Ahmet DURSUN |
|
Ben devletim |
Kuralları ben koyarım; çünkü ben devletim. Ben ne dersem o olur. Benim istediğim şekilde giyinir, benim istediğim yerlerde dolaşırsın. Benim istediğim dille, ben ne kadar izin verirsem o kadar konuşursun. Benim istediğim kadar inanır, benim dediğim kadar inancını ifade edersin. Gel dediğimde gelir, git dediğimde gidersin. “Bugün git yarın gel” dersem; bugün gider yarın gelirsin. ‘Niye?’ diyemezsin Ben devletim. Bir ananın yüreğini dağlarım, bir babanın ciğerini yakarım, bir çocuğu yetim kılarım. Anaların koklamaya doyamadıkları yavrularını ocaklarından koparır, avucumun içine alırım. ‘Sen sağcısın sen solcusun’ derim; birbirlerini birbirlerine yediririm. İstersem hain olursun, istersem kahraman. İstediğim dosttur, istediğim düşman. Kürtsün derim, aşağılarım, Alevisin derim, dışlarım. Bana aykırı bir şey söyle, rejim düşmanlığı ile yaftalarım. Siz kapışadurun, ben işime bakarım. Ben kutsalım! Ben yoksam hiç bir şey yoktur; ne insan, ne millet… O yüzden ben öncelikliyim, benim önceliklerim belirler hayatınızı. Beni korumak ve kollamak görevlerin en mukaddesidir. Benim için asker elbisesi giyersin. Benim için kurşun da sıkarsın, kurşun da yersin. Benim için derin işlere girersin, benim için ölür, öldürürsün. Her yerde, her zaman benim nöbetimi tutarsın. Hele bir uyumaya gör nöbette, yakarım; bir el bombasını eline tutuşturur, ölümüne cezalandırırım. Geride yürekleri parçalayan manzaralar, bir ananın feryatları, bir babanın çaresiz çığlıkları… Ne yapalım; ölenler öldü, kalan sağlar bizimdir. Benim için her şey azdır. Ben devletim. Sen benim için varsın. Tek bayrak, tek millet, tek dil derim; sınırları belirlerim. Seni her şeyinle bana tabi olmaya, bana itaat etmeye davet ederim. Güzellikle tabii… Ama sen, gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde benim bölünmez bütünlüğüme, kutsallarıma el uzatırsın, dil uzatırsın. ‘Sen kimsin?’ derim o zaman. İşte o zaman sadık bekçilerim bir işaretimle gereğini yaparlar. Bir öğretmen olursun, beni anlatırsın. Polis olursun, beni gösterirsin. Bir savcı olursun, beni savunursun, bir asker olursun, benim için yumruğunu masaya vurursun. Her şey olursun; kendin için değil, yalnız benim için. Sen hukuk dersin, adalet dersin, eşitlik-özgürlük diye hoplarsın, zıplarsın, ağlarsın… Hukuk da benim, adalet de. Unutma, benim istediğim kadar eşit ve özgürsün. Şimdi de seni garip bir telaş içinde görüyorum. Sen bunu hep yapıyorsun. Beni şeffaflaştıracağını söylüyorsun. Yok Kürt açılımıydı, yok demokratikleşme süreciydi… Unutma, senin ne kadar açılıp açılamayacağına, ne kadar saçılıp saçılamayacağına da ben karar veririm. Ben ne kadar vermek istersem, sen o kadar alırsın. Açılımın kaçılım olması için bir postalın görüntüsü yeter de artar bile. Benim sağlam kalelerim vardır. Sen bitmek tükenmek bilmeyen hain emellerinle her zaman son kalemi aldığını düşünürsün; ama yanılırsın. Benim kalelerim bitmez. Sen iktidar dersin, onu veririm. YÖK dersin; veririm. Çankaya dersin; onu da veririm. Tamam diye sevindiğin anda binerim tepene. Ben devletim, ben bitmem. Sen istedikçe ben veririm sadece. Senin ahmaklığın da burada başlar zaten. Sen aldıkça bana benzersin, yedikçe yersin, tıkındıkça tıkanır, şiştikçe şişersin. En son savundukların benim savunduklarım olur artık. Sen ben olursun; ama ben asla sen olmam. Senin anlamadığın çok şey vardır. Ben kendi varlığım için senin varlığının özünü almışımdır, ruhunu çalmışımdır. Senin anlamadığın budur. Bazen anlarsın anlamasına da, işine gelmez özüne dönmek. ‘Nasıl olsa güç bende’ dersin; sözünü bozarsın, özünü bozarsın. Sana yeni bir gömlek veririm, övünür durursun yeni gömleğinle. Ben de gurur duyarım seninle, bana benzemenle. Aslanım benim! Sonra sahip olduklarını kaybettiğinde, geriye dönüp baktığında feryat edersin. Göçtü kervan, kaldık dağlar başında, diye sızlanadur. Sen yeni kervanlar beklerken ben hükmümü icra ederim. Ben devletim, icracıyım. ‘Böyle olmak zorunda mısın?’ diye soruyorsun, ‘ben başka devletler de gördüm, onlar senin gibi değiller’ diyorsun. Ne yapalım, ben böyleyim işte; çünkü ben senin devletinim, ben senim. 01.09.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.08.2009) - Ramazan fotoğrafı (04.08.2009) - Şeytanın avukatlığı (28.07.2009) - Eğitimsiz eğitim yahut ihanetin bir başka boyutu (21.07.2009) - Bize neler olmuş? |