Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Üstadın Ramazan’ları |
Üstad Bediüzzaman'ın Ramazan'ları nasıl geçiyordu? Lâhikalar başta olmak üzere Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde ve son şahitlerin hatıralarında bu sualin cevabına ışık tutan değerli bilgiler var. Aslında son müceddid olarak İlâhî bir tercih ve tavzifle görevlendirilmiş çok özel bir insanın, çileli, ama derece semeredar hayatındaki seksen küsur Ramazan'ın her birini nasıl yaşadığı, başlı başına meraka ve tetkike değer bir konu. Ama maalesef bunların, "Eski Said" dönemi olarak anılan safahatındaki çocukluk, gençlik, harp ve esaret yıllarına rastlayanları hakkında elimizde herhangi bir bilgi mevcut değil. Buna karşılık, Rusya'daki esaretinden dönüp Darü'l-Hikmeti-l-İslâmiye âzası olarak görev yaptığı dönemde Lemeat isimli eserini bir Ramazan ayının yirmi gününde, her gün iki-iki buçuk saatini ayırarak telif ettiğini biliyoruz (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 641). Lemaat, Üstadın, hür ve sakin bir ortamda, diğer vazifelerini de aksatmadan düzenli bir mesai ile telif etme imkânı bulduğu belki de son eser oldu. Kitap 1921'de basıldı, ertesi yıl Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye dağıldı, akabinde Üstad ısrarlı davetlere icabetle Ankara'ya, oradan Van'a gitti. Birkaç yıl sonra da sürgün hayatı ve Risale-i Nur hizmeti başladı. Ramazan'da telif edilen risaleleri geçen hafta sıralamıştık. Bunların hep sürgün, hattâ hapis şartlarında yazılmış olmaları, bu eserlere ayrı bir değer katıyor. Meselâ Otuzuncu Lem'a'nın İsm-i Hakem'e dair Üçüncü Nüktesini, Eskişehir ve Elhüccetü'z-Zehra'nın ikinci kısmını, Afyon hapislerinin alabildiğine zorlu şartlarında yazıldıklarını bilerek okursak, o eserlerdeki hakikatleri anlama ve hissetme seviyemiz farklı bir irtifa kazanabilir. Sürgün Ramazan'larında Üstadın sık sık hastalık ve zehirlenmelerle de mücadele etmek durumunda kaldığını görüyoruz. Meselâ Kastamonu hayatından ibretli sahnelerin yansıtıldığı Mehmet Feyzi ve Çaycı Emin imzalı mektupta, "Üstadımız bir Ramazan-ı Şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden, savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücadelelerini terk etmediler" ifadesine yer veriliyor (Tarihçe-i Hayat, s. 504). Zaten hayatını baştan sona, eserlerinde bütün boyut ve derinlikleriyle anlattığı ubudiyet mânâlarını en mükemmel seviyede yaşayan bir örnek insan olarak, Üstadın Ramazan'ları da ubudiyetin bu aya mahsus renk ve yoğunluklar kazandığı aşamaları ifade ediyordu. Her zaman derin bir tefekkür ilişkisiyle haşır neşir olduğu Kur'ân'la çok daha fazla ve yoğun bir meşguliyet, şirket-i maneviye mensupları arasında cüz taksimi suretiyle her gün ortaklaşa bir hatim indirme organizasyonları, Ramazan'ın bilhassa ikinci yarısında ve özellikle son on gününde Leyle-i Kadir'i arama niyetiyle geceleri ihya seferberliği ve talebelerine de bu istikamette yoğun teşviklerde bulunması, bu renklerin belli başlılarıydı. Ama o bu gayret içindeyken, birileri de çıkıyor; yemek veya su kabına zehir atarak suikast yapma alçaklığına tevessül edebiliyorlardı. Nitekim bu çeşit yürek paralayıcı hazin olaylardan biri Emirdağ sürgününde gerçekleşmiş ve bunun detaylarını Çalışkanlar hanedanı mensuplarının kayıtlara geçen hatıralarında okumak mümkün. Üstad ise aynı olayı Emirdağ mektuplarından birinde şöyle anlatıyor: "Bu Ramazan-ı Şerifte gerçi bir tesmim (zehirleme) neticesinde ziyade sıkıntı ve ıztırap çektimse de, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, sabır ve tahammül ihsan eyledi. Ve hastalığın ehemmiyetli sevabı da ıztırabın verdiği gaflet noktalarını izale eyledi. Duâlarınız berekâtıyla bu defa da o tesmimden ben tam kurtuldum." (Emirdağ Lâhikası, s. 133) Sıradan bir diş veya baş ağrısı ile dünyası zindana dönen bizlerin, Üstadın yine ölümden döndüğü bir zehirlenme vak'asında ortaya koyduğu bu tavırdan alacağımız çok ders var. Hatıralarda, Üstadın teravih namazlarına dair de lâtif anekdotlar var. Meselâ Emirdağ hayatının ilk Ramazan'ında teravihleri bir süre camide kılmış, ama imam namazı hızlı kıldırdığı ve o da sûreleri okumakta yetişemediği için bilâhare camiye gitmekten vazgeçmiş. Berzah yolculuğuna çıktığı son Ramazan'ında ise, on bir gün boyunca yatsının farzında imamlık yapmış, teravihleri ise talebeleriyle birlikte Tahirî Mutlu'nun arkasında kılmış. Sonrasında hastalığı şiddetlendiği için teravihleri kılamamış. Ve Ramazan'ın 25. gecesi, Şanlıurfa'da rahmet-i Rahman'a kavuşmuş. Allah bize de Ramazan'ları onun gibi idrak ve ihya etmeyi nasip eylesin. 06.09.2009 E-Posta: [email protected] |