Devlet korsan cd üretimini yasaklamak için, gerekli kontrolleri yapmalı, bununla beraber gerekli kurumlarını bu konuda halka bilgi vermeleri için görevlendirmeli. Meselâ; ders kitaplarında bu konular işlenebilir. Camilerde hutbe konusu olabilir. Saniyen; vergi noktasında san'atçıya destek olmalı. Devletten sonra en önemli görev san'atçıya düşmektedir. San'atçı san'atını halka arz ederken işin sadece ticarî boyutunu düşünmemeli. Yani şu kadar kaset veya cd üreterek şu kadar servete sahip olurum hülyasına kapılmamadır. Hizmetini, emeğini halka arz ederken insaf ölçülerini unutmamalı. Malûm halkın gelir seviyesi belli. Zaten vatandaş aylık gelir gider hesaplarından dolayı müzik dinlemeye belki fırsat bulamıyordur. Binaenaleyh san'atçıda makul bir fiyatla hizmetini, emeğini halka sunmalıdır. En son görevde halka düşmektedir. Fiyatların normalleştiğini gören herbir fert inanıyoruz ki korsan cd’lere rağbet etmeyecektir.” Sait Bey’in sorunun tesbiti ve çözüm teklifleri konusundaki yaklaşımı tebrike değer. Şunu söylemek lâzım hemen; telif haklarının korunması konusunda halen yürürlükte olan Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu aslında pek çok konuyu düzenlemiş, cezaî hükümleri koymuş. Elbette eksikler var, ama yasa bu haliyle uygulansa bile bir çok şey çözülebilir gerçekte. Korsan cd ve kitap konusunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde özel bir masa var. Baskınlarla pek çok korsan yayın da ele geçiyor ancak bu hiç de yeterli olamıyor. Zira karşımızda çok büyük bir yasadışı oluşum var. Son yasa değişikliği ile korsan kitap ve cd’de mücadele yetkisi belediyelere de verildi, ama belediyelerin bu konuda hiçbir şey yaptığını görmek mümkün değil. Meselâ polis veya zabıta memuru korsan cd , kitap satan kişilerin yanından geçiyor hatta kendisi satın alıyor. Oysa şikâyete bağlı olmadan derhal müdahale etme yetkisi var. Said Beyin korsan yayın konusunun ders kitaplarında okutulması, camilerde hutbeye konu edilmesi fikri çok güzel. Evet devlet en azından bu kanalları kullanarak halkımızı bilinçlendirmeli. İşin san'atçı boyutuna gelince, Said Beyin düşüncesine katılmam pek mümkün değil. Çünkü hiçbir san'atçı, emin olun, “Şu kadar kaset veya cd üreterek bu kadar servete sahip olurum hülyasına kapılmamakta, insaf ölçülerini elden bırakmamaktadır.” Meselâ çevrenize bir bakın, bizim san'atçı arkadaşlarımızdan servet sahibi olmuş hiç kimse görebiliyor musunuz? San'atçının albümü yaparken en önemli beklentisi şudur: Acaba dinleyici beğenecek mi, ne kadar geniş bir kitleye ulaşa bileceğim? Zaten albümü san'atçı yapmaz müzik yapımcısı yapar. Müzik yapımcısı o albümün bütün maliyetini karşılar; reklâm, tanıtım, hazırlık, satış gibi bütün sorunlarla o ilgilenir. San'atçı ise eserleri iyi yorumlamak, doğru şiir ve besteleri seçmekle meşguldur daha ziyade. Yapımcı ile yaptığı anlaşma ise san'atçıya aslında pek bir maddî kazanç da sağlamaz. Fakat kâr etmek elbette ticaretle uğraşan herkesin en tabiî bir hakkı değil midir? Kim yaptığı işten zarar etmek ister ki ? Bir albümün maliyetinin 50 bin-200 bin TL arasında değiştiğini bilmenizi isterim. Bu rakam yapacağınız her özel harcama ile elbette daha da artacaktır. Albümün satış fiyatının neredeyse % 50’sinin bayi kârı, % 30’unun maliyet ve % 15- 20’lik bir kısmının yapımcıya kalabildiğini söylersem yapımcının maliyetini çıkarmak için on binlerce albüm satmak zorunda kaldığı sonucu ortadadır. Sorunun halk ayağına gelince, işin çözüm noktası asıl burada işte. Kul hakkından korkan bir insan, gerçekte karşılığını vermeden, hak sahibinden helâllik almadan hiçbir gayri İslâmî yola yönelmemelidir. CD çok pahalı geliyorsa ve alamıyorsa, bunun yolu internetten indirmek, korsanını almak olmamalıdır.
