Ahmet DURSUN |
|
Said Nursî’siz Türkiye |
Başbakan Erdoğan’ın AKP kongresinde yaptığı konuşma, Türkiye sosyolojisini iyi algılayan özelliğiyle gelecek için ümit verdi. Başbakan’ın kongredeki konuşması, devlet merkezli bir anlayıştan insan odaklı bir anlayışa yönelişin işaretlerini veriyordu. Başbakan konuşmasında, özellikle, Bitlisli Said Nursî’siz bir Türkiye’nin maneviyatının noksan kalacağını söylemesi birçok açıdan önemlidir. Herşeyden evvel, Said Nursî’nin isminin bir başbakan tarafından bu bağlamda dile getirilmesi din dışı temellere oturtulan bir laiklik anlayışının iflas ettiğinin itirafı anlamına gelmektedir. Said Nursî yalnız ülkemizin değil, tüm insanlığın karşı karşıya kaldığı problemlerin çözüm kaynağıdır ve tüm insanlığı kuşatıcı çözümlere Said Nursî tecrübesini göz önüne almadan ulaşmak da mümkün değildir. Bediüzzaman Said Nursî, geçen asırda milyonlarca insanın hayatını kaybettiği dünya savaşlarından daha tehlikeli bir savaşa işaret ederek “izm”lerin etkisindeki insanlığın varlık gayesinden uzaklaşarak, ebedî hayatını yitirme tehlikesine dikkat çekmiş ve insanın kendi varlığıyla ilgili sorgulamalarına, iç çatışmalarına karşı insanlığa iç huzuru ve ebedi mutluluğu sağlayacak yolları göstermiştir. Said Nursî’siz bir dünya daha mutsuz ve anlamsız bir dünya ve varlık algısı demektir. Said Nursî’siz Türkiye ise; otoriter eğilimlerin, devletçi yaklaşımların, gelenekçi kodların hegemonyasını sürdürdüğü bir Türkiye’dir. Said Nursî’nin Meşrutiyet karşısındaki tavrı, cumhuriyeti algılayış şekli, insan hürriyetini ve hakkını önceleyen mücadelesi, adaleti vurgulayan hukuk anlayışı Türk modernleşmesini aslî yörüngesine oturtacak niteliktedir. Said Nursî’siz Türkiye; şehit haberlerinin devam ettiği, fail-i meçhullerin son bulmadığı, Şemdinlilerin sıklıkla yaşandığı, Ergenekonların ürediği, masumların yaşama hakkının bulunmadığı, etnik tartışmaların sürdüğü, ötekileştirmenin-ayrıştırmanın süregeldiği bir Türkiye’dir. Bediüzzaman’ın kendisine işkence edenlere, yıllarca hapishanelerde tutanlara karşı affedici tavrı, mahkeme salonlarında haykırdığı hukukun üstünlüğü mesajları, zikir ve fikir ayırmayan birleştirici tavrı; Başbakan’ın konuşmasında zikrettiği Yunus’la Hacı Bektaş’ı, Hacı Bayram Veli’yle Ahmet Kaya’yı, Nazım Hikmet’i ve diğerlerini bir arada tutacak, kardeşçe yaşatacak Kuranî yaklaşımı sergilemektedir. Said Nursî’siz Türkiye, Münevver Karabulut cinayetlerinin arttığı, liseli gençlerin şirazeden çıktığı, aile facialarının çoğaldığı bir Türkiye’dir. Said Nursî’nin insana yaradılış gayesini sürekli hatırlatan, Allahsız bir eğitim anlayışını reddederek Rab-kul ilişkisini sürekli canlı tutan, imtihan dünyasında olduğumuz bilincini hayatımızın her anında hissettiren yaklaşımı daha huzurlu bir Türkiye’nin habercisidir. Said Nursî’siz bir Türkiye; maddeciliğin, sadakatsizliğin, ümitsizliğin, adamsendeciliğin, bananeciliğin, hırsın, açgözlülüğün arttığı bir Türkiye’dir. Bu bağlamda Bediüzzaman, aynı hastalıklara düçâr olan insanlığın da şansıdır. Bediüzzaman Said Nursî, aslında son ekonomik krizde de görüldüğü gibi, bugün dünyanın sorunu haline gelen ve toplumda fertler arasında yaygınlaşan inançsızlık eksenindeki menfaatperestlik, bencillik, kendi çıkarını düşünme, güçsüzü ezme, hukuka riayetsizlik gibi hastalıklara karşı tepeden inmeci bir siyasî yaklaşımdan ziyade imanlı fertleri önermekte ve bunun da yol haritasını sunmaktadır. İnsanın ve toplumun mesh-i manevîsine sebep olan bireysel ve toplumsal ahlâkî dejenerasyonun önünü açan kuvvete, menfaate, sefahete, çatışmaya ve ırkçılığa dayanan bir medeniyete karşı toplumların çoğunluğunun mutluluğunu tazammun eden; hak, hukuk, adalet, fazilet, kardeşlik ve yardımlaşma esaslarına dayanan Kur’ân medeniyetinin prensiplerini açıklamaktadır ve bunu hayatta görünür kılmanın yollarını göstermektedir. Bediüzzaman budur, gözünü yumarak güneşi inkâr eden bakarkörler görmek istemese de… 06.10.2009 E-Posta: [email protected] |