Fatma Nur ZENGİN |
|
Başörtülü, ama… |
Türkiye’ye gelmek, insanın Türkiye gerçeklerinin ortasında buluvermesi oluyor kendini. “Ülkem bu sefer beni özlemiştir,” gibi safça, çocukça, masumca bir inanca sarılıp, hayal kırıklıkları bir bir yüzüne çarpınca insanın, “acaba?”lar çoğalıyor… Yaşamış olduğun başka bir ülkede, yabancı olmana, onlardan olmamana rağmen, onlardanmışsın gibi karşılanmanın aslında ne kadar güzel bir şey olduğunu keşfettim. Yahut gidip, vakit geçirdiğin onlarca ülkede, her zaman güler yüzle karşılanmanın sıcaklığını yeni fark ettim. Bütün bunların hepsini, ülkeme döndükten sonraki zaman dilimi içerisinde, başkaları tarafından kurulan farklı konulardaki cümlelerin ilk iki kelimesi fark ettirdi bana: “Başörtülü, ama…” Aslında, sürekli kendimle ilgili olan bir durumu belirtiyor gibi olduğumu hissettiğimden midir veya tema çeşitliliğini savunuyor oluşumdan mıdır, bilinmez, bu konuya dair pek bir şey yazmıyorum. Ama bazen öyle bir an geliyor ki, haftalardır yazmak istememe rağmen, bundan başka hiçbir konuda yazamadığım gibi bir gerçek ortaya çıkıyor. Sonra “başörtülü, ama…” gerçeği geliyor insanın karşısına… Bu cümlenin devamı nasıl biliyor musunuz? En yaygın örneği: “Başörtülü, ama iyi bir kız” cümlesi… Düşünsenize, bu cümle nasıl yorumlanabilir: “bütün başını örtenler kötü, ama bu nasıl olduysa iyi biri.” “Hasta, ama kurtulma ihtimali var.” “Şimdiye kadar kimseye zarar vermemiş.” “Başörtülü, ama rahatsızlık vermez.” Eğer muhatabı değilseniz, insana nasıl rahatsızlık verdiğini anlamak zor bu cümlenin. İçinde, kesinlikle toplumu bölme ve birini diğerinden alçak görme ve diğerlerine hastalıklı gösterme anlamını da barındıran, nadir durumlarda, tam bir masumiyetle söylenmiş olan bu kelimeler, bütün dünya görüşlerine saygıyı baş tacı etmiş benim için, oldukça şaşırtıcı. Evet, “sen deli misin? Burası Türkiye” çığlıklarını duyuyorum. Fakat bu “birini ötekileştirme, diğerini berileştirme” mantığının insanları esir almasını ve de insanların farkında olmadan bu halkanın parçaları olmalarını anlayamıyorum. “Öteki”leştirdikçe, ötekileştiklerinin farkında olmayan bu insanlar, benim hakkımda, “ başörtülü, ama…” diye başlayan cümleler kurduklarında ve kuranları rahatsız olmadan dinlediklerinde, yine farkında olmadan, benim de onlar hakkında “elma sevmiyor, ama,” “oruç tutmuyor, ama,” “Mısır’ın nerede olduğunu bilmiyor, ama” diye başlayan cümleler kurmama sebep oluyor. Beni ötekileştirirken, kendilerini uzaklaştırmalarının, benim bu oyuna dâhil olmayacak kadar farkındalığı yüksek biri olmam sayesinde, gerçekleşmediğini de bilemiyorlar. “Başörtülü, ama…” düşüncesi yahut cümlesi ile ahbap olanların bir kısmı ise, daha korkunç bir eğilim göstermekteler: “ama”nın arkasından söyledikleri inandırıcı yahut yeterli değilse eğer, o zaman karantinaya alınası, odalara kapatılası, ayrı tutulası kişilermiş gibi toplumsal figür haline getirdikleri insanları koyacak yer bulamamak. Bunu uçağa binerken de görebiliyorsunuz, farklı bir ülkede sizi yolda gören bir Türk’ten de hissedebiliyorsunuz. Girdiğiniz bir lokantada, kaldığınız bir otelde de pekâlâ karşınıza çıkabiliyor. Ha, ben gülüp, geçiyorum; belki yaşımın çok üzerinde bir olgunluk örneği sergiliyorum, duruma ironik yorumlar getiriyorum ve bir şekilde umursamıyorum. Ama, bazı hak ve özgürlüklerin belli yerlere girerken kısıtlanmasından, daha korkunç olan bu toplumsal gerçek ve planlı bir şekilde meydana getirilmeye çalışılan bu atmosfer, herkesi aynı etkilemiyor. Kutuplaşmalar, ayrılıklar artıyor ve çoğalıyor. Bundan bilmem kaç yıl sonraki hükümetlerin, yüzlerce “açılım” yapmasını gerektirecek boyuta ulaşması ihtimali ise sadece korkutuyor. Bütün bunlardan sonra bazen diyorum ki; “şimdi ben hayal kırıklıklarımı bir, bir toplasam… Yorgunluğumu gizlediğim bugünümü, umudumu sakladığım yarınlarımı bulabilmek için terk edip yola çıksam… Yıllardır bekleneni görememenin bir işaret olması ihtimalini göz ardı etsem… Türlü, türlü yollara düşsem, huzur dolu yerlere kaçsam… Çözümün bir parçası olmaktan uzak olmak beni ne kadar yorar?
Not: Her hafta yazmaya niyet etmeme rağmen, yazamayışımdan dolayı affınıza sığınıyorum. 31.08.2009 E-Posta: [email protected] |