Diğer bir mesajımız ise Zübeyr Ergenekon kardeşimizden. Mesaj şöyle: “Bu maili cd ve kasetlerin telif hakkını tam mânâsıyla anlamak için yazıyorum. bir ara gazetemizdeki köşenizde bahsetmiştiniz. Hatta bazı kardeşler itiraz etmişler. Öncelikle şunu ifade edeyim, hak neyse ona uymak lâzım sadece. Yanlış yapılıyorsa da yaptırılan yanlışı kabul etmek lâzım. Hatalarımızı kabul etmememiz o hatadan daha büyük bir hata değil mi? Öncelikle kasetini aldığımız bir albümün cd’si bizlere helâl oluyor mu? Artık her şart altında bu kasetler ben de bulunmasa bile bu albümler içindeki çalışmaları dinleme hakkını elde ediyor muyum? İkinci sorum, çıkan bütün albümleri alma imkânım yok, ama bir iki tanesini alıp destek olmakla diğerlerini dinlemeye hak kazandırmaz doğru mudur? Üçüncü sorum ise, meselâ kardeşim veya bir yakınım orijinal albümü alıyor, ben de onu bilgisayarıma kopyalıyorum ve ben de dinliyorum. Bu uygun oluyor mu? Bazen telif haklarının abartıldığını düşünüyoruz. Zübeyr kardeşimizin dediği gibi “Hatamızı kabul etmemek daha büyük hata değil midir?” Sorularına ise özetle şu cevapları verebilirim: Ücretini ödeyerek aldığınız bir cd eğer elinizden çıkmışsa, başkasına vermişseniz, orijinal olmayan her yolla yaptığınız dinleme pek doğru değil. Örneğin fırından bir ekmek aldınız. Yemediniz ve arkadaşınıza verdiniz. Sizin para vererek ekmek almanız fırından bu defa ücretsiz olarak ekmek alma hakkını verir mi? Fırının sahibi, çalışan, un getiren, ekmeği satan kişi vs. ne der acaba? Ödediğiniz ücret satın aldığınız menfaatle sınırlı olabilir ancak. İkinci sorunuzu da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Bir yakınınızın, arkadaşınızın aldığı orjinal cd’yi sizin bilgisayara kopyalamanız elbette size bu hakkı vermiyor. Çünkü sizin bunun için ödediğiniz bir bedel yok. Telif haklarının abartıldığı düşüncesi abartılı bence. “Hak haktır küçüğüne büyüğüne bakılmaz” anlayışına kalben bağlanmış insanlar olarak, haktan ne anladığımızı biraz sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum. Bir diğer mesaj ise Bursa’dan sevgili Eyüp Otman Ağabeyimden. Biliyorsunuz kendileri “Aziz Üstadım” şiirinin şairidir aynı zamanda. Eyüp Ağabey bakınız ne diyor: “Evet Ali kardeşim değerli dostum yerden göğe haklısın. Bizim konfeksiyon camiasında ve bilhassa da iştigal ettiğimiz konu olan, çocuk ve bebe konfeksiyon sektöründe model taklidi yapılıyor (çalma kelimesi ağır gelecek). Halbuki o modeli meydana getiren firma, modelistine, stilistine bir sürü para ödüyor. Yazık değil mi, haksız ve emeksiz kopyalamak. Bu böyle olmakla birlikte, modeli kopyalasa da o elbiseyi meydana getirmek için, kumaşını, ipliğini, düğme veya fermuarını alıyor, nakışını, baskısını yaptırıyor. Nihayetinde diktirip bir mamül ortaya çıkarıyor. Sizinkinde ise hiçbir emek sarf etmeden, aynen kopyalıyor. Bu daha büyük bir suç, günah-ı kebair mesabesinde bir günah Allah yardımcınız olsun. Muhabbetlerimle.” Eyüp Ağabey sorunu kendi penceresinden örnek vererek ne güzel de özetlemiş. Amacımız, niyetimiz ne kadar iyi, ne kadar halis de olsa, onu gerektiren şartlara eğer hak sahibinin rızasızlığı, gönül kırıklığı karışmışsa pek bir hayır çıkmayacağı malûmdur. Piyangodan, kumardan, faizden gelen para ile cami yapmak vicdanımızı rahatlatır mı acaba? Kur’ân, ilâhî, şiir vs. albümü alan bir kişinin yapması gereken mutlak şey, bu albümün orijinal olup olmadığına azamî dikkat göstermesidir. İnternet üzerinden hayır yaptığını düşünerek binlerce eseri izinsiz şekilde sayfasına koyan korsan internet sayfalarından eser indiren dinleyiciler ve sayfayı hazırlayanlar büyük bir vebal altına girmektedir. İşte böylesine önemli bir konu için sizden gelenlere verebildiğimiz cevaplar özetle böyle. Gösterdiği duyarlılıkla yazımıza mesaj gönderen katkıda bulunan bütün okurlarımıza teşekkür ediyorum. Bu konuda görüşü, çözüm teklifi olan başka okurlarımız olursa onların da mesajlarını [email protected] adresimize beklediğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim. 08.10.2009 E-Posta: alioktay@alioktay. net |