M. Latif SALİHOĞLU |
|
Gündüz okur, gece yazar olmak |
Okuduğunuz şu tatil notlarını gece vakti yazmak durumundayız. Zira, gündüzleri hem başka meşguliyetler çok, hem de zihin dağınık vaziyette kalıyor. Bu sebeple, gece saat 24’ten sonra yazı işlerine başlayabiliyoruz. Bir taraftan da medeniyetten uzak ve içtimaî hayatla da irtibatımız büyük ölçüde kesilmiş bir vaziyetteyiz. Günlük hayatımızın içinde, şu an itibariyle radyo-televizyon yok, gazeteler bulunduğumuz yere gelmiyor, internet bağlantısı da teknik imkânsızlık sebebiyle kurulamıyor. Dolayısıyla, aktüel gelişmeler itibariyle Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiğinden haberimiz olmuyor. Mazur görün, size bu noktada şimdilik hizmet veremiyoruz. Böyle sosyal ve siyasî hayattan kopuk yazıları gazetecilikten saymayanlara da saygı duyarız. Ne var ki, mevcut halimizle de sizlerle hemhal olmak arzusundayız. Ayrıca biliyoruz ki, fikre teneffüs ettiren bu tarz tatil notlarını iştiyakla takip eden okuyucularımız da var. *** Geceleri yazarken, gündüzleri neler yapıyoruz? Gündüz vakti, fırsat buldukça ve mümkün oldukça kitap okumaya gayret ediyoruz. Zira, bu şansı her zaman yakalayamıyoruz. Oysa, ruhun, aklın, kalbin ve sair lâtifelerin de baki hakikatleri ders veren eserlere ve o eserlerdeki manevî gıdaya şiddetle ihtiyacı var. Aksi halde, gıdasızlıktan zafiyet geçirir, yahut kurur giderler. İmanî tefekkür dersi veren bu eserleri yalnız başına okuduğumuz gibi, zaman zaman bu tenhalara tenezzüh için gelen misafirlerle de birlikte okuyup mütalâalarda bulunmaktayız. Gündüz saatlerinde ayrıca etrafı tefekkür ve çeşit çeşit bitki ve hayvanat hallerini temaşa etme zevkini de tatmaya çalışıyoruz. Bütün bunların yanı sıra, ayrıca küçük çaplı da olsa serde bağ-bahçe işleri var. Bahçede çalışmanın, o güzelim taam ve tulumbacıkların gün begün değişen hallerini temaşa etmenin de apayrı bir zevki, lezzeti var. Geçen gün baktım, bahçenin bir köşesinde ufak çaplı bir hafriyat yapılmış. Dikkatle bakıp izini sürdüm, sonunda bu işi yapanın ormandaki komşularımızdan yaramaz bir porsuk olduğunu tesbit ettim. Yiyecek ararken, bitki köklerine zarar vermiş. Bu yaramaz porsuk, bir ay önce de bahçemize dadanmış ve taze ekmiş olduğumuz nohutların yarıdan fazlasını yiyip bitirmiş. Neyse ki, geri kalanlarla iktifa ettik yine de. İki sene önce aynı bahçede çalışırken, ormanda yolunu şaşıran bir boz ayı ta yanı başıma kadar gelmişti. Ancak, herhangi bir zarar ziyan vermeden geçip gitmişti. Bahçe tarafında yanımıza yaklaşan hayvancıkların başında ardıçkuşu geliyor. Aradaki samimiyet ve emniyeti bayağı ilerletmiş durumdayız. Sincap ve gelincikler ise, onlarla daha uzak ve mesafeli bir noktadan merhabalaşıyoruz. Geceleri ve bilhassa gündüz ezan vakitlerinde çakal sürülerinin seslerini işitiyoruz. Onlar da kendi lisanlarınca, bize hem namaz vaktini hatırlatıyor, hem de kendi rızıklarını Rahman ve Rahim olan Rezzak-ı Kerimden istiyor ve bu rızkın peşinden gittiklerini bizlere bildirmiş oluyorlar. *** Geçen gece zifiri karanlıkta dışarıdan bir hışırtı sesi geldi. Yazmaya ara verip dikkat kesildim, çalıların arasında bir mahlûkatın dolaştığını fark ettim. Ancak, karanlıktan ne olduğunu seçemedim. Tahminen, bu bizim yaramaz porsuktur dedim. Merakımı gidermek için ışıldakı açıp üzerine doğru tuttum ki, ne göreyim… Meğerse, bu mahlûk, gece mesaisine çıkmış olan bir kirpi imiş. Kirpi, derisi keskin oklarla kaplı olduğu için, etrafta güvenle dolaşabiliyor. Bu civarda yaşayanlardan gördüğümüz en ürkek hayvan ise, çakal. Geceleri sesleri çok yakından gelmesine rağmen, gündüzleri itina ile saklanır, yahut uzağa gider, gözden kaybolurlar. Bir gün, çok gizli ve sessiz bir şekilde çakalların olduğunu tahmin ettiğim orman içinde bir tarafa doğru gittim. Bu ürkek hayvanları daha yakından görmek istiyordum. Sonunda onları buldum. Üç-dört kadar çakal, kayalıklı bir mevkide ara ara dışarı çıkıp geziniyorlardı. Beni fark etmedikleri için, rahatça dolaşıyorlardı. Köpeklere benziyor, ancak yapıları itibariyle daha küçük olan bu mahlûkların, ayrıca orman içinde ne aradıklarını, nasıl beslendiklerini çok merak ettim. Bunu yaşlı köylülere sordum. Dediklerine göre, çakallar orman faresi, sürüngenler ve bilhassa domuz yavrularını avlayıp yiyorlarmış. Bu suretle de, farelerin ve yaban domuzlarının hızla çoğalmalarının da önüne geçiyorlarmış. Bundan dolayı da, köylüler, çakallardan çok memnun olduklarını ifade ediyorlar. 07.08.2009 E-Posta: [email protected] |