Ahmet DURSUN |
|
Şeytanın avukatlığı |
Risâle-i Nur’un iman ve küfür muvazeneleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazların üstesinden gelebilecek işaretleri sunmakta ve meselelerin özünde yatan temel hastalıkları teşhis etmektedir. Şüphesiz ki, iman-küfür mücadelesi insanlık tarihinin en çetin mücadelesidir ve çağımız dünyası da bu mücadelenin en çetin karşılaşmalarının yapıldığı zaman dilimini yansıtmaktadır. Risâle-i Nurların terminolojisiyle ifade edecek olursak, bu dehşetli zamanda ehl-i imanı “mütemerrid inatçılar”ın “firavunluk derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalâletleri”nden kurtaracak “kudsi hakikatler” insanlığın saadeti için gerekmektedir. Risâle-i Nurlar da bu saadet yolunun haritasını çizmiştir. Yine Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyo kültürel, sosyopolitik ve psikolojik… birçok alandaki kıskaçları açacak, Türkiye’yi sıkıştığı mengeneden kurtaracak adres de buradan geçmektedir. İman ve Küfür Muvazeneleri’ne göz atanlar görürler ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu girift hal, bunalımlı durum hiç de şaşırtıcı değildir. İnsanlığın ebedi saadeti için açılan dehşetli imtihanın tecelli yeri olan dünyamızda yaşanagelen bu çatışmalara Risâle-i Nur okuyucuları hiç de yabancı değillerdir. Yabancı olunan şey; mütemerridler eliyle küfür cihetinden gelen ve haddi aşan azgınlığın tahmin edilemeyecek boyutlarıdır. Bu da ahir zamanın önemli göstergelerinden biri olmalıdır. Geçtiğimiz günlerde YÖK tarafından verilen katsayı kararının iptali için içinde eğitim sendikalarının da bulunduğu çeşitli kurumların yüksek yargı organlarına başvuruları, bu zulmün devamını arzulayan halleri, binlerce gencimizin geleceğini karartma çabaları bu azgınlığın küçük bir yansımasıdır. Gün geçmiyor ki bundan çok daha beterleriyle karşılaşmayalım. Türkiye’de gerçekleşecek olan her güzel şeyin önüne geçmeye çalışmak, kendi insanlarına biraz olsun huzur verecek her girişimi engellemek, her alanda kin ve nefret duygularını aşılamaya çalışmak, ülkeyi heva ve heveslerin hüküm sürdüğü bir dalalet yurduna çevirmeye uğraşmak, bütün çirkinliklerin avukatlığına soyunmak, küfrü işmam eden her hareketi alkışlamak… sadece hasis bir ruh halinin mi tecellisidir? Şeytanın avukatlığı böyle olsa gerek. Böyledir bizim laik memleketin rejimperver avukatları. Meselâ, Türkiye’yi kilitleyen 367 krizinin arkasında gördüğümüz böyle bir şeydi. Laik cumhuriyetimizin beslendiği korkuların kaynağı olarak icat edilen irticanın çığırtkanlığını yapanlar da aynı kişilerdi. Ya, başörtüsü için yapılan anayasa değişikliğini iptal ettirenler, milyonlarca masumun ciğerlerini yakarak hıçkırıklara boğanlar neyin avukatlığını yapıyorlardı? Türkiye’de gündelik işleriyle meşgul olarak kıt kanaat aradıkları bir parça huzurun peşinde koşan milyonlarca insanın duygularını, beklentilerini, hayallerini hiçe sayarak onlara bir kimlik biçmeye kalkışan, devletin derin vadilerinde derin ilişkilerle toplum mühendisliğinden de öte işlere kalkışan, masum insanların kanına girenleri savunan, “iyi” adına ne varsa karşı çıkan bir avukatlık anlayışı neye hizmet etmektedir? Türkiye’yi kaosa sürükleyen bütün hareketlerin arkasından bunların çıkması aslında çok şaşırtıcı olmamalıdır. Meseleyi salt iktidar mücadelesinden uzaklaştırarak, siyaset gözlüklerini bir tarafa bırakarak değerlendirdiğinizde Risâle-i Nurların bize sunduğu ipuçları karşımıza çıkacaktır. O da “meydan-ı imtihan”da “sırr-ı teklif”e mazhar olan insanlığın durumuyla ilgilidir. Bu farkındalık bize ebedi saadetin kapısını aralayacaktır. İman ve Küfür Muvazeleri’nde şöyle denilir: “Bu zamanda küfrü mutlakı ve mütemerrid dalâletin inadını kıracak, parçalayacak, Risâle-i Nur’da tecelli eden hakikat-ı Kur’âniye’dir.” İşte bu farkındalık da bizi kendiliğinden şeytanın avukatlarına karşı hakkın avukatlığına soyunduracak ve “sırr-ı imtihan” böylece gerçekleşecektir. 04.08.2009 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.08.2009) - Ramazan fotoğrafı (04.08.2009) - Şeytanın avukatlığı (28.07.2009) - Eğitimsiz eğitim yahut ihanetin bir başka boyutu (21.07.2009) - Bize neler olmuş? |