Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Ramazan’da Risale-i Nur |
Mukaddes kitabımızın Rabbimizden Peygamberimize (a.s.m.) Kadir Gecesinde indirilmiş olması sebebiyle, bu geceyi içinde saklayan Ramazan’a “Kur’ân ayı” diyoruz. Onun için Ramazan’da en çok Kur’ân okunur, hatimler indirilir, mukabeleler tertiplenir. Okunan her bir Kur’ân harfi için bin, Cuma geceleri binler ve Kadir Gecesinde otuz bin sevap verileceği müjdesi, mü’minleri bu yoğun okumalara teşvik eden en önemli saiklerden biri. Dolayısıyla, Kur’ân’ı ne kadar fazla okursak, manevî kazancımız da o derece yüksek olacak. Ancak Kur’ân’ın metnini okurken, mânâsını izah eden tefsirleri, özellikle Risale-i Nur’u okumaya da ayrı bir itina göstermemiz gerekiyor. Bu bağlamda, Kur’ân’ın bu çağa hitap eden orijinal tefsiri olarak Risale-i Nur’daki birçok önemli bahsin Ramazan’da yazılmış olması, ayrıca üzerinde durulması gereken ilginç bir nokta. 2003 Ramazan sayfamızda, yazarımız Fatma Özer’in, bu mübarek ayda telif edilen risalelerle ilgili çok değerli bir araştırması yayınlanmıştı. İşte Ramazan’da telif edilen risaleler: * Barla’da yazılanlar: Ramazan Risalesi, Otuz İkinci Söz’ün Birinci Mevkıfı, Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesi, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü ve Beşinci Kısımları, On Dördüncü Söz’ün (deprem hakkındaki) zeyli. * Eskişehir hapsinde yazılanlar: Otuzuncu Lem’a’nın Üçüncü Nüktesi, Birinci Şua. * Kastamonu’da yazılanlar: Âyetü’l-Kübra, Sekizinci Şua ve gençliğin iffet ve istikamet dairesinde muhafazasına dair bahis başta olmak üzere Kastamonu Lâhikası’ndaki bazı mühim mektuplar, Hizbü’n-Nuriye Risalesi. * Denizli’de yazılanlar: Hapishane mektupları. * Emirdağ’da yazılanlar: Meyve Risalesi’nin Onuncu Meselesi olan Emirdağ Çiçeği, Hizbü’n-Nuriye’nin özeti olan Hulâsatü’l-Hulâsa, Münâcâtü’l-Kur’ân, Leyle-i Kadir’de ihtar edilen bir mesele-i mühimme, Hutbe-i Şamiye’nin Türkçesi, Yirmi Dokuzuncu Lem’a’nın İkinci Babı. * Afyon’da yazılanlar: On Beşinci Şua’nın (ElHüccetü’z-Zehra) İkinci Kısmı ve mektuplar. * İstanbul’da yazılan: Lemaat.
Ramazan için okuma programı Görüldüğü gibi, bu listede yer alan bahislerin çoğu, iman, tevhid ve tefekkür ağırlıklı. Ama çok önemli içtimaî tahliller ihtiva eden bazı eserler de Ramazan’ın mahsulü. Dolayısıyla, bunları belli bir kategoriye sığdırabilmek zor. Zaten risaleler bir bütündür; Üstadın da ifade ettiği gibi, her birinin kendi sahasında riyaseti var ve biri diğerine tercih edilmez. Hattâ mahkemeler için hazırlanan müdafaaların dahi iman hakikatlerinin neşir ve serbestiyeti için hazırlanmaları cihetiyle “bir nevi ibadet” olarak vasıflandırılması bu bağlamda çok dikkat çekici. Ama bütün bunları hatırımızda tutarak, en azından bir Ramazan’ı, bu ayda telif edilmiş risaleleri okumaya tahsis edecek bir program hazırlamakta ve o risaleleri, Ramazan atmosferinde, yazıldıkları şartları düşünüp hissetmeye çalışarak okumanın ayrı bir letafeti olsa gerek. Meselâ Âyetü’l-Kübra’daki feza, sema, bahar, çiçek, dağ, deniz, nehir... bahislerini, yaz mevsimindeki rahmet ve hikmet tecellîlerini de temâşâ ederek okumanın hazzı tarife sığar mı? Ama bunun için, günlük hayatın gittikçe hızlanan koşturmacasından sıyrılıp, daha sâkin ve âsude bir yaşayış üslûbunu yerleştirmek lâzım. Ve Ramazan’ın tatil mevsimi yaza kaymakta olması, bu cihetten bize yeni fırsatlar sunuyor. Kur’ân’a ve Risale-i Nur’un Ramazan’da telif edilen bahislerindeki tefsirlerine yoğunlaşabilmek için, tatil Ramazan’ları çok uygun ve elverişli bir fırsat olabilir. Tabiî, değerlendirebilene. Bu yöndeki bir irade ve inisiyatif, yaz mevsiminin ve tatilinin getirdiği gaflet tuzaklarından kendimizi koruyup, vaktimizi yaratılış maksatlarımız çerçevesinde kıymetlendirme gayretlerimize de kuvvet vererek işimizi kolaylaştırır. 30.08.2009 E-Posta: [email protected] |