Vehbi HORASANLI |
|
Badıllı yanlış yapıyor |
Bir internet haber sitesinde (Risale Haber) yer alan röportajda Abdülkadir Badıllı, “Türklerle Kürtlerin birbirleri ile kaynaşmadığını” söylemiş, bir de Üstadın eyalet sistemini savunduğunu ifade eden bir hayli büyük hatalara imza atmıştır. Evvelâ; İslâmiyet düşmanları ve ırkçılar isteseler de istemeseler de Türk ve Kürtler kaynaşmış hatta etle tırnak olmuş iki kavimdir. Saniyen; eyalet sistemi son derece tehlikeli bir iddiadır ve Bediüzzaman, Prens Sabahattin’e karşı çıkarken aynı gerekçelerle adem-i merkeziyeti (yani yerinden yönetimi, bir başka ifade ile eyalet sistemini) reddetmiştir. Belki gelecekte, yani şu ırkçılık illetinden kurtulduğumuz bir zamanda—gerekirse—uygulanabilir. Üstad bu konuyu izah ederken çok net ifadelerde bulunmuş, yanlış tevillere müsaade etmeyecek derecede açıklıkla yazmıştır. Badıllı’nın sözleri, maksadı aşan ifadelerdir. Bu yüzden kendisinden düzeltme yapmasını beklemek, Bediüzzaman’ı gönülden sevenlerin bir hakkıdır. Aksi takdirde Bediüzzaman’ı ve Risâleleri tahrif suçu işlenmiş olur ki, bunun vebali de çok büyüktür. Said Nursî’nin, Kürtlerin gelişmesi ve uygarlaşması için uğraştığı, onların da medeniyet nimetlerinden yararlanması için çabaladığı ve milletler müsabakasında İslâmiyet’e güç ve kale olması için gayret ettiği bilinmeyen bir şey değildir. Evet, Üstad’ın gençlik yıllarında lâkâbı “Kürdî’dir. Fakat bu lâkap ve imza, bizzat kendi tasarrufu ile ırkçılığı çağrıştırmaması maksadı ile son bulmuştur. Sonraki eserlerinde “Nursî” lâkâbını kullanmıştır ve hiçbir eserinde ‘Said Kürdî’ imzasını göremezsiniz. Eğer bir eser müellifine bir parça saygı duyulmak isteniyor ise, bu zat Üstad olmasa bile onu kendi kullandığı imza ile anmak vicdanî bir görevdir. Yoksa eski usulde soyadı yerine kullanılan ve genellikle coğrafî adların verildiği isimleri kullanırsanız, bilerek ırkçılığı çağrıştırır ve yanlış yapmış olursunuz. “Yahu ırkçılık deyip duruyorsun, nedir bu kadar fena dediğin şey?” diye soracak olursanız, çok kısa olarak ifade edeyim: İnsanın kendi kavmi adına işlenen zulüm ve cinayetleri meşrû saymasına ve körü körüne bir kavmi yüceltmesine basit olarak ırkçılık denilir. Ve patenti Şeytana ait en eski fitne âletlerinden birisidir. Zira Şeytan “Ben ateşten yaratıldım, Hazret-i Adem ise topraktan yaratıldı” diyerek kendi nev'îni üstün görme yanlışına sapmıştı. Bu yüzden Allah’a isyan edecek kadar kibir yanlışına düştü ve ebediyen lânetlendi. Eğer Kur’ân’ı ve tefsirlerini okursanız, buna yakın ifadelere rastlayabilirsiniz. Bize düşen kutsal kitabımızdan ders ve ibret almak, Şeytanın düştüğü hataya düşmemektir. Abdülkadir Badıllı’nın sözlerine ihtiyatla yaklaşmak, Bediüzzaman’ın “..Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz” (Münâzarât, s. 49) sözlerinin farkında olan her Risâle aşığının yapması gereken bir davranıştır. Ayrıca bazı insanlar, Üstadın Kürtlüğünü ispat etmek için, seyyid olduğunu yani Peygamberimizin (asm) neslinden geldiğini inkâr ediyorlar. Gerçi Kürt olsa bile, Said Nursî’nin neseben seyyid olmadığını iddia etmek, kimsenin haddi değildir ve buna gücü de yetmez. Üstadın, sırf manevî makamını gizlemek için ‘Mehdi, seyyidlerden olacak. Ben seyyid olduğumu bilmiyorum” demesini gerekçe sayıp onu, Kürtleştirmeye çabalayanlar, hiç farkında olmadan Bediüzzaman’ın, zamanın bedii, güzeli ve İslâm’ın müdafii ve ahir zamanın meşhur şahsı olma vasfını yok sayıyorlar. İşte asıl bu durum, hakikî ırkçılıktır ve son derece tehlikelidir. Said Nursî’nin dâvâsı iman kurtarma dâvâsıdır ve bütün himmetini bu uğurda sarf etmiştir. Irkçılık illetine maruz insanlar onu yeterince anlamamışlar ise bu onların kabahatidir. Ne diyeyim, Allah akıl, fikir ve iz’an nasip etsin, vesselâm... 05.09.2009 E-Posta: [email protected] |