Şükrü BULUT |
|
Çözümden uzak açılımlar ve arayışlar… |
Bir şey tamamen elde edilmediğinde, tamamen terk edilmez, kaidesince hükümetin şu Kürt, Alevî ve demokratik açılımlarının tamamen faydasız olduğunu iddia etmek, haksızlık olur. Dünyanın gelişen yeni dengeleri, İngilizlerin ansızın Irak’tan kaçmaları ve Amerikan yönetiminin karşı karşıya kaldığı durum, ister istemez hükümeti yeni açılımlara ve arayışlara sevk edecekti. Geçmiş meselelerde olduğu gibi, bu meselede de zihinleri sıkıştıran sorunun “inisiyatifin kimde olduğu”dur. Yetkililerin, "Elimizde bir yol haritası yok, belli bir projeye sahip değiliz, ileriye dönük planlanmış bir icraatımız olmayacak" demeleri, inisiyatifin kendilerinde olmadığını ve haricî bir kuvvetin itmesiyle bu meçhul sürece sürüklendikleri hissini veriyor, kanaatindeyiz. Herkes gibi başbakan da biliyor ki, ülkemizin şimdiye kadar üzerinde en çok konuşulmuş “Doğu meselesiyle” alâkalı milletimizde büyük bir irade var. Vatanlarını ülkenin bütünlüğü çerçevesinde seven binlerce münevverin bu hususta arz edeceği milyonlarca fikri vardır. Fakat hükümet müşahhas hareket ve neticelerden çekiniyor izlenimini veriyor. Tanımı yapılmayan, belirsiz bir sürecin de bu meselede müsbetten ziyade, menfî algılandığı kanaatindeyiz. Yine tribünlere oynuyor, efkâr-ı ammeyi oyalayan ve hiç kimseyle ciddî meşverete yanaşmayan önceki icraatlardan tanıdığımız bir üslupla karşı karşıya olduğumuzu iddia edenler, ciddî delillere dayandırıyor iddialarını.... Kamuoyu, PKK hadisesini, Türkiye’nin bütünlüğünü bozmaya çalışan komünist ve masonların dünyaya sundukları tarzda algılamıyor. Aynı millet potasında bin seneden beri erimiş Türkleri ve Kürtleri ırk olarak farklı görmüyor. Zira Anadolu pratiği çatışmayı tekzib ediyor. Dolayısıyla çatışmayı körükleyen Kemalistlerle global Bolşeviklerin iddialarını doğrular üslûpta hükümetin “barış senaryolarına” kalkışması neticesiz kalıyor. Halkın içinde çatışma yok ki, barış olsun. Çatışma projelerinin hazırlandığı Hudson Enstitüsü toplantılarına katılmış tümgeneralimize sorsanız da, aynı cevabı alacaksınız. Türkiye’de Kemalistlerin, global düzeyde neocon ve neoliberallerin emrinde çalışan inisiyatifsiz bir hükümetin açılımlarından millet fazla bir şey beklemiyor. Global menfaat çetelerinin teşvikiyle mevcut hükümete büyük yatırım yapan malûm ve çevrelerin alâ-yı valâ ile seslendirdikleri bu tür şovların hedeflerinin bir erken seçim olduğunu söyleyenler de var. Türkiye ekranlarının sihir ve hipnotizmasına yakalanmayanlar bilirler ki, global terörü besleyen odaklar PKK’yı bize teslim etmeyecekler. Afganistan, Ermenistan, İran, Irak, Arabistan ve Suriye’yi alâkadar eden “Kürt meselesini” Türkiye tek başına çözemez. Ancak mezkûr devletlerle ciddî işbirliklerine gider, konferanslar düzenlerse müştereken bir neticeye gidebilir. Bu güne kadar Doğu’da Çekiç Güç’ün, Bekaa Vadisinin, Hizbullahın ve en çok da neocon destekli PKK’nın zulmüne uğramış Doğulu vatandaş ile ilgili hükümet hiçbir çalışma yapmamış. Terör bahanesiyle derin devletin aç ve bi ilâç yerinden yurdundan ettiği, herbirisi günde yüzlerce kişiye ekmek dağıtırken, varoşlarda bir ekmeğe muhtaç bırakıldığı, kalabalık aileler halinde Adana, Mersin, Antalya, Antep ve Diyarbakır gibi meçhullere mahkûm edilen bu masumlarla alâkalı devletin hiçbir çalışması olmamış. Avrupa kamuoyunun bile bütün çıplaklığıyla gördüğü bu trajediden dolayı özür dilemeyen, yaraları sarmayan ve zararları tazmin etmeyen bir hükümete kim güvenebilir ki... Mecliste istişare edilmeden, heyetler teşkil olunmadan ve mahallî bilgilere başvurulmadan, Beşir Bey’in ferd-i yekta halinde sağda-solda görüşmelerde bulunması, hükümetin samimiyetsizliğini çok net bir şekilde dışa vuruyor... Düşmanlarımızca yüzyılı aşkındır kaşınan Doğu meselesinde çözümün eğitimden geçtiğini herkes söylüyor. Kemalistlerin bolşevikleri ve masonları örnek alarak boşalttıkları din karşıtı ve geleneği tezyif edici eğitimin, bölgedeki hastalığı şiddetlendirdiğini yazıp-çizen binlerce insan var. Korku, kompleks ve inisiyatifsizliğinden ötürü dinden fersah fersah kaçan şu siyasî irade ile Doğu’nun problemlerini halletmek mümkün olmadığı gibi, konuşmak da abeste iştigaldir. Irkçılığın üzerine bina edilmiş Kemalizmi referans gösteren Gül ile Erdoğan, işin başında kaybediyorlar. Niyetleri okuyamayız. Fakat gelişen hadiseleri değerlendirebiliriz. Amerikalı Demokratların içinde neoconların rollerini ekseriyetle devralan neoliberallerin sıkıştırmasıyla Doğu bölgelerimiz sükûnete kavuşamazlar. Bölgedeki insanı dinden, ahlâktan, gelenekten ve temel insanî değerlerden soyutlamaya çalışan Kemalist ve PKK işbirliğine parasal ve politik destekte veren neoliberallerin maksad ve hedefini artık herkes biliyor. Hükümet burada taşeron vazifesi görmemelidir. Erbil’deki Abant Platformuyla birlikte hızlandırılan bu çalışmaların netice itibarıyla ne Türkiye’ye, ne Irak’a, ne Amerika’ya ve ne de AB’ye fazla bir faydası olmayacaktır. Kıblesiz ve abdestsiz namaza dönüşen bu açılımın içini hükümet doldurmadıkça, başta hakikî bir demokrasi olmak üzere, meselenin diğer temel meselelerini süreçte esas almadıkça ve ümitlerini neoliberallerin vaadlerine bina ettikçe, Kürt açılımı müşahhas bir sonuç vermeyecektir. Konuşacağız. Bu da güzeldir. Zaten süreçten de bu kastediliyormuş. Öyleyse buyrun sohbet edelim, fakat ümitlenip bir çözüm beklentisine girmeyelim... 29.08.2009 E-Posta: [email protected] |