Şükrü BULUT |
|
Doğu-batı kucaklaşması |
Buluşmalar, toplanmalar ve kucaklaşmalar, hakikî medeniyetin önemli sosyal unsurlarındandır. İnsanlığın biricik temsilcisi, Medine-i Medeniyet-i Fazılayı kurmadan önce Mekke’de buluşmaları öne çıkarmıştı. Önce İbn-i Erkam’ın evinde yapılan ve daha sonra hicretin yolunu açacak buluşmaları... Medine kendisi başlı başına bir buluşmaydı. Efendimiz mütemadiyen buluşmayı tavsiye ediyordu. Müfritane irtibat ve buluşma, Medine hayatının en belirgin çizgisiydi. Sohbetler, dersler, yolculuklar ve hatta sofralar “buluşmalarla” mânâ kazanmıştı. Bin dört yüz elli senelik İslâm medeniyetleri, hep bu mânâlar üzerinde yükselerek serpildiler. Peygamberimizin haber verdiği “ahirzamanı” Asr-ı Saadetin başlangıcındaki dehşetli dönemlerle mukayese edenler, ekseriyetle bir izdüşümle karşılaşırlar. Hak dinleri inkâr ile istibdat ve dinsizliklerini idame ettirmek isteyenler, medeniyetin bu aslî unsuruna karşı çıkmışlar: Toplanmayı, buluşma ve kucaklaşmayı yasaklamışlar. Nemrut ve Firavun dönemlerini anlatan kitaplarda bu husus öne çıkar. Ahirzamanda inkâr-ı ulûhiyeti esas alan rejimlerde de bu böyledir. Troçki Rusyası ile Çin’in Mao rejimleri buluşma ile birlikte “seyahat hürriyetleri”ni de gasp etmişlerdir. Maalesef cumhuriyetin ilk dönemlerinde ve bilhassa Kemalizm adına yapılan ihtilâl devirlerinde ülkemiz de o karanlığa yuvarlanmış. Medenî masadaki buluşmalar yasaklanmış veya buluşmalar provoke edilerek, kucaklaşmak isteyenler pişman edilmişlerdir. İşte Bediüzzaman Hazretleri, zulümlü, yasaklı veya istismara müsait zeminlerdeki “kucaklaşma hasreti”nin ancak zindanda giderilebileceğini garip ve mazlum talebelerine mektupla bildiriyor. Fakirülhal, kucaklaşmaya hasret ve bir arada bulunup birbirlerinin güzel hasletlerinden istifadeye müştak talebeleri için Denizli ve Afyon medrese-i Yusufiyelerini bunun vesilesi olarak değerlendiriyor. Yani zindanı, müfritane irtibata vesile olmasından dolayı faydalı ve hoş görüyor. Nur talebeleri Üstadlarının ikazları istikametinde zararlı ve mânâsız toplanmalardan hep içtinab etmişlerdir. Vaktiyle yalnızca “bir vakit namazını eda” çağrılarıyla yapılan neticesiz toplanmalar devleti ve idarecileri ürkütürken, Müslümanlara tesanüd ve uhuvveti veremeyen toplanmalar gibi. Bediüzzaman’ın vefatından sonra, Kur’ânî eserler etrafında kenetlenen Nur talebeleri “kucaklaşmak” için çeşitli vesileler arıyorlar. Vehham devletin takip ve tarassudu altında derslerde ve mevlidlerde bir araya gelmişler. Yalnızca Allah rızası, güzel ahlâk ve ahireti kazanma gaye ve maksadıyla buluşurken devletin nizamına, asayişine ve işleyişine yardımcı olan bu insanları herşeye rağmen devlet rahat bırakmamış. Kemalizm-materyalizm ittifaklarının neticesinde yapılan ihtilâllerde ise, masumane buluşmalar ve Allah sevgisini hedefleyen kucaklaşmalar yasaklanmış. Gel gör ki, haricî cereyanların kuvvetlerine dayanarak Türkiye’de iktidar olanlar, milletin buluşup kucaklaşmasına o denli muhtaçlar ki... Yüz yılı aşkındır, yirmi yedi farklı kültürün, dilin ve hatta ırkın yaşadığı bir coğrafyada mütemadiyen yapılan ırkçılıkla perişan olmuş bizlerin doğusuyla, batısıyla, Karadeniz ve Akdeniz’iyle bir araya gelemeyişimiz, İslâm birliğine karşı olanların tahribatlarını kolaylaştırıyor. Israrla üzerinde durduğumuz bir iddia var: Türkiye 12 Eylül sürecini maalesef aşamadı. Bu cinayetin mahiyetini deşifre edemediği gibi faillerini de yargılayamadı. Bu hayatî nokta kaçırılınca, peşi sıra diğer kalkışmalar sökün etti. Bediüzzaman ortak paydasında buluşan bütün Türkiye’yi bu coşkulu buluşmalardan mahrum edenler kimlerdir? Van buluşmalarını yasakladıktan sonra, organize ettikleri Hizbullah ile şarkın dindarlarını yurtlarından uçuranlar kimlerdir? Ya Aczimendileri tıpkı Ticanîler gibi teşkilâtlandırarak Ankara Kocatepe buluşmalarını sabote edenlerin; Van’da faturayı Raif Zernekli ve arkadaşlarına, Kocatepe’de ise Mehmet Kutlular ve diğer müteşebbislere kesenlerin maksat ve hedefleri ne idi? Başka görüşlere de saygılıyız. Fakat, Türkiye’nin birlik-beraberliğini istemeyenler; İzmir ile Van’ın, Bursa ile Erzurum’un, İzmit ile Diyarbakır’ın, Tatvan ile Yalova’nın, Edirne ile Iğdır’ın; daha doğrusu doğu ile batının buluşup kucaklaşmasını engelleme gayretlerinin esas itibarıyla Washington, New York, Londra veya Paris çıkışlı olduğunu bilen idarecilerimiz karanlığa türkü söylediler. Bu otuz sene zarfında hükümetlerin çoğu yalnızca harice “taşeronluk” yaptı ve yapıyor. Gerçek şu ki, haricî kuvvetlerin zaman kazanmasını sağlayacak palyatif tedbirlere karşı, Nur talebeleri din ortak paydasındaki kardeşane buluşmaları, önlerine çıkarılan bütün engellere rağmen pratize etmeye devam ediyorlar. Yetkililere düşen, onları hem tebrik etmek ve hem de desteklemek olmalı. 07.08.2009 E-Posta: [email protected] |