Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Ayrılıkçılığa karşı |
Cumhuriyet adı altında uygulamaya konulan tek parti rejiminin resmî ideoloji olarak devlete mal ettiği ve tahripkâr sonuçlarından maalesef hâlâ kurtulamadığımız, dahası türlü tevillerle bugün de devam ettirilmek istenen Türkçü zihniyete aksülamel olarak gelişen Kürtçülük ve buna dayanan ayrılıkçı hareketler için de Bediüzzaman'ın önemli tesbit ve ikazları var. Bunların en dikkat çekici örneklerinden biri, emperyalist güçlerin Osmanlıyı parçalayıp taksim etme planlarını yürürlüğe koydukları bir dönemde, Kürtler adına hareket etme iddiasıyla ortaya çıkan Şerif Paşa ile Ermeni Boğos Nubar Paşa arasında, bağımsız Kürdistan ve Ermenistan için karşılıklı olarak birlikte çalışma taahhüdü ihtiva eden bir anlaşma yapıldığı haberi üzerine, Kürtlerin temayüz etmiş iki temsilcisiyle birlikte Said Nursî'nin ortak bir açıklama yaparak bu girişimi reddettiklerini deklare etmeleri. 7 Mart 1920 tarihli İkdam gazetesinde yayınlanan bu açıklamada, dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslâmiyenin fedakâr ve cesur hizmetkâr ve taraftarları olarak yaşamış ve dinî geleneklerine sadakati hayatlarının gayesi bilmiş olan Kürtlerin, henüz beş yüz bine yakın şehitlerinin kanı kurumadan; şişlere geçirilen yetimlerinin ve gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürle anarken, İslâmiyetin zararına olarak tarihî ve hayatî düşmanlarıyla anlaşma yapmak suretiyle, dine olan sıkı bağlılıklarının hilâfına ayrılıkçı emeller takip edemeyecekleri vurgulanıyor; Kürt millî vicdanının bu hissiyatına aykırı davranan kişileri tanımayacakları ilân ve yegâne emellerinin dinî ve millî vahdetin muhafazası olduğu ilân ediliyordu (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 106-7). Bediüzzaman 17 Mart 1920 tarihli Sebilürreşad dergisinde yayınlanan beyanatında da aynı konuya devam ediyor; Boğos Nubar'la Şerif Paşa arasındaki anlaşmaya en susturucu ve beliğ cevabı, şark vilâyetlerindeki Kürt aşiret liderlerinin çektiği protesto telgraflarının verdiğini ifade ile, "Kürtler camia-ı İslâmiyeden ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler, Kürtlük namına söz söylemeye selâhiyettar olmayan beş-on kişiden ibarettir" diyordu. Bu anlaşmayı hazırlayan ve Şerif Paşaya imzalattıran fanatik Ermenilerin maksadının Kürtleri aldatmaktan başka birşey olmadığını, güdülen hedefin Kürtleri bir "millet-i tâbia," (uydu kavim) haline getirmek olduğunu ve aklı başında hiçbir Kürdün buna taraftar olamayacağını ifade eden Said Nursî, "Kürtlük dâvâsı pek mânâsız bir iddiadır, çünkü herşeyden evvel Müslümandırlar" diye devam ediyor ve şunları söylüyordu: "Kürtleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler, esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir-iki kulüpte toplanan beş-on kişiden ibaret. Hakikî Kürtler, kimseyi kendilerine vekil-i müdafi olarak kabul etmiyorlar." Devamında gelen şu ifadeler de son derece dikkat çekici: "Kürdistan'a verilecek muhtariyetten bahsediliyor. Kürtler Ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih ederler." (a.g.e., s. 107-9) Aktardığımız bu ifadeler, hem bir taraftan "bölünmez bütünlük" lâfını ağzından düşürmezken diğer taraftan her türlü bölünme fitnesinin zeminini hazırlayıp tohumlarını eken zihniyet ve onun sözcüleri tarafından Said Nursî'ye yöneltilen "bölücülük ve Kürtçülük" iftirasını çürütüyor; hem de bu iftira ve iddiaların tam aksine, Bediüzzaman'ın, bölücü fitneler için şartların en elverişli olduğu dönemlerde bile bunlara şiddetle karşı çıkıp birlik ve bütünlük mesajları verdiğini gösteriyor. Onun yine aynı dönemde gündeme getirilen muhtariyet ve adem-i merkeziyet talep ve tekliflerine karşı çıkması, meselâ bu yöndeki görüşleriyle bilinen Prens Sabahaddin'e, adem-i merkeziyet fikrinin doğuracağı sakıncaları geniş ve ayrıntılı bir şekilde izah etmesi de, her hal ve şartta birlik ve bütünlüğün muhafazası ve bu mânâya zarar verebilecek fikir ve girişimlerden kesinlikle uzak durulması noktasındaki hassasiyetini ortaya koyuyor. "Prens Sabahaddin Beyin su-i telâkki olunan güzel fikrine cevap" başlıklı makalesinin (Nutuk, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 183-4), bu bağlamda, Münâzarât'ta aynı konuya yapılan atıflarla ayrıca tahliline de ihtiyaç var ki, hem konunun bu ciheti netlik kazansın, hem de son dönemde sürekli gündemde tutulan "federasyon" tartışmalarına onun penceresinden ışık tutulsun. 05.09.2009 E-Posta: [email protected] |